Tarım “Don Kişot”ları Nerede?

01 March 2020
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Tarım “Don Kişot”ları Nerede?

  • 01 March 2020
  • 1397 Görüntülenme
  • YORUM

Bazen hayatınızda yapmayı hayal ettiğiniz konuların, kendiliğinden sıra sıra denk geldiğine tanık oluyorsunuzdur. Benim de 09.02.2020’de hafızamda yaşattığım bir olay, efsanevi bir şekilde gerçekleşiverdi. Her Cuma TV 35’de yaptığım “Tarım 4.0” programına, Orion Fuarcılık’ın sahibi Fatih Tan’ı çıkardığımda, onun hayallerimi kabul edebileceğini doğal olarak bilemezdim.

Fatih Bey’den, 15. AgroExpo Uluslararası Tarım ve hayvancılık Fuarı’nda, bana iki saatlik bir süre vermesini talep etmiştim. Çünkü ne yapacağımı biliyordum ve bunun da bir tarım fuarında olması çok anlamlı ve doğru olacaktı. Neydi hayalim, neyi görmek ya da göstermek istiyordum? Her geçen gün ülkemin tarım ürünleri açısından, dış ülkelere ne kadar bağlı hâle getirilmiş olduğunun farkındaydım. Çiftçilik mesleği itibarını kaybetmiş, bütün köylüler tarım alanlarını terk ederek, şehirlere göç etmişlerdi. Üretimde bulunan tarlalarda kimseler kalmamıştı. Çiftçilik mesleğini yapan kişilerin yaş ortalaması da ülke genelinde yaklaşık 55 yaş civarındaydı. Kısacası, eğer bir “tarım devrimi yapılacak ise, bu yaş grubu ile başarmak mümkün olamayacaktı. Çünkü tarımın güçlenmesinde ve geliştirilmesinde, sadece el gücü yetmeyecekti, mevcut teknoloji ile bu devrimi gerçekleştirmek mümkün olamayacaktı, dünyadaki büyük firmalar ile rekabet edebilecek gücümüz yoktu.

Öyleyse konu sadece tarım alanlarına sayısal olarak birilerini çekmek değil, “genç, konusunda uzman, istekli” kişileri yönlendirmek önemliydi. Böylelikle çiftçilik mesleğinin itibarını yükseltmek mümkün olabilecek, bu işi yapanlar da hem doğa ile bütünleşik yaşayacak hem de şehirde kazandıklarından çok daha istekli ve motive olmuş bir şekilde üretime katılabileceklerdi.

Bu nedenle “önder çiftçilere” ihtiyaç vardı, ancak bu önder çiftçiler, sadece köy halkı içinden gelen kişilerden oluşmaması gerekiyordu. Bu kişilerin, daha profesyonel ve bilinçli olmaları gerekiyordu. Tarım yıllar boyunca ülkemizde kadınlar tarafından yapıldı, belki de yapmayı düşündüğüm bu proje tamamen “kadın çiftçilere” yönelikti. Kadın çiftçi sayısının artması, çiftçilik mesleğinin de itibarını artıracaktı. Peki bu kadın çiftçiler kimdi? Gözümü, Ziraat Fakültesi kız öğrencilerine dikmiştim, tam dört yıl boyunca tarım alanının farklı bölümlerinde eğitimler alıyorlardı, neden kendi tarım işletmelerini kurmasınlardı? Bu motivasyon onların içinde olduğu sürece, teşvik etmek kolaydı. Sadece biraz istekli olmak, işletmecilik ve üretim konusunda onları daha fazla bilgilendirmek gerekiyordu, gerisi kendiliğinden gelecekti.

Basit bir hayalin gerçekleşmesi için, tarım fuarında yapılacak bir panel, pek çok kişiye ilham da verecekti. Hemen kolları sıvadım. Önce Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi dekanı ile görüştüm, farklı bölümlerden beş kız öğrenci ismi istedim kendisinden. Ülkemizde ne yazık ki, çok ciddi yanlış bir inanç var. Tarım alanı ile ilgilenen grupları tam olarak tanımlayamıyoruz hâlen. Halbuki, orman fakültesi, su ürünleri, veteriner hekimliğinden ve hatta gıda mühendisliğinden mezun olan bütün öğrenciler bu alanın baş aktörleri… Böyle olunca da bu panelde bir veteriner hekim öğrencimiz olmazsa olmaz oldu. Ne acı ki, orman fakülteleri ve su ürünü fakülteleri artık yeterince tercih edilen bir bölüm değil, kız öğrencilerinin de tercih ettiği bir konu değil.

