Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
Gündem mi hızlı değişiyor, yoksa benim mi bakış açım her yeni öğrendiğim bilgi ile hızla değişiyor bunu tam olarak bilemiyorum. Ama bildiğim tek bir konu var: O’da “bütüncül bakış açımı” her geçen gün kolaylıkla değiştirebiliyor ve evrilmeye uyum sağlayabiliyorum.
Bundan yaklaşık iki ay önceye kadar, “iklim değişikliği”nin öneminden bahsediyor, tarım alanında yaşanan problemlere odaklanarak, çevremdeki kişileri bilinçlendirmeye çalışıyordum. Daha doğrusu acil bir “farkındalık” yaratmaya çalışıyordum. Ama bu hafta iklim değişikliğine çözüm bulabilecek çok önemli bir aktörün farkına vardım: KADINLARIN…
Dünya üzerinde yaşayan ve konuya her zaman daha hassas bakan, ev ekonomisini yürüten, ikinci planda gözüken ama aslında pek çok işin gerçek kahramanı olan kadınlar üzerinden giderek, iklim değişikliğinin etkilerini belki durduramasak bile, hızlı önlemler ve davranış değişiklikleri yaratarak hem hükümetleri hem de özel sektörü ve çok daha önemlisi aile ilişkileri üzerine baskı yaparak, “iklim değişikliği hızını” engelleyebileceğimizi keşfettim.
Nasıl mı?
İsterseniz öncelikle iklim krizi nedir konusu ile başlayalım. İşin ciddiyetini kavramak için…
İklim Krizi Nedir?
İklim krizi, küresel ısınmanın aciliyetini tanımlamak için kullanılan bir kavram aslında. İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniliyor. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir bitki örtüsü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.
Son dönemlerde fosil yakıt kullanımın artması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplu hâlde tüketim eğilimin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazlarının atmosferde yığılması artış gösterdi. Bu artış ise, küresel ısınmaya neden oldu. 1860’dan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0,5 ile 0,8 derece arttığını, şu günlerde +1 derece olduğunu, 2100 yılında ise +3-5 derece artmış olacağını artık biliyoruz.
Küresel Isınma, Hayatımızı Nasıl Değiştirecek?
Dünyanın iklim sisteminde değişikliğine neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissedilecek. Kaçış yok... Kutuplarda buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerinde toprak kayıpları artıyor her geçen gün...
Örneğin, 1960’ların sonlarından bu yana, kuzey yarımkürede kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma oldu. 20. yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10-15 cm. arasında bir artış saptandı.
Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın pek çok bölgesinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken, bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklar ve çölleşme etkili oluyor.
Kışın sıcaklık artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor. Bu değişikliğe dayanamayan bitki ve hayvan türleri de azalıyor ya da tamamen yok oluyor.
Küresel ısınma insan sağlığı ile de doğrudan ilişkili; uzmanlar kalp, solunum yolu, alerji ve bazı hastalıkları tetiklediğini söylüyor. Daha önemlisi iklim krizinin etkileri insan psikolojisi üzerinde de oldukça etkili. Olumlu olma hâlimizi ciddi bir şekilde etkiliyor.
İklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, aşırı sıcaklar, su ve gıda maddeleri kıtlığı da giderek artıyor. Buna ek olarak dünya nüfusunun 7,7 milyardan 10 milyara çıkması bekleniyor, ki bu da dünyada göç hareketlerinin kontrol edilemeyecek boyuta geçeceğinin müjdesini veriyor. 1990-2017 yılları arasında dünya nüfusunun %42, göç nüfusu %69 arttı. Birleşmiş Milletler raporuna göre 2021 yılı sonunda dünya çapında 71 milyon insan göç hâlinde olacak.
İklim Krizi Tehditlerinin, Kadınlar Üzerindeki Etkileri
Gıda güvenliği: Bilinen bir gerçek var ki, gıda üretimi tarım ile ilişkili. Ve gıda üretimi kadınlar tarafından yapılıyor.
