Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
Birkaç yıl önce, tarımın ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunu fark ettiğimden bu yana, çeşitli organizasyonlar yaparak “farkındalık turlarına” başladım. Bir yandan da tarım yazarlığına ve televizyonda tarım programlarına kendimi adayarak, izleyicilerime ve okurlarıma mesajlar vermeye çalıştım. Bütün bu çabalarımı neden yaptığımı düşünmeden, “tarım yolculuğumu” severek, isteyerek devam ediyordum. Bir gün çok sevdiğim bir dostum “İklim Krizi ve Medya” başlıklı bir konuşma yapmamı isteyinceye kadar…
Bu teklifi alınca, düşünmeye başladım. Gerçekten beni kaç kişi dinliyordu? Dediğim sözlerden ne kadar etkilenip, eyleme geçenler vardı? Ne kadar samimi ve gerçekçiydim?
Bu soruları kendime sorduğumda, bir an duraksadım. Acaba gereksiz mi konuşuyordum? Basında iklim krizi ile ilgili haberleri duyduğum zamanlarda, kaç kişi benim kadar etkileniyordu? Bu konular onların ilgisini çekiyor muydu?
Bu tekliften sonra, hemen internete girdim ve araştırmaya başladım. Aralık 2016’da Ümit Şahin ve Mehmet Ali Üzelgen tarafından yazılmış, İstanbul Politikalar Merkezi- Sabancı Üniversitesi- Stiftung Mercator Girişimi aracılığıyla basılmış bu rapor, tüm sorularımı yanıtlamış oldu.
Medya, Neden Önemli?
Medya, konumuz gereği, iklim değişikliği gibi çok boyutlu, sonuçları açısından belirsizlikler ile dolu ve hızlı politik kararlar almayı gerektiren önemli bir role sahiptir. Ancak, kuraklık dönemleri, alışılmadık hava olayları ve gündeme oturan küresel gelişmeler dışında iklim değişikliğinin Türkiye’nin kitlesel medya organlarında pek yer almadığını söyleyebiliriz.
Yaygın inanç; iklim değişikliğinin okuru/izleyiciyi ya da “sokaktaki insanı” fazla ilgilendirmeyen, okur çekmeyen ve bu nedenle de tiraj/reyting getirmeyen, yüksek entelektüel düzey ve özel ilgi gerektiren bir konu olduğudur. Bu, meselenin medya gündemine daha fazla alınmasının önünde başlıca engel olarak görülmektedir. Ayrıca, ülke gündeminin yoğunluğu da gazeteciler tarafından önemli bir başka engeldir. Başka bir deyişle, iklim değişikliği, savaş, terör ve diğer siyasi ve toplumsal çalkantılarla son dakika gelişmeler arasında pek haber değeri taşımayan bir mesele olarak arka plana atılmaktadır.
Teorik olarak bu açıklamalar doğru olabilir. Ancak gerçeklerin arka yüzünde, başka ne tür nedenler olabilir? Örneğin; konunun medya gündeminde yer alıp alınmamasında ve yer aldığında nasıl haberleştirildiği hangi toplumsal ve mesleki dinamikler ile ilgilidir? Gazeteciler, medyanın iklim değişikliği konusundaki habercilik süreçleri nasıl değerlendirmektedirler?
Şahin ve Üzelgen’in araştırması bu açıdan oldukça dikkat çekicidir. Araştırma, ulusal ölçekte yayın yapan, çok satan ve izlenen kitlesel medya kuruluşlarının yönetici konumunda bulunan gazeteciler ile yapılan mülakat sonuçlarını yansıtmaktadır. Beş farklı alanda sorulan sorulara verilen yanıtlar, benim açımdan merak ettiğim “İklim krizi ve medya ilişkisinde” ne tür eksiliklerin olduğunu açıklayacak niteliktedir.
