Reyhan Tansu Şenay, Marmara Üniversitesi Radyo TV Sinema bölümünü bitirdikten sonra uzun yıllar çeşitli televizyon kanallarındaki çalıştı ve daha sonra İzmir'deki bir gazetede muhabirlik, editörlük ve yurtdışı yayınları koordinatörlüğü yaptı. İnsan kaynakları ve çocuk gelişimi üzerine eğitimler aldı. Şu anda pazar günleri TRT Kent Radyo'da yayınlanan Sen Büyürken adlı çocuk gelişimi programını ve Anahtar adlı kişisel gelişim programını hazırlayıp sunmaktadır. Bir erkek ve bir kız çocuğu annesi olan Şenay, aynı zamanda kendisine ait yazılarını mutlubiz.com sitesinde paylaşmaktadır.
Anne olunca kaygı halleri o kadar çok artıyor ki, bambaşka bir ben ile tanışıyor insan. Komşum Irmak, çok istediği bebeğini kucağına aldı. Aslan Bey, dünyamıza hoş geldin... Harika bir anne ve baba seçtin. Hastaneye gittiğimizde Irmak tanınmayacak haldeydi. Her yeni doğum yapan anne gibi uykusuzluktan bayılmak üzere... Göğsünde Aslan'ı tutuyor ama Aslan'da çıt yok. O da uykusuz ve yorgun. Kendini annesinin kokusuna bırakıyor sadece... Uzaklaştırdığın an ağlıyor. Memeyi verince de emmiyor. Çünkü ihtiyaç duyduğu tek şey o an anne sıcaklığı... Irmak, yarı baygın gözlerle bana ve çocuklarıma baktı. Uyayamıyoruz, nasıl büyüyecek bu bebek? Büyüyecek mi? Bu nasıl bir sorumluluk Allah'ım? Gülümsüyorum, kendi doğumlarım geliyor gözümün önüne... Bak diyorum büyüyorlar, büyüyecek, büyüteceğiz hiç korkma. Hepimiz yanındayız. Sen sadece onun şu haline iyi bak. Beynine öyle kazı ki, adını bile unut ama şu ilk günlerinizi unutma. Irmak baygın gözlerle anlamıyormuş gibi bakıyor. “Nasıl unuturum hiç uyutmadı ki...” Biliyorum şimdi ne söylesek boş, yeni anne olan tüm kadınlar için ayaklarının yerden kesildiği, yastıkla hiç barışamadığın bir sersemlik hali… Hastanede ya da evde hiç değişmiyor. Bu noktada deneyimli anneanne ve babaannelere çok iş düşüyor.
Klasik laflar vardır söyleyenen; 40 gün sonra bitecek düzene girecek gibi... Onları söyleyip, ayrılıyoruz hastaneden. Ama biliyorum ki, uykusuzluk ile tanışan yeni anneler için 40 gün korkutucu bir süreç. Üstelik 40 gün ile bitmiyor iş, her şey yeni başlıyor. Ama en kötüsü insan hep o ilk günleri yarı baygın olduğu için mi, epidural etkisi mi bilinmez unutuyor. O el kadar küçücük halleri, büyüdükçe unutuluyor.
Keyfini çıkar derler ama her kadın sürekli emzirmem lazım uyarısından uyuyamadığı için hayalet gibi yaşıyor bu süreci. İşte bu noktada yeni doğan doktorlarının, bebek hemşirelerinden birinin yanınıza nöbetçi asker gibi dikmek istiyorsunuz. O dursun, siz de azıcık nefes alabilin... Ama tabii ki öyle bir dünya yok.
Bebeğinizle baş başasınız. Ve üzgünüm ama bunlar iyi günleriniz, çünkü “İşe başlayınca kim bakacak bebeğime?” sorunları ile boğuşmuyorsunuz henüz. Gelen giden yoğunluğundan ne olduğunu anlamadığınız, evde yemek yapmak zorunda kalmadığınız, annenizin ya da sevdiklerinizin çevrenizde pervane olduğu günler. Ama siz yine de; “Bundan daha iyi nasıl olunur?” deyip, sırtınıza yaslanıp, bu güzel anların tadını çıkaramıyorsunuz.
İlk Kural: Derhal içinde bulunduğunuz bu şaşkın, kaygılı anne modundan çıkın!