Kuraklık: Su kaynaklarının azalmasıyla, su teminine ulaşma için süre uzayacak ve taşıma süresi daha da artacak. Kaliteli ve temiz suya ulaşma görevi kadınların sorumlulukları arasında hâlen bütün dünyada... Sadece kadınları bekleyen zorluk taşıma işinde değil. Kadınlar gün içerisinde yemek yapma, temizlik gibi görevleri de üstleniyorlar. Sağlık açısından dezenfekte işleri de kadınların görevleri arasında. Sonuçta bu ve benzeri konular ile ilgilenecekleri zaman dilimleri daha da artacak.
Sağlık: Sıcaklık artışı ile birlikte sivrisinek gibi vektörler artacak, mikropların bağışıklık sistemlerinin güçlenmesi nedeniyle, daha fazla hastalık türleri gelişecek. Kırsal alanda yaşayan kadınların sağlık hizmetlerine ulaşımı, kentli kadına göre daha düşük olması nedeniyle ve daha da önemlisi erkeklere göre de daha düşük olması nedeniyle, daha fazla mağdur kalacaklar. Daha üzücü olanı, kırsalda yaşayan kadınlar kendi aile işletmelerinde bir işçi gibi çalışıyorlar, ücret dahi almadan. Bu nedenle de bir sağlık güvenceleri yok. Sosyal yardımlardan yararlanamayacakları için de yoksulluk riski daha fazla artacak ve daha savunmasız kalacaklar. Üstelik, iklim krizi nedeniyle tarım alanlarının verimsizleşmesi nedeniyle de aile gelirleri daha da düşecek.
Mevsimlik kadın işçiler: Zaten hijyenik olmayan şartlarda çalışmaları nedeniyle daha fazla hastalıklar ile karşılaşırken, erkeklere göre daha az ücret alırken, iklim krizinin etkileri ile bu kadınlar ve genç kızlar için hayat daha da zorlaşacak. Daha sıcak tarlalarda çalışacaklar, çadırlarda kalacaklar, hastalıklara daha fazla maruz kalacaklar. Okuma yazma oranlarındaki düşüklük nedeniyle ne sağlık imkânlarından yararlanabilecekler ne de kendilerini korumaya yönelik hazırlanan bilgilerden yararlanabilecekler.
Kıyamet Saati Geliyor!
Bütün bu olumsuzlukları yazarken, içim ürperiyor ve “haydi durduralım bu krizi” demek istiyorum. Bu kriz öyle bir kriz ki, sadece bir kişinin yapabileceği çok da fazla bir şey yok. Peki dünya ne diyor? Bu krizi durdurmak için, ülkeler neler yapıyor?
Paris Antlaşması bu açıdan önemli. Ama dinleyen kim? Geçtiğimiz günlerde gelişmiş olan ülkeler toplandılar ve bir karar aldılar. 2030 yılına kadar emisyon hızını yarıya indirmeye, 2050 yılında sıfırlamak için birbirlerine söz verdiler. Gelişmiş ülkeler, geri kalmış ülkelere destek sözü verdi onların bazı alışkanlıklarını değiştirmek için. Örneğin Afrika’da kadınların yemek yapma alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik bir proje yazdılar.
Bu ülkelerde sadece elektrik şehirlerde var, kırsal kesim hâlen elektriksiz. Bu kadınlar yemeklerini hâlen odun ateşinde yapıyorlar- aslında yapamıyorlar. Ormanlardan odunları taşıyanlar onlar, ilkel şartlarda saatlerce yemek yapmaya çalışıyorlar. Bu sırada yanan odundan kaynaklanan zehirli gazları içlerine çekiyorlar. Hem zaman kaybı hem de ciddi bir sağlık sorunu ile karşı karşıyalar. Projeler bu bölgeye akıyor, sanki iklim krizinin nedenleri bu kadınlarmış gibi. Esasında bu kaynakları veren ülkeler yani gelişmiş ülkeler iklim krizine neden olan karbondioksit salınımına gerçekte kendileri neden oluyorlar. Komik değil mi? Suç mu bastırıyorlar? Kendilerini affettirmeye mi çalışıyorlar?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kömür kullanımı nedeniyle sera gazı salınımını en fazla neden olan ülkelerin başında Çin geliyor. Onun hemen arkasından ABD, sonra AB ülkeleri ve Hindistan. Adil olmayan bir konu var gibi geliyor mu size? Haklısınız hiç de adil değil. Kendini aklama, kendine misyon belirleme, kendini avutma duygusu.