Gençler ile tanıştığımda, bir kez daha umutlandım. Çünkü bu kızların doğru yönlendirilmesi durumunda, üniversiteyi bitirdikten sonra bir çiftçi olarak tarım alanında çalışmaktan mutluluk duyacaklarını hissettim.

Diğer yandan “örnek çiftçi” bulmak gerekiyordu. Bu da çok zor olmadı, işin bir başka güzel tarafı ise, çiftçi kadınlar ile konuşurken, onların yaşam hikâyelerini ne kadar coşkulu ve aşk ile yaptıklarını görmekti. Bu kadınlardan biri, köyde yaşayan ve hibe programından yararlanarak büyük baş hayvancılığa başlayan bir kadındı. İkincisi, Hıdırlık Tarımsal kalkınma Kooperatifi’nde kendini geliştirerek kendi ürünlerini kendisi satmaya başaran bir kadındı. Üçüncüsü ise, kocası olmadan tek başına hayvancılığa başlayan ve geçen sene İzmir Borsası tarafından kendisine “en başarılı tarım çiftçisi” ödülünü almıştı. Benim düşünceme göre, bu kadınlar, köyün güçlü çiftçileriydi. Onlar pek çok köylü gibi, kaçmamıştı köyünden, kalmışlardı buralarda ve yaşamlarını bu topraklarda üreterek, kazanarak sürdüreceklerdi.

Diğer bölgelerde kooperatifçilik konusunda ne tür çalışmalar yapılıyor bilmiyorum ama bölgemizde İzmir’de, başarılı kooperatifler var ve bu kooperatifler güçlenerek birleşiyorlar. Köy- Koop Başkanı Neptün Soyer, köyde yaşayan kadınların kendi farkındalıklarına varmalarına yardımcı olarak, onları müthiş destekliyor ve bu kadınların kendi yaptıkları ürünleri, şehir pazarlarında satışını sağlamak için büyük çabalar gösteriyor. Doğrusu da bu zaten, üretici ile yerel belediyeler ortak bir platformda buluşmak zorunda, üretici ile tüketicinin buluştuğu noktaları oluşturmak belediyelerin önemli görevleri arasında olmalı. AgroExpo etkinliği nedeniyle, köyde yaşayan üç kadın çiftçi ile karşılaştığımda, onların yaptıkları işlerine ne kadar heyecanla ve aşk ile bağlı olduklarını gördüğümde, “yapabiliriz, başarabiliriz” hissini tekrardan yaşamış oldum.

Bu tabloda son olarak tek bir grup eksikti, o da bu işe sonradan gönül vermiş çiftçi kadınlarım. Bankadan emekli olmuş, yıllar boyunca turizm alanında çalışmış, İstanbul’daki yoğun trafikten bunalmış ve yeter demiş 4 hanım çiftçim ile buluştuğum da bütün halkanın parçaları birleşiverdi. Bu şekilde bir oluşum, denklemin çözümü için belki yeterli olabilirdi; “tarım devrimini” başlatmaya…

Toplantı gününden bir gün önce her birimiz oldukça heyecanlıydık. Aslında hepimiz korkuyorduk. Çünkü, hepimizin tek bir isteği vardı, vermek istediğimiz mesajı doğru verebilmekti. İzmir Fuar’ında devasa bir salona çıktığımızda, aslında küçük bir noktaydık hepimiz yukarıdan bakıldığında. Dev ekranda fotoğraflarımız gözüküyordu, hepimiz dimdik duruyorduk. Çünkü belki de hepimiz “bir tarım Don Kişot’u” olarak bu sahnedeydik. Öğrenciler, köyde yaşayan kadın çiftçilerimize bazı mesajlar verirken, şehirli çiftçiler de kız öğrencilere “haydi siz de bu işi yapın” diyordu.

Tarımın sorunları olayın bir başka boyutu, zor ve engebeli çünkü kararlı bir hükümet otoritesine ihtiyaç var. Devletin teşvikleri ve kararlılığı olmadan “bir tarım ülkesi” olma çabası sadece bir hayal ürünü. Bunu aşmak için belki de biz kadınların küçük çapta yapmış olduğu bu küçük “devrim”, inanıyorum ki, “çığ gibi büyüyecek” ve bütün ülkeye yayılacaktır. Biz “ses” verdik, “yankısını” duymak dileğiyle….

Teşekkürler Ayşe Baykan, Bilge Ünver, Nurcan Kaplan, Nurgün Eğilmez, Figen Tevriz, Suna Kalaycı, Şadiye Aytar. Teşekkürler Simay Özyüzücüler, Seda Özdeş, Beste Yağuz, Dilan Sinanmış, Susen Özdemir, Atasel Petin

 

Meltem Onay


Yorumlar

Yorum Yap

500