Bilgi ve Duyarlılık
Bu konuya girmeden sizlere bir soru sormak istiyorum. Siz, ülkemizde “çevre muhabiri” olarak tanınmış bir gazeteci biliyor musunuz? Varsa bile bu sayı oldukça azdır çünkü, ekonomik sıkıntılar nedeniyle böyle birini “istihdam” edilmesi, tercih edilmemektedir. O hâlde, bunun eğitimini alan bir muhabir yok ise, çevre ile ilgili haberleri kimler yazmaktadır? Doğal olarak bu yazılar, gerçekçi, detaylı ve çarpıcı olamayacaktır. Hele bu haberleri, bir “ekonomi muhabiri” yazıyorsa da zaten durumun aciliyetini anlatmaktan ziyade, bunu sadece ekonomik boyutuyla, izleyicilere aktaracaktır.
Gündem ve Bağlam
Gündemi takip etmek kolay değildir. Ulusal ve uluslararası gündemi de takip etmek gerekir. Bunun için, muhabirin çok iyi yabancı dil bilmesi, bunun analizini yapan hatta şematik olarak görselleştiren birisi olması gerekir. Bu özel bir eğitim gerektirir. Ayrıca muhabirin ya da konuyu yazan “köşe yazarının” deneyimleri, ön koşulları da konuyu yazması sırasında etkili olacaktır. Bu kişi için, konu önemliyse yazacak, ya da gündemin başka konularını vurgulayacak bir yazı yazacaktır. Bu da ilgiyi başka yönlere dağıtacaktır.
Yerelleştirme ve Türkiye’nin İklim Politikaları
Bir ülkede iklim krizi ile ilginin konunun önemi, önlemleri ile ilgili aktiviteler, o ülkenin politik kararları ile anlam kazanır. Eğer bir politikacı, bunu sadece bilgi vermek için, kamuoyuna duyurmak için bir konuşma yapıyorsa, etkisi de çok az olacak ve kamuoyu için acil önlem alınması gereken bir konu gibi gözükmeyecektir. Bu nedenle politikacının dili ve söylevleri önemlidir. Ayrıca hükümetlerin konu ile ilgili Bakanlık Temsilcileri de sık sık medyaya çıkarak, “alınacak önlemler” konusunda, görüşlerini iletmezse, kamuoyu için olası tehlikeler, asla bilinmeyecektir.
Karmaşıklığın Aktarılması
Hiçbir gazeteci, kendisi ile ilgili “öz eleştiriyi” yapmadığı sürece, bununla ilgili medya sahiplerinin de bir beklentide bulunmadığı durumda, gazeteci ve muhabirler, eksik kaldıkları konularda kendilerini geliştirme konusunda çaba göstermeyecektir.
Sorunun, Gerçek Nedenini Vurgulama
Gündemin hızla değiştiği bizim gibi ülkelerde, medya “anlık habercilik” yapmaktadır. Eğer medya sahipleri, iklim krizine neden olan iş sahipleri ile yakın ilişkisi varsa/ ya da beklenti içindeyse, muhabir ne kadar gerçekçi veriler ile haberi sunsa, alacağı yanıtlar bellidir. Yazısını ya sansürlü ya da detaya girmeden yazacaktır. Bu da ne yönlendirici ne de harekete geçirici olacaktır.
Sonuç
İklim değişikliği sadece ülkemizi değil, dünyayı ilgilendiren ve çok acil önlemlerin alınmasını gerektiren bir doğa olayıdır. Bu değişim BM’in raporlarına göre yaklaşık 500 milyon insanı etkileyecektir. Bir insanın hatta tüm canlıların barınma, beslenme, içme suyu olmak üzere tüm yaşamsal haklarının elinden alınmasına neden olacaktır. Medya, kamuoyuna doğrudan ulaşmak için bir “İletişim Mekanizması”dır. Basının, doğru, etkin, bilgilendirici olma sorumluluğu vardır. Her bir gazetecinin ve muhabirin de kamuoyu yaratma gücü vardır. Bu hassasiyete sahip, uzman, bilgili, hassas ve duyarlı gazetecilere/muhabirlere ihtiyacımız vardır. Bu bilinci, yaygınlaştırmak dileğiyle…