T-Türkiye ve Tarım

31 October 2018
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

T-Türkiye ve Tarım

  • 31 October 2018
  • 978 Görüntülenme
  • YORUM


T-Türkiye ve Tarım


Yıllar önce, ülkemizde “Tarım’ın olmazsa, olmaz” bir durum olduğunu anladığım zaman, kafamda bazı planlar yapmaya başladım. Acaba bir profesör olarak bir tarla satın alıp, bunun üzerine bir “Böğürtlen Fidanı” dikerek, bir model olabilir miyim? diye düşündüm. Sonra bunun benim amacıma uygun olmadığına karar verdim. İyi de ne yapacaktım? İnandığım tek bir hedef vardı: “TARIM DEVRİMİ”; yani ben bir devrimin peşindeydim. Yapacağım bu çaba, amacıma uygun olmayacaktı. 




Bir Ziraat Mühendisi babanın kızıydım, çocukluğum narenciye bahçelerinin içinde geçmişti. Bir yönetişim profesörü olmadan önce, Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nü bitirmiştim. Geçmiş deneyimlerim yapılacak bütün faaliyetler de “Bütüncül Bir Bakış Açısı” ile başlanmaması durumunda, başarılı olmanın mümkün olamayacağını bana göstermişti. Bu alanda tek eksiğimin, bu devrimde aktör olarak tanımlayacağımız kişi ve kurumları iyi kurgulamamım gerekli olduğuydu. Başladım çalışmalara, akademik verilerin yanında, yüz yüze iletişimin sonucu elde etmiş olduğum verilerin de bu bakış açıma katkı sağlayacağına inanıyordum.  



Ülkemizde pek çok sorunun altında yani “kök nedeni”ne indiğimizde, bu alanda çözümler bulunmazsa, üstte ne kadar çaba göstersek de çözüm bulunmayacağını biliyorum. O zaman tarımda yapılacak bu devrimde, hangi aktörler vardı? Çiftçiler, dernekler, kurumlar, Bakanlıklar, İhracatçı Birlikleri, Tarım İl Müdürlükleri, üniversiteler, tüketiciler  ilk düşündüğüm aktörlerdi. Bu gruplar aynı zamanda çalışmanın paydaşlarıydı. Paydaşları iyi tanımlayamazsak, projenin başarı yüzdesi oldukça düşük olacağı kesindi. 




Önce, Tarım İl Müdürlükleri’nde çalışan mühendisler ile konuştum. İdealist mühendislerimiz olsa bile, bu kurumlardaki yapı o kadar bozulmuştu ki, hiç kimse zaten yapılacak çalışmaların sonuca ulaşmayacağına dair bir algı geliştirmişti. Bu nedenle de, onları isteklendirmek oldukça zor olacaktır.  Ayrıca, ülkede bir Tarım Politikası olmadığı için de, çalışanlar hangi hedefleri gerçekleştirecekleri konusunda doğru projelere imza bile atamıyorlardı. 





Mühendisler dediğim zaman, hemen üniversitelere geçmek istiyorum. Çünkü, burada çok ciddi bir sorunun olduğunu zaten bir akademisyen olarak biliyordum. Benim okuduğum yıllarda, Ziraat Mühendisliği gençler için tercih edilen bir bölümdü. Şimdi ise, gençlerin neden tercih ettiklerini bilmiyorum. Herhalde, bir “memur” oluruz, hayatımızı kurtarırız diye düşünüyorlar. Bu çok ciddi bir sorun, tarımda iyileştirmeyi planlıyorsak, amacı sadece bu olan gençler ile başarılı çalışmalar yapmak bu durumda pek mümkün gözükmüyor. Bir akademisyen olarak, itiraf etmek istiyorum ki, mevcut akademisyenler genellikle üniversite duvarları arasında kalan, sahada bulunmayan kişilerden oluşuyor. Hele ki, Ziraat Mühendisliği, Veterinerlik, Su Ürünleri, Orman Fakülteleri  gibi alanlarda bütün öğrencilerin daima sahada olmaları gerekiyor. Onlara eğitim veren eğitmenlerin de güncel olayları takip ederek, daha teknolojik araştırmalara imza atmış olmaları gerekiyor. Sadece bunlar değil, “interdisipliner çalışma” mantığı ve kültürü ülkemizde çok gelişmediği için, tarım çalışmalarında, köy sosyologları ve psikologları bu konularla ilgili yapmış oldukları çalışmaları, büyük projeler içerisine monte edemiyorlar. Köylünün duygu ve düşüncelerini bilmeden, nasıl olur da, onlardan bir davranış değişikliği bekleyeceğimizi, ben bir türlü anlayamıyorum. 




Tarım sektörünün ülkemizde yaygınlaştırılmasında, üretim ne kadar önemliyse, kooperatifler de bir o kadar önemli konu… Ancak yıllar boyunca kooperatifleşme kavramı, o kadar yanlış yapılandırılmış ve birileri tarafından siyasi amaçlar için kullanılmış ki, kimse bu konuya yakın bakmıyor ve çalışmalarda sonuç vermiyor. Günümüzde “sosyal kooperatifçilik” ismiyle yeni modeller geliştiriliyor. Asla eski, yöneticileri bu grupların içine almadan yeni kooperatif modellerini bölgelerde yerleştirmek çok zor. Belki de, bu yapılanmanın ismini değiştirerek, yeniden konumlandırmak gerekiyor. 
Bütün topraklarımızı, sulama, yanlış ilaç kullanımı nedeniyle bereketsiz ve verimsiz  kıldık. Onarıcı Tarım faaliyetlerine başlamadan, toprak üstüne yapılacak hiçbir uygulamanın sonuç vermeyeceği ortada. Toprak altına inmek, buradaki bütün yararlı organizmaların yaşamına izin vermek durumundayız. Suyun etkin ve ölçülü verilmesi için, yeni bilimsel metotlardan yararlanmak zorundayız. Organik, organik diye bağırdığımız üretim şeklini, bu şekilde sağlamak mümkün değil. Yalan söyleyen, standartlara uymadan tüketiciye ürün sunan herkesin ciddi ceza alması gerekiyor. “Ya tüketici ne durumda?” derseniz; burada çok daha acil bir durum ortaya çıkıyor. 




Çünkü, ne tüketici olarak haklarımızı ne de “Temiz gıda”nın ne demek olduğunu biliyoruz. Ucuz diye alınan ürünlerin içinde neler olduğunun bile farkında değiliz. Böyle olunca da, sahtekarlık diz boyu oldu. Çıkan yasalar ve yönetmelikler olsa bile, düzenlemeler yapılmaya çalışılsa bile, “denetleme” ve “kontrol” yapılmadıktan sonra, bu sorumluluğun kimlere verildiği belli olmadıktan sonra, ne kadar ileriye doğru  adım atabileceğimizi bilemiyorum.




Ama bildiğim tek bir şey var ki, bu ülke bizim ülkemiz. Başka da ülkemiz yok. Bir “Uzlaşma Kültürü” yaratmadan, kurumlar arasında konsensus sağlanmadan, kazananın sadece bir veya birkaç kişi veya kurumun olduğu bir ortamda “T-Türkiye” dediğim yani teknolojiyi yapacağımız çalışmalara eklemeden,  katma değer yaratacak “İnovatif ürün ve hizmetleri”  üretmeden, değil yol almak, yerimizde bile duramayacağız ortada...


Meltem Onay

01.11.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500