Reyhan Tansu Şenay, Marmara Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar çeşitli televizyon kanallarındaki çalıştı ve daha sonra İzmir'deki bir gazetede muhabirlik, editörlük ve yurtdışı yayınları koordinatörlüğü yaptı. İnsan kaynakları ve çocuk gelişimi üzerine eğitimler aldı. Şu anda pazar günleri TRT Kent Radyo'da yayınlanan Sen Büyürken adlı çocuk gelişimi programını ve Anahtar adlı kişisel gelişim programını hazırlayıp sunmaktadır. Bir erkek ve bir kız çocuğu annesi olan Şenay, aynı zamanda kendisine ait yazılarını mutlubiz.com sitesinde paylaşmaktadır.
Bergama’da Belediye Binası’nın taş sırasında oturmuş, İzmir’in en başarılı iş kadınlarından biri ile şoförünün gelmesini bekliyorduk. İlk doğumdan sonra ölüm tehlikesi atlatmış ve çok ciddi bir ameliyat geçirmiştim. Doktorların dediği gibi bir sıfırdan büyüktür avuntusu ile oğluma ve işlerime sarılmıştım. Tam iş hayatında başarılı olmaya başlamışken, aldığım ikinci bebek haberi benim için mucize ama çevremdeki herkes için tehlikeydi. Kendisi de bir kadın olan yöneticim gözlerimin içine gülümseyerek bakarak, “Emin misin? diye sordu. “Canını tehlikeye atmaya, belki de yaşamayacak bir çocuk büyütmeye, bütün hayatını sil baştan değiştirmeye, tekrar eve kapanmaya, iş hayatından kopmaya, kendini unutmaya hazır mısın? Değer mi çocuk peşinde sana verilmiş bu güzel hayatı istediğin gibi yaşayamamaya?”
“Değer” dedim hiç tereddütsüz. Bana da ona da bir şey olmayacak. Ve şu an bebeğim yaşamak istiyorsa, o bunu başaracaktır.” Yaşadığım mucize başlı başına yeterdi ama beni asıl etkileyen annelikti. Annelik, o güne kadar yaptığım, yapamadığım her şeyden tartışmasız önde ve öncelikliydi. Oğlum ile deneyimlediğim o hem zor, zor olduğu kadar bir o kadar da muhteşem ilk annelik deneyimimi hayattaki hiçbir başarı, hiçbir ödül, hiçbir para ile kıyaslayamazdım.
Annelik benim için bekçilik, öğretmenlik, hizmetçilik, aşçılık, hemşirelik olmadı. Annelik, benim için kendimi gerçekleştirme yolunda bana en çok öğreten, beni en çok yoğurup, biçimlendiren, her günün bize sunulmuş büyük bir macera olduğunu hissederek yaşadığım bir yolculuk oldu. Ailem, eşim ve çocuklarım ise yol arkadaşlarımdı.
“Kariyer de yaparım, çocuk da.” gibi bir iddiam da yoktu. Çünkü bunun benim yapımda bir kadın ile mümkün olmadığını biliyordum. Birçok insana göre delilik olsa da ikinci kez sağ salimen anne oldum. Hayatımda gördüğüm en pespembe, elma şekeri gibi bir küçük kız bebek nefes alıyordu. Bir daha ayrıldığım işe dönmedim. Uzun süre de çocuklarımla ilgilendim.
Çünkü zamanın yakalayamayacağım kadar hızlı geçtiğini öğrenmiştim. Oğlumun bebekliğini sadece dört yıl gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen çok az hatırlıyordum. Çok az uyuduğumuz, oğlumun kolik nedeniyle, alerjileri nedeniyle çok ağladığını hatırlıyordum. Kısacası aslında pek de muhteşem anılarım yoktu. Ama oğlumun nefesi, o minik elleri, kalemle çizilmiş gibi düzgün ayakları aklımdan hiç çıkmadı.
O yüzden de çocuklarımın ilk yıllarının her anının tadını çıkardım. Hastalandıkları, üzüldükleri, yaralandıkları günlerin bile hep fotoğrafını çektim. Çünkü biliyorum ki hayatta hiçbir şey, sonsuza kadar sürmez… Ama bazen kötü anlar sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelir. Özellikle de çocuklar hastalandıklarında ya da bir kaza geçirdiklerinde… O bir dakika geçmek bilmez bilirim. İşte annelik mutluluk ve mutsuzluk arasında sizi sürekli sallayan bir salıncak gibi… Ama aynı zamanda, her defasında gökyüzünün bin bir halini yaşamak ve hep mutlu olmak için hayatta tek zorunlu sebebinizdir. Bu sebep, CEO da olsanız, hiçbir iş sözleşmesinde yer almaz. Ama herkes bilir ki mutsuz olan kişi ne işte ne evde ne de hayatta başarılı olamaz. Üstelik bir çöp toplayıcısı gibi sürekli mutsuz olmak için sebep toplayıp, sonra da tüm çevresine yayar. Böyle anneler tanıdım, böyle çalışanlar da, böyle CEO da tanıdım. Bu CEO doğum yapar yapmaz kızını bırakıp, iş için İngiltere’ye gitmiş ve döndüğünde çocuğunu yürürken bulmuştu. Çünkü önceliği buydu. Hiç yargılamadım. Peki bebeğin önceliği bu muydu?
Anneler Günü'nde çalışmak zorunda olan ya da koşulları gereği çocuğundan ayrı kalan anneler ve çocuklar gelir aklıma. Ertesi gün annesi uzak bir şehire işe gidecek ve uzun süre gelmeyecek diye ağlayarak annesine, “Hiç uyumasak, sabah olmaz. Uyumayalım anne… “ diyen yakın bir dostumun kızı gelir aklıma. Günde annesini sadece yarım saat fazla görebilmek için uykusuz kalan çocuklar gelir aklıma... Anneler gününde cezaevlerinde büyüyen, koruma evlerine bırakılmış, sokaklarda yaşayan, annesiz yaşayan çocuklar gelir aklıma.
Birçok psikolog gibi düşünmüyorum. “En kötü anne bile çocuğu için en iyidir.” zihniyetine sonuna kadar karşıyım. Bana göre, her çocuk annesi için en iyidir. Ama her anne, iyi değildir. Çünkü annelik, olgunlaşmış bir karakter, iç çocuğu ile barışık, hayatı her yönüyle seven kadınların yapabileceği çok önemli ve ciddi bir sorumluluktur. Ne yöneticiliğe, ne öğretmenliğe, ne de başka bir mesleğe benzer. O yüzden aile olmaya hazır olmak, hayatta belki de verdiğiniz en önemli karardır.
Bir parkta, tahta bankların üzerinde çocuklarımı izlerken, anne olmayı seçtiğim için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum… Onlarsız bir yaşam sürmek ne kadar eksik kalırmış… Onlar sayesinde TRT Kent Radyo İzmir’de çocuk programı yapmaya ve birçok yayında yazmaya başladım. Eğitimini aldığım, sevdiğim işlere beni çocuklarım kavuşturmuştu. Benim mucizem çocuklarımdı...
Reyhan Tansu Şenay