Reyhan Tansu Şenay, Marmara Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar çeşitli televizyon kanallarındaki çalıştı ve daha sonra İzmir'deki bir gazetede muhabirlik, editörlük ve yurtdışı yayınları koordinatörlüğü yaptı. İnsan kaynakları ve çocuk gelişimi üzerine eğitimler aldı. Şu anda pazar günleri TRT Kent Radyo'da yayınlanan Sen Büyürken adlı çocuk gelişimi programını ve Anahtar adlı kişisel gelişim programını hazırlayıp sunmaktadır. Bir erkek ve bir kız çocuğu annesi olan Şenay, aynı zamanda kendisine ait yazılarını mutlubiz.com sitesinde paylaşmaktadır.
Bir gün odama geldi; “Akşam oldu hâlâ çalışıyorsunuz. Size yılın elemanı ödülü verecekler” dedi. Ben de güldüm, “Yetişmiyor” dedim.
Ertesi gün yoktu. İçimde telaşla uçuşan minik serçeler gibi telaşla uçup gitti. Ertesi sabah haber verdiklerinde ağlamadım. Camide de… Bir tek mezarlıkta o güzelim selviler başımızda uçuşurken bıraktım göz yaşlarımı ama sessizce… Çünkü kızının feryatları dayanılmazdı…
Bir hafta önce kızıyla ilgili planlarını anlatan, pansiyon kurma hayalini paylaşan eski deniz piyadesi, hastanemizin Güvenlik Müdürü Hümmet Kurt artık yok… Hiçbir bilinen sağlık problemi olmayan, her sohbetimizde kızına ve karısına aşkını anlatan, kaya gibi, dağ gibi bir adam artık yok… Üzüntümüz büyük… Ama bir cenazede bile o insanın ne kadar sevilen bir aile babası, bir eş, bir dost olduğunu anlamanız zor olmuyor.
Anne olmak matah bir şey mi?
Şimdilerde aile kavramı ile ilgili magazinsel bir tartışma başladı. Tartışmayı başlatan bir zamanlar şahsen birlikte de çalıştığım Billur Kalkavan. O zamanlar “Çok Özel” isimli bir magazin programını sunuyordu… Hiçbir zaman ailesinin soyadını kullanarak ayakta durmaya çalışmayan, lafını esirgemeyen bir genç kadındı… Şimdi ise oldukça abartılan bir tartışmanın baş kahramanı yapıldı. Aslında söylediklerinin bir kısmında haklı. “Anne çocuğa bakar. Filipinli dadılar değil.” diyor. Söylemek istediği de bakıcılara tüm çocuğun sorumluluğunu veren annelerin çocuklarına yeterince ilgi ve sevgi göstermediği… Böyle insanlar var mıdır? Vardır. Ama Türkiye geneline baktığımızda yüzde kaçtır?
“Anne olmak çok matah bir şey değil” demiş bir yerde de… O da doğru, anne olmak çok doğal bir süreç. Bunu size verilmiş üst düzey bir unvan gibi taşırsanız, çocuğun da dengesi şaşar. Çocuk da kendini üst düzey bir birey sanabilir.
Reşat Yörükoğlu der ki; “Kişiliğin temelleri ilk 5-6 yıl içinde atılır. Her çocuk kendine özgü bir kişilik geliştirir. Kişiliğin dengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasına bağlıdır. Gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasında anne-babaya birçok görevler düşmektedir (Yörükoğlu, 1996)
İş hayatında görevler, yetki ve sorumluluklar net olarak çizilmiştir. Ama hayatta böyle değil. Anne, baba, eş, gelin, evlat, arkadaş olmanın keskin sınırları yok. Herkes kendi deneyimlerini yaşayarak öğreniyor. Bu noktada en etken olan, nasıl bir ailede büyüdüğünüz? Geleneksel mi? Demokratik mi? Aşırı koruyucu mu? Aşırı hoşgörülü mü? Aşırı baskılı mı?
Her bebek annesinin kalp atışlarını tanır
Nasıl bir ailede büyüdüyseniz, orada hayata karşı şekillenirsiniz. Anne ve babanın rolleri de büyüdüğünüz aile modeline göre değişir. Ama şu bir gerçek ki, bu kadar hızla değişen bir teknoloji çağında anne ve babalar olarak sınırları korumakta zorlanıyoruz. Bu kadar ekonomik koşulları hızla değişen bir ülkede “Baba avcıdır. Anne toplayıcıdır” rolleri tarihte kalıyor. Çünkü anne ya da baba fark etmez, hepimiz çalışmak zorundayız. O yüzden 4 aylık olmadan bebekleri anneannelere ya da bakıcılara bırakmak durumunda kalıyoruz. Ama gözden kaçırılmaması gereken bir nokta var. Annenin sorumluluğu her zaman daha fazladır. Çünkü özellikle bizim gibi geleneksel toplumsal kültürde, baba gece yarısı yatağından 20 kere kalkıp, bebeğini emzirmez, altını değiştirmez ya da üstünü örtmez. Ama anneler yapar. Bir de ertesi sabah işe gider… O yüzden de anne olmak, baba olmaya göre daha matahtır. Çünkü her bebek, annesinin kalp atışlarını tanır.
Her adam gibi adam, anne gibi anneden doğar. Ama babalar da her ailenin dağıdır, güvenli alanıdır. O yüzden hiç kimse ama demesin…
O güzelim selviler, hepimizin başında bir gün uçuşacak. Ve geride kalan sadece çocuklarınız değil, biriktirdiğiniz güzel anlar, yardım ettiğiniz insanlar, dostlarınız da olacak… Aile olmak bu hayatı anlamlandırmanın en güzel yollarından biri…Başka yollar da var tabii. İyi insan olmak ve iyiliği paylaşmak mesela…
Can Yücel’in de dediği gibi, “Her Şey Sende Gizli”
Her Şey Sende Gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif…
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü…
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün…
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin...
İşte budur hayat! İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel