Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
ORANGE WALK VE KADINA ŞİDDET
Her sene üniversitede “Sosyal Sorumluluk” isminde bir ders veriyorum. Bu dersi aldığım andan, dönem bitinceye kadar müthiş bir heyecan duyuyorum. Ders sırasında kolaya kaçmıyor, “Gençler haydi bir huzurevini ziyaret edin ya da para toplayın bir okula bağış yapalım.” dememeyi tercih ediyorum. Öğrencilerin, projelerini kendilerinin bulmasını, sponsorlarının kimler olabileceğini araştırmalarını ve bu işlerin sonucunda da zevk almalarını istiyorum. Böylelikle yaşanan deneyimin kalıcı olacağına inanıyorum.
Bu dönem de, çeşitli köy okullarına giderek öncelikle “Kodlama” eğitimi, sonra da kişisel gelişim eğitimleri vererek, onların bireysel özelliklerini güçlendirmede destekleyici çalışmalar yaptılar, oyunlar oynattılar. Hayatın her yüzünü böylelikle görme şansını yaşadılar. Bu duygu ve deneyimlerin, inanıyorum ki, onların her birinin yaşamında, derin izler bırakacaktır. Üniversiteyi bitirip işletmelerde çalıştıklarında “sosyal sorumluluk projesi” ile ilgili çalışmalarda daha sorumluluk sahibi olabileceklerdir.
11 Aralık 2017’de belki pek çok kişi tarafından bilinen İzmir’de büyük bir etkinlik oldu. Her ne kadar oldukça yağmurlu bir güne rastlaması nedeniyle, katılımcı çok fazla olmasa da, pek kişi Cumhuriyet Bulvarı'nın önünde buluşarak, turuncu rengi tişörtlerini giyerek, kadına karşı şiddeti kınayan bir yürüyüş “ORANGE WALK” gerçekleştirdiler. Kim başlattı, kim liderlik etti bunları hiç bilmiyorum ama inandığım bu çok önemli konuyu bizim üniversite öğrencileri ile aynı gün yapmaya karar verdim.
Toplamda 20 öğrenci ile öncelikle neler yapabileceğimiz konusunda ciddi bir beyin fırtınası yaptık. Her kalkan parmak bir öneriydi ve sıra dışıydı. Artık sıradan değil, farklı ve anlamlı planlar ve projeler yapmayı öğreniyorlardı. “İS” değil, “İZ” bırakacak işler yapmayı biliyorlardı. Bu nedenle onlara inancım her geçen gün artıyordu. Onlara bu yolda, vermek istediğim tek mesaj, “BEN” değil “BİZ” olmayı öğretebilmekti. Eğer bunu başarabilirsem, hayatları boyunca EGO’ları ile kavga ederken, çabuk arınmayı öğrenebileceklerdi. Öyle de olmayı başardılar hiç olmazsa, benim ile yapacakları projelerde.
Manisa her ne kadar çok büyük bir şehir olmasa da, şehrin kendine ait bir çevresi var. Bazı sivil toplum örgütleri daha ön planda. Bunlardan bir tanesi MAGİAD (Manisa İş Adamları Derneği). Öğrencilerin bir kısmı burada gönüllü olarak çalıştığı için, doğal olarak bağlantı kurmaları kolay oluyor. Hemen başkanı ile bağlantı kurarak, etkinliğimizin yapılacağı güne kadar 100 öğrencinin giymesi için “turuncu renkli tişörtler” ısmarlamışlar. Düşündüğün zaman, sadece bir tişörtün maliyetinin bile çok ucuz olmadığı bir dönemde, 100 tişört için teklifte bulunmak ve karşı tarafı ikna etmek büyük bir başarı diye düşünüyorum. Tişörtler yetmemiş, mor ve turuncu balonlar ile turuncu renk, 5’er kiloluk duvar boyası almaları da onların sponsorluk konusunda ne kadar başarılı olduklarını bana göstermeye yetmiş, artmıştı. Öğrencilerin bu yaptıklarını anlatmaya başladıklarında, gözlerimin açıldığını, hayretler içinde onları dinlediğimi gören bir öğrenci, dayanamamış fotoğrafımı çekmiş sonra bana göndermişti.
