Kadın İsterse!

30 September 2014
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Kadın İsterse!

  • 30 September 2014
  • 1012 Görüntülenme
  • YORUM


Kadın İsterse!


“Kadın isterse” sözünü nedendir bilinmez, her zaman çok sevdim. Belki bunun en büyük nedeni, kendi hayatım ile örtüştürmüş olduğum için olabilir. 8 Mart “Dünya Kadın Emekçiler Günü” nedeniyle, pek çok yerden konuşmacı olarak teklifler aldım. Hiç kimseyi kırmadan, konuşma yapmak için gittim. Anlattığım konu ise oldukça basitti. Beni ben yapan beş temel özelliğimi anlatarak, “kadın isterse” neler yapabileceğini anlatmak ve belki de tavsiyelerde bulunarak, içinde küçük bir kıvılcım bile olsa, bir şeyler yapmak isteyenlere “ilham olmak”tı. 



Bugünkü yazımda, bu nedenle beni ben yapan beş temel özelliğimden bahsetmek istiyorum. Aslında bu özelliklerin her biriniz için de aynı olduğunu biliyorum. Belki de tek farkı, bunu benim kolaylıkla söylüyor olmam ve aldığım dersleri paylaşarak, kişinin kendisini erken yaşta keşfetmesini sağlatabilmek. Ben, hayatımda bütün bu özelliklerimi iyi değerlendiren ve mutlu olmayı başaran biri olarak, her günün beni bekleyen güzelliklerine bu nedenle kollarımı kolaylıkla açabiliyorum. 



Beni ben yapan beş temel özelliğimden birincisi, dünyaya geldiğim “ailem” yani annem, babam, kardeşim ve doğduğum şehir yani Muğla. Yaşamımızın ilk günleri ailemiz ile geçiyor. Anne ve babamızdan o kadar çok güzel öğretiler alıyoruz ki, bunları yaşamımız boyunca şu ya da bu şekilde değerlendiriyoruz. Ayrıca doğduğumuz şehrin özelliklerini de kişilik özelliklerimiz arasına katabiliyoruz. Küçük bir şehirde doğmanın, pek çok kişi için bazı eksiklikler yarattığına dair konuşmalar duyarız. Bizim şehirde, bizim köyde ya da kasabada yoktu ki, daha iyi eğitim alabilelim… Ya da sosyal etkinliklere katılamadım; çünkü bizim şehirde bunlar yoktu gibi sözler. Ama ben tam aksine, küçük bir şehirde “özgür olmayı, tanınmayı, değerli olmayı” öğrendim. Düşünebiliyor musunuz; bir sabah evden çıkıyorsunuz, sokakta herkes seni tanıyor. Bu olağanüstü bir sevgi göstergesi. Bu nedenle “sevgi” denilen tılsımlı kelimeyi, ben çok küçükken şehir sokaklarından gezerken öğrendim diyebilirim. 



Babam, Topraksu Başmühendisiydi, kendini çiftçiye adamış bir ziraatçıydı. Onu izlediğim ve dinlediğimde bana her zaman, “ülke için hizmet vermenin önemi”nden bahseder ve bunu da sözle değil, tarlanın içinde, su kanallarının başında köylü ile birlikte gösterirdi. İlk öğretmenim bu nedenle “babam” oldu. Ülke sevdalısı olmayı ondan öğrendim. İnançlı olmayı, Tanrı sevgisini, şükretmeyi yine ondan öğrendim. Onu oruç tutarken, traktör sürerken hatırlıyorum. Bir köy evinde, köylüler ile bağdaş kurup, aynı tabaktan yemek yerken, insanlar arasında ayrım yapılmaması gerektiğini bu sofrada tanık oldum. 



Annem, “aile”nin önemini anlattı bana, bir yandan okumam ve sonra çalışmam için motive ederken, diğer yandan “iyi bir anne” nasıl olunur bunları gösterdi farkında olmadan… Her okuldan dönüşümde, güler yüzle karşıladı, her yemeğe oturduğumda ailenin dirlik ve birliğini vurguladı. Babam ile aynı renk kıyafetler giyerlerdi. Bu görüntüyü şimdi hiçbir evli çiftte çok sık rastlayamıyorum. Hele ki, bundan en aşağı 45-50 yıl önce, küçük bir şehirde bunu yapanlar çok daha azdı. 



Beni ben yapan ikinci temel özelliğim “yeni kurduğum aile” oldu. Evlendim ve çocuk sahibi oldum. Dinlemeyi, empati kurmayı, aklıma gelenleri hemen söylememem gerektiğini, bencil olmamayı, önyargısız davranmayı, inat etmemeyi bu yuvada öğrendim. Anne olmanın, sadece çamaşır yıkamak, ütü yapmak, yemek yapmak olmadığını, oğlumun bir gün “sen kötü bir annesin” sözleri ile anlayıverdim. Bu sözlere hiç anlam verememiştim, neden kötü bir anne olarak görülüyordum ki, onun istediği her şeyi yapıyor, üstüne üstlük bir de akademik kariyerim için mücadele veriyordum. İşte o gün, annelik yapmanın, çocukların gözünde bambaşka bir davranış şekli olduğunu fark ettim. 



