Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
Her yeni gün nasıl bir umut ise, her yeni bir yazı da başka bir kişiye ulaşmak için yeni bir sayfa benim için. Bu kadar çok kişiye ulaşma isteği de her halde olsa olsa bizim “var oluş” nedeniniz ile ilgilidir diye düşünüyorum.
İlk defa beni okuyacak olan okuyucularıma “merhaba” diyerek başlamak istiyorum. Merhaba demenin çok özel bir kelime olduğuna inanırım çünkü… Bu yeni kapıları açmak için dostluğa davettir öncelikle, siz kapıyı açtığınızda “gönül kapınız” da açılacak ve arkanızdan gelenler de olacaktır.
Uzun bir zaman oldu çevremdeki kişilere eğitimler aracılığı ile gerek bilimsel gerekse kişisel mesajlar vermeye başlayalı… Öncelikle korkarak başlamıştım anlatmaya, ama sonradan çok okudukça, bilgili ve deneyim sahibi oldukça yaşamı farklı görmeye başladım. Bu farklılıkları beni dinleyen kişiler ile paylaşmaya başladım. Çünkü “farklı olmanın” mucizesini çok geç yaşta fark eden birisi olarak yollara çıkmam gerekiyordu. Farklı olmak aslında ülkemizde zor bir mücadeleydi. Muhakkak “bedel” ödemek zorunda kalacaktın. Ama bir yandan da farklı olmadığında zaten bir “sürü güdüsü”yle birilerinin arkasından giderek de “bedel” ödüyordun.
Bu ciddi bir karmaşaydı. Bu sorunun çözümü ise “şüphe etmekle” başlıyordu. İyi de biz yıllar boyunca hiçbir zaman yüksek sesle konuşup, “NEDEN” sorusunu çok konuşmamıştık ki, şimdi neden şüphe edecek ve sorgulayacaktık ki… Okula gittiğimiz zaman bile öğretmenlerimiz anlattıkları derslerde bize “siz ne düşünüyorsunuz” dememişti. Anlatılacak bir konu vardı ve hep onlar anlatmışlardı. Anlata anlata da bitiremediler bize verdikleri bilgileri yıllar boyunca. Gereksiz bir dolu bilgi ile yüklediler beyinlerimizi, sorgusuz sualsiz kabul etmemizi istediler. Sınavları kazanmak için yarış içine soktular bizleri, “ya sen kazanacaksın ya da başka birisi” dediler. Anne ve babalarımız bile burada sistemi destekledi. Çok yanlış, aslında kabul etmiyorum ama başka çaremiz yok dediler, bu sistemi bozmak için uğraşmadılar bile...
Bize anlatılan konuların/bilgilerin hiçbir zaman “derinliği” yoktu. Zaten “Neden” diye sormazsan derinliği nasıl ulaşabilirsin ki? İşte benim yaşamım da böyle oldu; kendimi keşfettiğimi söylediğim 29 yaşıma kadar.. Mesleğimi seçmiştim, evlenmiştim, çocuk sahibi olmuştum; bütün bu kararlar bir insan hayatında en önemli kararlar dediğimiz aşamalardır. Yani yaşamımda almam gereken çok önemli konuları yaşamış, ancak neden bunların yapıldığını hiç sormamıştım o güne kadar kendime??… Bunları fark ettiğimde, paniğe kapılmıştım gerçekten. Adımları artık daha yavaş atmak gerekiyordu ve kendime şu soruyu sordum: “Yaşamı yaşarken bunun kıymetini nasıl anlayacaktım?” Bu nedenle kendime çok geç de olsa şunu sordum: “Bu dünyaya neden gelmiştim?” Bu soruya verdiğim yanıt beni her geçen gün daha çok mutlu yaşamaya sürükledi. Doğrunun yanında olmak, gelişmenin yanında olmak, mutlu olmanın yanında olmak için her geçen gün kendimi geliştirmeye adadım kendimi. Bunu yapmamım en büyük nedeni ise beni izleyen ve dinleyen onlarca kişinin olduğunu biliyordum. Onların beni dinlediklerinde çok daha farklı bakmaya başlayacağına inanıyordum. Bu bakış açısının hem kendileri için, hem de toplum için çok yararlı olabilecekti. İşte bu nokta bir “değişimin” de başlangıcı olacaktı ve oldu da...
Bir toplumda “kadının” ne kadar önemli olduğunu eğer birilerine anlatıyorsam, yüzlerce kız öğrencimin artık okumak için çaba göstereceğine inanıyordum. Kariyerleri konusundaki verdiğim mesajlar onların daha üst görevler almak için mücadele etmelerine yardımcı olacaktı. Kadına yönelik şiddet konusundaki farkındalık yaratmam, üniversitede okuyan erkek öğrencilerimin olaylara daha farklı bakmasına yardımcı olacaktı. Parlamento da kadın milletvekili sayısının az olmasının eşitlik ve demokratik bir toplum için uygun bir ortam olmadığını söylediğimde belki de seçim sistemini değiştirmeye yönelik önlemler alınmasına bile yardımcı olabilirdi. İnsanların susmaktan ziyade özgürce haklarını aramaları gerektiğini söyleyerek “birey” olmanın neden önemli olduğunu anlatabiliyordum.
Özgür olabilmek için seçim yapmamız gerekiyor, seçim yapabilmemiz içinse “farkında olmamız” lazım. Ben bu farklılığı yaşayan ve içselleştiren birisi olabildim. Doğru sorunun:”Ne, niçin,neden” olduğunu biliyorum. Sokratik yöntem, antik dönem Yunan filozofu Sokrates’in felsefi düşünüşü ve bilgiyi sınayarak öğretme yöntemidir. İlk olarak Menon diyalogunda Sokrates’in bir köleye bir geometri teoremini çözdürmesi ile Sokratik yöntem ortaya çıkmıştır. Sokrates aslında karşısındakine yeni bir şey öğretmemektedir. O sadece bilineni anımsatmakta ve hakikati buldurmaktadır.
Kısacası bugünden itibaren sizlerle birlikte olduğum her yazımda, sizlere yeni umutlar, anlayışlar ve farklı bakış açıları sunmaktan mutluluk duyacağım. Sevginin ve hoşgörünün bizimle olduğu her alanda, birbirimizi daha iyi anlamak mümkün olacaktır böylelikle... Yeter ki, birbirimizi dinleyelim ve anlamaya çalışalım. Bunu başarmak hepimiz için yeni bir sorumluluk diye düşünüyorum. Tek bir “ Türkiye” var, o da hepimizin…. Unutulmaması gereken en önemli nokta; hepimizin bir bütünün parçaları olmamızdır. Bu parçalar birbirini tamamladığında ancak kendini gerçekleştirebilecektir. Yoksa “….mış gibi yapılan” çözümler ile “sen ve ben” kavgaları ile hatta insanların “ego”ları ile uğraşmak yerine bu egoları “lego”lara dönüştürmek için birleştirmek muhteşem heyecan verici bir duygudur. Bunu yapan insanlar ile el ele olmak dileğiyle…
Meltem Onay