Gerçekten yaratan, kendinden emin, düşünen, farklı kişileri görünce umutlanıyorum. Sıradan insanların çevremde olmasına dayanamıyorum. Genç, çocuk, hatta yaşlı bile olsalar insanların düşünmelerini ve sorgulamalarını istiyorum. Bu doğrultuda hareket eden kişileri çevremde gördükçe benim enerjim artıyor. Artan bu enerji, ikili bir geri bildirime dönüşüyor, karşılıklı alınmaya-verilmeye başlıyor. Sonunda müthiş çalışmalar ve fikirler çıkabiliyor. Bu nedenle bu öğrencimin benim fotoğrafımı çekmesi ve Whatsapp grubuna atması her birimiz için de iyi bir ilham kaynağı oldu.
Sponsorluk arayışı bitmemiş, düşünmeye devam etmişlerdi. Nasıl akıllarına geldi, ne şekilde ikna ettiler bilmiyorum ama bir baktım ki, organizasyona iki kurumu da eklemişler. Bunlardan birincisi YEŞİLAY diğeri ise benim de çok sevdiğim bir sivil toplum örgütü olan HABİTAT’tı. Bütün bu arayışların arkasında ise BEN değil BİZ olma anlayışı vardı. Bu etkinlikler bittiğinde, birisi dönüp bu projeyi kim yaptı dediğinde, hiç kimsenin sahiplenmemesi bu inancın, önce bu projeyi yapan öğrencilere, sonra da çevremize örnek olacağının farkındaydık.
Sponsorluk işi halledilmişti, ama nedense onlara baskı yapmaya devam ediyordum. Görsel yoktu, bir şeyler eksikti. Bir mesaj gerekiyordu, bir bildirge sunmak önemli olacaktı. Çok vakitleri yoktu, ama çok hızlı araştırma yapacakları bir kaynak yani internet denilen bilgi araçları vardı. Üç tane afiş hazırlamışlardı ki, ben bile bunu hangi basımevine yaptırdınız diye sormuştum. Etkinlik günü, bir baktım ki, koridorda üç öğrenci bana doğru geliyor. Onları tanımakta zorluk çektim. Yüzlerini boyamışlar, dayak yiyen bir kadın görüntüsü oluşturmuşlardı. Her ne kadar basında bu tür görüntülerin yayınlanması artık olumsuz karşılansa da, onların bunu düşünmeleri hoşuma gitmişti. Son olarak okul gençliğinin evrene, insanlığa bir mesajı vardı. Buna “Gençlik Manifestosu” demişlerdi. Habitat Derneği öğrencisi Gizem, eline not kâğıdını almış, bir sıranın üzerine çıkmış, arkasında koca bir duvara turuncu renkler ile “şiddete son” yazılı görselleri çizen ve boyayan öğrencilerin önünde bildirgesini okumaya başlamıştı. Gizem, ilk cümleyi okuyor, bütün arkadaşları onun arkasından tekrarlıyordu.
Birden içimden ağlamaya başladım. Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu ikinci sınıfta yani 20 yaşlarındaydı. Hayatlarında ilk defa bir “protesto ”ya katılıyorlardı. Yani, yanlış buldukları bir olay için TEPKİ gösteriyorlardı. Yani, sorgulamayı öğreniyorlardı. Tepkilerini gösterebileceklerini anlamışlardı. Toplu hareket etmeyi, ben değil biz olmayı öğrenmişlerdi. İnançlı ve istekli olmanın ne anlama geldiğini fark etmişlerdi. Ellerindeki balonları gökyüzüne uçurduklarında ve hep birlikte bağırdıklarında “İşte gençlik bu!” dedim içimden. Sosyal Sorumluluk bilinci aslında kişiye, müthiş bir de kişiliğini geliştirme sorumluluğu veriyordu. Bu deneyim de, bence “yeni kuşak” için önemli yeni bir davranış şekliydi.
Meltem Onay
01.01.2018