Anne olmaya çalışırken, diğer yandan “Kariyerim”, benim için çok önemliydi. Bir yola baş koymuştum, uzun bir tempo beni bekliyordu ve doğal olarak bu yaşam şekli ailemi de etkiliyordu. Eş desteği eğer yok ise, bütün bu zorlukları yenmenin çok zor olacağını, yine bu ailemde öğrendim. Eşlerin, birbirlerini desteklemelerinin öneminin olumlu yönlerini görerek, çok daha kolay tırmandım kariyer yolumu…



Beni ben yapan üçüncü özelliğim, oğlumun deyimiyle “kariyer ailem” oldu. Yani öğrencilerim. Ben onları kucaklarken, onlar da beni kucakladılar. Bütün zorluklar ile karşılaştığımda, bu ailem beni sarmaladı ve motive etti. Babam nasıl yıllar önce, ülke sevdalısı olmayı bana aşıladı ise, ben de yetiştirdiğim öğrencilerimin hep yanında oldum, onların gelişmeleri için kendimi adadım. Onların başarısı “gururum” oldu. Onlara bir küçük katkı sağlayabilmek için, risklere girmekten hiç çekinmedim. Bazen yönetimlere karşı dik durmak zorunda kaldım, bazen de girdiğim sınavlarda başarısız olduğumda, yeniden devam etmek için, güç ve moral buldum. 



Beni ben yapan dördüncü özelliğim; “sivil toplum örgütleri” oldu. Topluma ve insanlığa hizmet vermek istiyorsanız, muhakkak bu gibi kurumlarda çalışmanızı tavsiye ederim. Gecekondularda, cezaevlerinde, fabrikalarda eğitimler verdim. Kendimden başka insanların evlerine konuk oldum. Dar gelirli ailelerin yaşadığı mahallelerde, okul yönetimleri ile anlaşıp, “aile içi iletişim” konusunda seminerler verdim. Bir psikolog olmasam bile, kendi tecrübelerimi paylaştım yüzlerce kadın ve erkeğe… Çocuk yetiştirmenin öneminden bahsettim, güven vermenin aile için ne kadar önemli bir görev olduğunu anlattım. 



Bu yerlerde, Türkiye gerçeğini daha açık gördüm. Aynı odada, aynı ortamda bulunarak, çevreyi, ülkeyi tanımanın ne kadar mümkün olamayacağını anladım ve kim çağırırsa, giderek konuşma yapan biri oldum. Hiç yorulmadım konuşmaktan, gülümsemekten ve onları kucaklamaktan hiç yorulmadım. Bir kişinin hayatına dokunmanın, bir kişiye yol gösterebilmenin mucizevi hazzını yaşadım. Hayatımda bu nedenle binlerce kişi oldu. Ben onları unutsam bile, onlar beni hiç unutmadılar. 



Son özelliğim ise, pek çok kişinin de bunu gerçekleştirmeye çalıştığı ama çoğunlukla başaramadıkları “kendi iç dünyaları ile ilgili yolculuk”. “İyi insan olmaya” karar verdim bir gün. Bu belki de şimdiye kadar çıktığım en zor yolculuktu. Çünkü, iyi insan olmanın sonu hiç yok ve ölünceye kadar devam ediyor. Daha sakin olmak, daha önyargısız olmak, daha kararlı olmak, yılmamak, dürüst olmak, yalan söylememek, iç dünyanı zenginleştirmek… Bir dolu sürekli iyileştirme hareketi… Kendimi tanıyorum ve asla kabullenmiyorum. Daha iyi, daha iyi nasıl olabilirim diye uğraşıyorum. 



Kısacası “kavgam, kendimle”. Kendimi aşmaya çalışıyorum. Hedeflerim var, bunlara ulaşmak için çaba gösteriyorum. Bu kararlarım beni daha çok okumaya, daha çok insan tanımaya yönlendiriyor. Bunları yaşadıkça, hayatın anlamını daha iyi özümsüyorum. Korkmuyorum, kendimle barışık olduğumu kabul ediyorum. Kendimi affediyorum ve beni üzen herkesi affediyorum. Her günün, bana sunulmuş bir hediye olduğuna inanıyorum. Her hatamı, bir daha yapmamam gereken bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Günü iyi değerlendirmeye çalışıyorum. Kavgasız, dedikodusuz, üreten, içinde hep sevgi dolu günler yaşayanların yanında olmaya özen gösteriyorum. Yaşamıma girenleri, kendim tercih ediyorum. 



Yaşım kaç mı? 29… Seviyorum bu yaşımı, çünkü 29 yaşımda kendimi keşfettim. Bu dünyaya neden geldiğimi bu yaşımda öğrendim. Yaşımı söylediğimde, görünen yaşıma bakarak, insanları güldürdüğümü biliyorum. Ama 29 yaşında yaşadığım bu dönüşümü, herkesin bilmesini ve kendi yaşamlarına almalarını istiyorum. Bu sözlerimi dinleyen kişiler oluyor, özellikle de gençler. Çok daha mutlu oluyorum, çünkü erken yaşta kendilerini bulacakları için... Gülenler oluyor, gülsünler diyorum. Gülmek de bazen insanı düşündürüyor diye yorumda bulunuyorum. 


Kadın isterse sözüne gelirsek, ben istedim ve bir ölçüde de olsa, aklımdaki her şeyi gerçekleştirdim. Daha çok hedefler var, bunları gerçekleştirmek için azmim, gücüm ve beni ben yapan beş temel özelliğim var. Haydi siz de gerçekleştirin, asla geç değil. Başardığınız gün, beni hatırlamayı unutmayın.


Meltem Onay
01.04.2019

Yorumlar

Yorum Yap

500