Reyhan Tansu Şenay, Marmara Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar çeşitli televizyon kanallarındaki çalıştı ve daha sonra İzmir'deki bir gazetede muhabirlik, editörlük ve yurtdışı yayınları koordinatörlüğü yaptı. İnsan kaynakları ve çocuk gelişimi üzerine eğitimler aldı. Şu anda pazar günleri TRT Kent Radyo'da yayınlanan Sen Büyürken adlı çocuk gelişimi programını ve Anahtar adlı kişisel gelişim programını hazırlayıp sunmaktadır. Bir erkek ve bir kız çocuğu annesi olan Şenay, aynı zamanda kendisine ait yazılarını mutlubiz.com sitesinde paylaşmaktadır.
Çocukken küçük şeylerle mutlu olmak çok kolaydı. Mesela babamın seyahatten döndüğünde bana çikolata getirmesi, sokağımızdan geçen renkli plastik toka satan yaşlı amcadan harçlıkları biriktirip toka almak ya da her gün gittiğim parktaki büfeden arada bir tost yeme... Bayramlara özel kıyafet ve ayakkabı alınması… En sevdiğim çizgi filmin saatini beklemek… Bu listeyi bir dergi boyunca yazabilirim. Çok mutluydum ben. Sokakta oynarken, ki annem her defasında balkondan gözünü dikerek beni ve ablamı izlerdi ve saat tutardı, beş dakika daha fazla oynamak için annemi kandırdığımızda bile büyük bir zafer kazanmış gibi mutluydum.
Şimdi hâlâ içimde o küçük kız çocuğu yaşıyor. Bazen etrafındaki olumsuzluklardan sıkılsa da küçük bir mola vererek kendini hatırlamaya çalışıyor. Hiç yokluk yaşamamış çocukluğumda varlığı kutlayacak o kadar çok sebep bulabilirken, şimdi ne ben ne de çocuklarım bu kadar mutlu.
Bizi Mutlu Eden Şeyler…
Anlıyorum ki bizi mutlu eden şeyler aslında yoklukla besleniyormuş. Kısacası her zaman olmayan, rutine dönüşmeyen, elimi uzattığım her anda bana istediğim verilmediğinden dolayı mutluydum ben. Şimdi bakıyorum çocuklarıma ve onların arkadaşlarına, hiçbiri kırmızı bisiklet hayal etmiyor. Hiçbiri kırmızı pabuçlar derdinde de değil. O kadar çok seçenekleri var ki, etraflarında o kadar çok ihtimal var ki… Sahip olmasalar bile, biliyorlar ki her şeyden çok var. Sonsuz seçenekler içerisinde yaşıyorlar. Her şey o kadar çok ki, kıyafetler, oyuncaklar, bilgisayarlar, oyunlar… Artık bence hayal bile edemiyorlar.
Bir de inanılmaz bir hızın içinde bu sonsuz seçenekler. Adını vermek istemediğim bir bebek türü var mesela. Adını ilk duyduğumda ne saçma bir isim demiştim. Sonra beğenmediğimiz Barbieleri bile daha kişilikli bulur olduk. Bir çeşidi daha siz alamadan öbür çeşidi çıkan parmak kadar bebeklere hatırı sayılır bir servet ödüyorsunuz. Oyuncağın da trendi mi olur demeyin. Allah o Youtube’u bildiği gibi yapsın. :) Uyarıyorum, bence Youtube olayı, çocuklarımızın hayal gücünü yiyor. Duyuyorum sizi; “verme arkadaş telefonu, verme!” diyorsunuz ama yaşadığınız dünyanın dışında başka bir dünya yaratmak çok zor. Sınırlar olsa bile, ki bizde var, yine de maruz kalıyorsunuz. Bilişim yaz okulunda bile e-spor oynuyor artık çocuklar.
Kitaplar ise bu yeni dünya düzeninde hayal dünyaları için çok yetersiz kaldı. Ayşegül balede gibi bir zamanlar bizim bayıla bayıla kırk defa okuduğumuz kitaplar, onlar için sı-kı-cı! 8 yaşındaki kızım tüm kitapları sıkıcı olarak tanımlıyor. Çeşit çeşit kitaptan yıkılan evimizde ne yaptıysak olmadı. Bütün yıl boyunca ilkokul birinci sınıfta kızım kitaplardan nefret eder hâle geldi. Çünkü her hafta sınıfta hangi hızda kitap okudukları ölçüldü. Bir kitap kurdu nasıl olunur bazlı bir araştırma yapılsa, kesinlikle bu yarışmadan bu neslin çocukları çıkmaz. İtirazı olan varsa, beni bulsun. :) Bu yıl içinde 25 çocuğun doğum gününe hediye alan bir anne olarak, hiçbir çocuğun kitap hediye etmediğini ve kitap alanların da çok mutsuz olduğunu bizzat gözlemledim.
Daha da fenası Eylül’de okulların başlamasıyla bu doğum günü hediye macerası tekrar başlıyor. Artık mutlu olmanın da mutlu etmenin de çok zorlaştığı bir dönemden geçtiğimiz aşikâr… Ama ümidimi yitirmedim. Ne olursa olsun, bugün çocuklarımla yaptığımız bir tatilde bilmediğimiz buz gibi akan bir dereye ayaklarımızı sokmak, sahibini bilmediğimiz bir üzüm bağında gezinip üzüm toplamak gibi birçok farklılık yaşamak, onlarca telefonu bırak uyarısının içinde bana kalan mutluluklar.
Umutluyum… Biliyorum, Kaz Dağları neden değerli, anlıyor çocuklarımız. Çünkü bugün 41 derece sıcaklıkta ağaçların olduğu gölgelik bir piknik yerinde bayramlaşma yaşadılar. Umutluyum, büyüyünce ‘pet şişeler vardı bir zamanlar’ diyecekler. O kadar çok savaş oyunu oynadılar ama gerçekten bir kurşunun nasıl can alabildiğini asla öğrenmeyeceklerinden umutluyum. Ama mutlu olabilirler mi? Ondan gerçekten şüpheliyim.
Umarım yeni eğitim öğretim yılı onların sadece sınavlarda başarılı olmalarına odaklı değil, mutlulukları üzerine de kafa yoran öğretmenlerle geçirecekleri bir yıl olur. En azından küçük şeylerle mutlu olmayı bilen öğretmenlerle.
Deli Kızın Gerçekleşen Rüyası
Sevgili dostum Zeliş Kurt gibi…Menemen’de bir köy okulunda sınıfını bahçeye taşıyan öğretmen o… Okuluna kütüphane kazandıran, bunun için tüm çevresini seferber eden öğretmen o… Sadece öğrencilerine hayal kurmayı öğreten değil, öğrencilerinin annelerine de kendi el işlerini satarak para kazanabilecekleri anlatan kadın o…Hayallerin parayla satılmadığını ama parasız da gerçekleşebileceği bir dünyayı her gün yaşayan ve yaşatan Deli Kızın Rüyası gerçek oldu. O artık dünyadaki en iyi 12 öğretmenden biri olarak Hindistan’a ödülünü almaya gidiyor. Yine bizim alkışlamadığımız değerleri, dünya alkışlayacak ama umutluyum. Çünkü ben küçük şeylerle mutlu olmayı biliyorum.