Kayınvalide Şiddeti Başka Olur!

31 August 2015
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Kayınvalide Şiddeti Başka Olur!

  • 31 August 2015
  • 1024 Görüntülenme
  • YORUM

 

Güçlü olduğu halde cesur olamaz bazen kadın. Evinde, işinde, hatta yaşamı boyunca... Bazen gördüğü şiddettir onun cesaretini alıp götüren, gücünü yok eden. Ah kadınım! Eşinden şiddet görmese de kayınvalidesinden görür bazen.. Hayatının bir köşesinde mutlaka karşısına çıkar 'şiddet'. Kadın olmak zor zanaat...

Yıllar önce babaannemin anlattığı komik ama bir o kadar da gerçekçi bir hikaye vardı. Bir kişinin kızı ve oğlu arasındaki farklılığı anlatan ilginç bir karşılaştırma… Kadının bir kızı, bir de oğlu varmış. Her iki çocuğu da evlenmiş ve bir gün bizim bu hanım dostumuz arkadaşıyla dertleşiyormuş. “Aman sormayın, Tanrı bana öyle bir gelin verdi ki; bir çenesi var görmeyin! Oğluma yapmadığını bırakmıyor, evde yemek pişirmiyor, doğru dürüst çocuklara bakmıyor! Çok dertliyim çok” demiş. Sonra da başlamış damadını övmeye: “Tanrı bana öyle bir damat verdi ki, aynen oğlum gibi. Kızımın elini sıcak sudan, soğuk suya sokturmuyor; yemekleri kendisi pişiriyor; çocuklar için de bakıcı buldu, kızım çok rahat etti” demiş.

Düşünün bir kere bu hanım dostumuz, aynı konular söz konusu olduğunda farklı cinsiyetten olan çocukları için ayrı pencereden bakıyor. Kızı ve oğlu için arzuladığı şeyler, iş gelini ve damadına geldiğinde tamamen değişiyor, hissettikleri mıknatısın iki zıt kutbu gibi ayrışıyor adeta…  

Geçtiğimiz hafta sonu Sarıgerme’ye bir toplantı nedeniyle gitmiştim. Dönüş yolunda benzin istasyonunda durduğumda, bir hanım koşarak yanıma geldi ve yakın bir yere gitmesi gerektiğini, onu götürüp götürmeyeceğimi sordu. Yanıt vermemi beklemeden arabaya binmişti bile... Kadın arabanın kapısını kapar kapamaz başladı sohbet etmeye. Bir oğlu, bir de kızı varmış. Ancak ne yazık ki, oğlu ile gelini şu günlerde boşanmak üzereymiş. Gelin ciddi sorunlar yaratıyormuş, üstelik bu arada torununun da bir sağlık sorunu varmış ve sık sık üniversite hastanelerine gidip geliyorlarmış. Buraya kadar her şey doğaldı ve yaşanan olayların kısa bir aktarımıydı. Ancak hanım daha sonra farklı bir ses tonuyla serzenişlerini sürdürdü: “Kadın dediğin susar, eğer dayak yiyorsa, bu sorunu evin dışına çıkarmaz. Bizim gelin, evde olanları konuya komşuya anlatıyor. Dayak dediğin nedir ki; bazen gerekir. Biz böyle gördük, biz böyle davrandık. Kadın dediğin susmayı bilmelidir. Zaten şimdi bir de kadınlar boşanmak istediğinde de bir dolu hakları varmış. Örneğin; bizim oğlan araba mı aldı, ev mi aldı hepsinde gelinin de hakkı varmış. Olur mu böyle şey, nerden çıkıyor bu kanunlar. Hükümetler, bu kanunları da destekliyormuş. Benim oğlum çalışsın, çabalasın, elin kızı gelsin ortak olsun, yok böyle bir şey” dedi…

Bir an ne diyeceğimi şaşırdım. Bunları anlatan kişinin bir an erkek olduğunu düşündüm. Hiçbir kadının bir başka kadın için böyle sözler söyleyeceğini tahmin edemiyordum. Ama “Demek ki oluyormuş!” dedim. ‘Tarih tekerrür ediyor’ diye bir kavram vardır bilirsiniz, tarih tekerrür ediyor gerçekten. Yıllar önce babaannemden duyduğum hikaye birden yazdıklarımla ne kadar örtüştü. Acaba dedim, kadının kızı olsaydı ve dayak yiyip, şiddet görseydi ne olacaktı?! “Evet, kadındır ne yaparsın dayak da yer, sevilir de” diyebilir miydi acaba?!

Son yıllardaki istatistiklere bakıldığında Türkiye’de fiziksel ve cinsel şiddet gören kadın oranının %42 olduğunu ortaya koymaktadır. Yapılan aynı araştırmada 10 kadından birisi hamileliği süresince şiddete maruz kalıyor. Şiddete uğrayan evlenmiş her 4 kadından biri, yaşadığı şiddet sonucunda yaralanıyor. Eşi veya birlikte olduğu kişi tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan her 3 kadından biri, yaşamına son vermeyi deniyor. Evli veya bekar her 5 kadından biri, kendi aileleri, eşlerinin aileleri, akrabaları, okuldan veya iş yerinden kişiler tarafından fiziksel şiddete uğruyor.

Kadınların hayatında aile içi şiddet bir taraftan devam ederken diğer yandan da gerek dünyada gerekse Türkiye’de boşanma oranlarının ne ölçüde arttığını artık hepimiz biliyoruz. Sakarya Üniversitesi öğretim üyelerinden Yılmaz ve Fidan’ın “Kadın Açısından Boşanma: Yeni Bir Başlangıç mı? Ya da Son mu?” çalışmasına bakıldığında evlilik kurumu, zaman zaman tarafların iradesi ile sonlandırılmakta, yani boşanma denilen sürece girilmektedir. Ekonomik sorunlar, aile içi şiddet, uyumsuzluk, iletişimsizlik, ihanet gibi hangi nedene bağlı olarak gerçekleşirse gerçekleşsin boşanmadan en fazla zarar gören kadınlar olmaktadır. Evlilik süresice “saygınlıkla” konumlandırılan kadın, boşanma sonrası farklı bakış açılarına maruz kalmaktadır. Özellikle de boşanma sonrası yaşamını devam ettirmede farklı kaynaklardan beslenen sorun ve yükümlülüklerle başa çıkmak zorunda kalmaktadır. Mesela iş yaşamında boşanmış kadın olarak var olmak kendine özgü koşulları beraberinde getirmekte ve zaman zaman kadın için dayanılmaz bir hale dönüşebilmektedir.

Sonuç olarak; “kayınvalide şiddeti”nden bakın, hangi konulara geldik. Bu dünyada kadının yaşamında yüz yüze kaldığı zorlukları daha açık bir şekilde görebildik. Hangi kesimde yaşarsanız yaşayın “kadın olmak” gerçekten zor bir zanaat... Emek ister, güçlü olmayı gerekli kılar. Ancak bir gerçek vardır ki, kadın çok güçlüdür. İsterse; kendini eğitebilir, daha iyi şartlarda yaşayabilir; kendini ve ailesini kurtarabilir… Ama buna “cesareti” ne kadar vardır, bilinmez… Bu nedenle ülkemizde kadına ve kız çocuklara yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırımdır aynı zamanda… Ne dersiniz?

Meltem Onay


Yorumlar

Yorum Yap

500