Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
Kadınların TBMM ve hükümetteki temsil çarpıklığı malum; siyasi partiler düzeyinde yaşandığı gibi sendikalarda da yaşanıyor. Sendikaların yönetim organlarında kadınlar neredeyse yok mertebede. Özellikle belirli işkolları ve sektörler de (bankacılık, büro-ticaret, turizm) çalışan kadın sayısında hissedilir bir artış yaşanırken, kadınların sendikal örgütlerdeki temsili bu gelişmeyle karşılaştırılmayacak denli sembolik. Sendikal konfederasyonların yönetim kurullarında neredeyse hiç kadın üye yok. Türk-İş, DİSK, Hak-İş, Kamu-Sen ve Memur-Sen merkez yönetim kurullarında kadınlar temsil edilmiyor. Konfederal düzeyde tek istisnayı KESK oluşturuyor. KESK’in Genel Merkez Yönetim Kurulu’nda iki kadın üye bulunuyor.
Çalışma Bakanlığı’na bağlı 96 sendika başkanının ise sadece üçü kadın. Ancak toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olan sendikalar arasında kadın genel başkana sahip sendika yok. Sendikaların yönetim kurullarında da kadınların temsili son derece sembolik düzeyde. Toplam 489 yönetim kurulu üyesinin sadece 19’u kadınlardan oluşuyor. Sendikalarda kadınların temsilinde yaşanan çarpıklığı gidermenin yollarından biri “Kadın kotası” uygulaması olabilir. Bu konuda ümit veren bir girişimi kadın sendika üyelerinin yoğun olduğu Tek-Gıda-İş Sendikası yürütüyor. Tek-Gıda-İş delege seçimlerinden başlayarak merkez organlarına kadar yüzde 30 kadın kotası uygulaması için kolları sıvamış durumda.
Davos’ta bu sene “Cinsiyet Uçurumu” raporunda, Türkiye’nin 134 ülke arasında 129. sırada olduğu sorgulanırken, Fransa’nın büyük şirketlerin yönetim kurullarında yüzde 40 kadın kotası öneren tasarıyı parlamentodan nasıl geçirdiğini birden hatırladım. 2016’dan itibaren kota uygulamasının Fransa’dan sonra senatoda oylayacak olan Belçika, İngiltere, Almanya ve İsveç izleyecek… Norveç’te örneğin 2008 verilerine göre yönetim kurullarındaki kadın oranı yüzde 40,2. Japonya’da ise yüzde 1,4. AB ortalaması (15 ülke) yüzde 9,7.
Dünyada iş dünyasında “Kota”yı uygulamaya yönelik işletmelerin uygulamaları heyecan verici. Bu uygulamalardan birincisi Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent iki yıl önce “Kadın Lider Konseyi”ni kurarak gerçekleştirmiş, başkanı da kendisi. Konseyin amacı üst düzey kadın yöneticilerin sayısını artırmak.
Coca-Cola’da sayıları 400 olan üst düzey yöneticilerin arasında konsey kurulmadan önce kadın oranı yüzde 11. Konsey kurulduktan sonra oran yüzde 28’e ulaşmış ve Muhtar Kent’in hedefi yüzde 50.
İkinci önemli uygulama ise Carlos Ghosn, Renault-Nissan’ın CEO’su tarafından gerçekleşmiş. Japonya gibi maço bir ülkede imkansızı başararak gerçekleştirmiş.
Ghosn: “Stratejik bir karar aldık, hedef koyduk ve uyguladık. Ama önce şirkete kadının çalışma hayatında neden önemli olduğunu anlattık” demiştir.
Türkiye’de kadınların siyasal ve ekonomik hayata daha çok katılmaları için “pozitif ayrımcılık” uygulaması gerektiğini söyleyen eski TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, “Kadınların yaşadıkları toplumlarda, karar alma mekanizmalarında söz sahibi olmaları için en etkili yolun siyasete katılmalarıdır” demiştir.
Siyaseti erkeklere ait bir dünya olarak gören anlayış, hem kadınların hem de erkeklerin zihinlerindeki ilk engeli oluşturuyor. Kadınlar, ülkeden ülkeye bazı farklılıklar gösterse de kültürel çevre, aile sorumlulukları, eğitim düzeyi ve benzeri sebeplerin etkisiyle siyasette erkekler kadar yer alamıyorlar.
Türkiye, bugün parlamento da temsil oranı yüzde 40’lara varan Kuzey Avrupa ülkeleri bir yana, gerek demokrasi ve gerekse kadınların toplumsal konumu ve kadın-erkek eşitliği açısından tarihsel ve kültürel olarak Türkiye’nin gerisinde olan Tunus, Pakistan ve Suriye gibi ülkelerin daha çok gerisinde yer almaktadır.
Hukuki düzenlemelerin amaçlarına ulaşmaları için toplum tarafından benimsenip içselleştirilmeleri ve uygulanmaları gerekir. Aynı şekilde reformlar da ancak toplumsal destek buldukları, toplumsal ve kültürel bilinç bu reformlar ile eşzamanlı olarak değiştiği sürece amaçlarına ulaşırlar.
İşte bu noktada “vatandaşlık haklarım” arasında, haklarımı arıyorum dersem, anlaşılır mıyım acaba?
Meltem Onay