Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
Günümüzde tango, sadece belli bir kesimin tercih ettiği bir dans türü olarak benimse de aslında tangonun ortaya çıkış öyküsü sıradan ve acılı insanlara kadar uzanıyor. 1800’lü yıllarda Arjantin’deki genelevlerden çıktığı bilinen tango, Latince “dokunmak” anlamına gelen “tangere” kelimesinden türüyor. 1803 yılından bu yana İspanyolca’da “aşk kemiği” anlamında da kullanılıyor.
Buenos Aires’e yerleşen milyonlarca göçmenin buraya kendi müziklerini, örf ve adetlerini beraberinde getirmesiyle hüzünlü serüvenine başlayan tango, büyük ümitlerle topraklarını terk eden, kendilerini büyük kentin karmaşası içinde bulan bu insanların duygularıyla ortaya çıkıyor.
Bu yıllarda yaşanan göçün olumsuz sonuçları, düş kırıklıkları, kadınları genelevlere sürüklerken, erkekleri de içki kadehlerine ve kadın kokularında teselli bulmaya zorladı. Tango müziği, onların yalnızlıklarını ve öfkelerini bir kat daha artırıp bir keder ve ölüm dansı olarak kabul etmelerine neden olurken, günümüzde de tutkunun ve aşkın dansı olarak efsaneleşti…
Kadın ve erkek bedenleriyle ve dokunuşlarıyla bir şeyler anlatıyorlar birbirlerine dans ederken. Diğer müzik türleri yaraları tedavi ederken tango, dansı ve müziğiyle yaraları deşiyor.
Kısacası tango, insana agresif olmayı, ihtiraslı olmayı ve cüretkar olmayı öğretiyor: Bu şovu seyredenler ise bu duyguları aynı şiddetle yaşayabiliyorlar…..Tango o zaman bir tutku mudur? Ya da tutku nedir? Ne kadar çok kullanırız bu kelimeyi aslında biliyor musunuz?
-Tutkuyla yaşamak deriz!
-İşimi tutkuyla yapıyorum deriz!
Peki nedir o zaman “tutku” kelimesinin anlamı? Tutku kelimesinin sözlük anlamına baktığımızda; irade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras diyor. Bir başka açıklama ise; güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç.
İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku nasıl olabilir ki?? Yaşayan kişiler bunu nasıl hissedebiliyor ki? Yaşamın sırrı da burada belki de? Hislerimizle, duygularımızla yaşamayı başarabilmek.. Duygularımızı ne kadar kontrol altına alabiliyoruz ki; ya da neden hep kontrollü yaşamak zorunda kalıyoruz ki!!
Geçtiğimiz günlerde muhteşem bir “Arjantin Tango”su yapılan şova gittim. Hani denir ya “nutkum tutuldu” Gözlerimi alamadım bütün çiftlerden.. Bu dansın, bir insana bu kadar coşku vereceğine ilk defa tanık oldum. İki insanın birbirine olan duygularını yani “öfkesini,”, “sevgisini”, “aşkını”,”tutkusunu”, “nefretini” nasıl olur da bir arada bu kadar güzel gösterebildiklerini hayranlıkla izledim.
Ve dedim ki: “Biz insanoğlu, bu coşkuyu, bu aşk’ı, bu tutkuyu acaba ne zaman yaşıyoruz?” Bir yandan severken bir yandan nefret edebilir miyiz? Bir yandan arzularken bir yandan duygusuz kalabilir miyiz?...
Kendi hayatımı sorguladım bu dans gösterisinden sonra…Benim hayatımda tutkularım oldu mu diye.. Neyi çok istedim? Neyi başarmak için çok mücadele edebildim? Gözlerimin önünden geçti hayatım, yaşamımın her bir kesiti. Sonunda bir tek yerde buldum “tutku”yu… Yaşamıma heyecan veren yaşam iksirimi… Yaşam kaynağımı…
Bir aşk değildi bu.. Bir sevgili de değil bu.. Ne bir ev, ne bir parasal zenginlikti… Tek tutkum olmuştu, o da “mesleğim”… Nefret etmiştim, sınavlarda başarısız olduğumda... Gözyaşlarım dinmemişti, akademik unvanımı aldığım ve cübbemi giydiğimde. Kıskançlık hissetmiştim, benden daha başarılı çalışmalar yapan akademisyenleri gördüğümde… Kin gütmüştüm bana hakkımı vermeyen kişilerle karşılaştığımda… Ama hiç yılmamıştım bu yolda yürürken, ağır aksak topallarken, yeniden kalkacağımı bilerek. Nietzsche’nin bir sözünü hep rehber etmiştim hayat felsefeme: “Beni yıkamayan her şey beni güçlendirir” diyerek.
İster miydim diye şimdi kendime soruyorum acaba hayatımda başka tutkular olabilir mi diye? Bir başka nesneye, bir başka objeye, bir başka insana aynı “tutkuyla” bağlanabilir miyim diye? İnanır mısınız bu soruya kendi kendime yanıt vermek istiyorum. Ve: “EVET” diyorum
Tango’yu yapan çiftler gibi, ben de yaşamın “tutku” ile zenginlik kazandığını düşünüyorum. Sevmek bile tutkulu olmalı, heyecan bile tutkulu olmalı, coşku bile tutkulu olmalı bence…
Yıllardır eğitimlerim sırasında söylediğim bir söz var. “Ya bugün, son gününüz ise… Ya yarın yok ise..” Ne kadar yaşayacağımızı bilmiyoruz, kaç yaşına kadar da.. Yarından itibaren tutkulu yaşamak için plan yapmaya değmez mi sizce? Tango’nun bizlere sunduğu bütün duygular aslında hayatımızın bir parçası. Çiftler birbirine dokunurken, gözlerinin içine bakarken, vücutları bir bütün olurken, neler hissettiklerini düşünün siz de… Yaşamın her anında, mesleğinizi yaparken, bir sınavda başarılı olmaya kararlıyken, bir işi tamamlamaya çalışırken, dokunun, hissedin, özümseyin, ona tutkuyla bağlanın… Bilin ki; bu tutku size olağanüstü bir duyguyu yaşamanıza yardımcı olacaktır.
14 Şubat Sevgililer Gününüz kutlu olsun. Unutmayın, aşk yaşanır ve yaşatılır. Siz, tutkulu olmaya devam edin…
Sevgiyle kalın.
Meltem Onay