Pijamalarınızı çıkarıp, doktor izin veriyorsa duşa girin. Yoksa elinizi, yüzünüzü yıkayıp, makyaj yapın. Sevdiğiniz müzik türünü açın ve evin içinde bol bol yürüyün ki, doğum nedeniyle özellikle sezeryan olduysanız dikiş yerlerinizin hareket ettiğinizde daha kolay iyileştiğini gözlemleyebilirsiniz. Hemen eski kilosuna dönmeyi hayal edene anneler, lütfen kendinizi gereksiz yere üzmeyin. Hatta daha dikişleri iyileşmeden korse takan sevgili anneler, korseleri kenara kaldırın çünkü siz bebeğinizi yatağına koyarken bile karın kasları çalışan, doğal olan bir iyileşme sürecini yaşayan bir annesiniz. Bu doğal süreci, korse gibi hareketinizi engelleyen, doğal olmayan şekillendiricilerle geciktirmiş olursunuz. Her kas çalıştığı sürece eski haline döner. Biraz sabredin ve bebeğinize güvenin. Ne kadar emzirirseniz o kadar hızlı iyileşir ve o kadar hızlı eski formunuza dönersiniz. Bir yıl içinde eski formunuza kolaylıkla döneceksiniz.
Emzirmeye çalışmaktan sıkılmayın. Bazı bebekler doğası gereği anne ile tanışır tanışmaz emme refleksini kullanmaya başlar. Ama hiç ağızını açmayan bebeklerimiz de oluyor. O yüzden sürekli bebeğini memede tutan ve bu nedenle çok yıpranan sevgili yeni anneler, siz endişelendikçe bebekler bunu doğrudan hisseder. Emmek gibi doğal bir davranışı, sizin endişeli haliniz nedeniyle emmeme davranışı gelişir. O yüzden lütfen rahat olun. Onu doğrudan memenize almadan önce kucağınızda tutun, onunla konuşun ve sevginizi hissettirin, göreceksiniz ki böylece bebeğiniz memenizi daha rahat tutacaktır.
Özellikle ilk günlerde memenizden gelen halk arasında ağız sütü olarak bilinen kolostrum çok değerlidir. Bir damlası bile taklit edilemeyen, bebeğinizin bağışıklığı için çok önemli bir hazine olan bu ilk sütünüzü heba etmeyin. Mutlaka bebeğinizin sağlıklı büyümesi için onu emzirin. Emzirme periyodu eskiden 2 saatte 1 olarak verilirdi. Yeni nesil doktorları ipleri bebeğe veriyor. Bebeğiniz ne zaman isterse, o zaman emzirin diyorlar. Uyuyorsa uyandırmayın, acıkınca zaten bebeğiniz doğru zamanı size bildirecektir. Bebeğinizin ağlamasından korkmayın. Ağlamayan bebek insan tarihinde görülmemiştir. Mutlaka hatırlayın. Fiziksel olarak da ciğerlerinin oksijene alışması ve işlevini yerine getirmesi için ağlaması gerekiyor. İçiniz yansa da her çığlığında, müdahale etmeden biraz bekleyin, ağlamasına sizi çağırmasına izin verin.
Özellikle ilk günlerde sık sık altını değiştirmeniz gerekecek. Lütfen pamuk ya da sargı bezi ve su ile temizleyin ki, o mükemmel cildi, kimyasallar ile tanışmasın. Göbek bağı için de doktorunuzun verdiği antiseptik solüsyonu, sargı bezleri ile düzenli kullanın. Kısa sürede göbek bağının düştüğünü göreceksiniz. Cildinizin nefes almasını sağlayan, doğal olan her şeyi tercih edin. Kıyafetlerinizi yıkamadan hatta ütülemeden giymeyin ve bebeğinize de yeni alınmış cicileri yıkamadan giydirmeyin. Bol sıvı alın. Bebeğiniz su içemediği için sizin içtiğiniz su ona sütünüz yoluyla geçecektir. Ve bu geçiş sadece su için değil, her şey için geçerlidir. Her endişelendiğinizde, korktuğunuzda, üzüldüğünüzde tüm duygularınızı mıknatıs gibi çekip, kendine kopyalayan bebeğinizin sizin bir parçanız olduğunu hatırlayın. Hayatta sizi bebeğiniz kadar iyi tanıyan hiç kimse olmayacak. Büyüdükçe onda kendi sözlerinizi ve davranışlarınızı göreceksiniz. Ama bebeğiniz siz değilsiniz. O, dünya güzeli bir mucize tıpkı sizin gibi... Bu mucizeyi yaşadığınız için her gün şükredin.
Aramıza hoş geldiniz...
Reyhan Tansu Şenay