Bu aşamada sadece “özel sektörden” bazı işletmeler, hükümetlerden daha kararlı. Belki onlar zaten lokomotif görevi görecekler örnek uygulamaları ile. Microsoft kendine bir hedef koymuş. Ülkeler kendilerine 2030 yılında biz, ülkedeki karbon emisyon oranlarımızı yarıya indireceğiz derken, onlar “biz 2030 yılında sıfırlayacağız” diye hedef koymuşlar.
Özel sektör, kamudan daha kararlı ve bilinçli. Aldığını vermek için uğraşıyor ve örnek oluşturmaya çalışıyor hem kendi ülkesindeki işletmelere hem de dünyaya...
Her bir vatandaş, düşünmek zorunda!
Düşünmek kelimesi önce kişinin kendisi ile başlıyor. Her bir birey, öncelikle kendini tanımakla başlayacak. Rol modelleri bulmalıyız ve bunu sık sık duyurmalıyız. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmek zorundayız. Ve sonra da iklim krizini engellemek için “ben” ne yapabilirim sorusunu sormalıyız.
EGİKAD (Ege İşkadınları Derneği)’nin güzel bir projesi var: “Kadın Efeler” İklim Krizini engellemede, kadının rolünü anlamaya çalışıyorlar ve bir sivil toplum örgütü olarak neler yapabileceklerini konuşuyorlar. Mesajlarını çok açık bir şekilde dile getiriyorlar. Bana kalırsa bu örnek bir çalışma, pek çok sivil toplum örgütü için, “ben ne yapabilirim” sorusuna bir yanıt ve hazırlık.
İş dünyasında kadınların rolü ne olabilir? Bütün kadın çalışanların bazı soruları kendilerine sormaları gerekiyor:
1. Kurumsal sürdürülebilir yönetim modelinin işletmelerde yer almasını için neler yapabilirim?
2. AB Yeşil Mutabakata uyum için neler yapmalıyız?
3. Ülkenin “sürdürülebilir kalkınma amaçları” içerisinde nerede olduğumu biliyor muyum?
4. Döngüsel ekonomi iş modellerini, kendi işletmemde uygulayabilir miyim?
Her Şey, Alışkanlıkları Değiştirmek İle Başlıyor
Kadınlar, genellikle görünmüyor diyenlere bir sözüm var. Tam aksine, kadınlar aslında her yerde ve çok kilit noktalarda bulunuyorlar. Evde, tarlada, pazarda onlar var. İşletmelerde, kurumlarda onlar var. Belki karar verme mekanizmalarında onlar çok fazla sayıda değil ama, hayatı şekillendiren onlar. Sessiz ama derinden derine etkileyen kadınlar. İklim krizinin etkilerinden en fazla etkilenen onlar. O yüzden bütün yatırım kadınlar üzerine olmalı.
Çok vaktimiz kalmadı, kaçacak başka bir dünya da yok, yer de… Bu kriz, sadece bir ülkeyi, bir bölgeyi etkilemeyecek. Göçler nedeniyle en fazla etkilenenler de onlar olacak.
Hükümetlere, partilere çok büyük görevler düşüyor. Yerel yönetimlere büyük sorumluluklar düşüyor. İşletmelere rol modeli olmak için büyük görevler düşüyor. Ve her bir kadının rolü var. Küçük ve büyük ama var.
Kendi ailesinde “tüketim alışkanlığını” değiştirerek, çocuklarına örnek olarak. Sivil Toplum örgütleri “bilinçlendirme ve farkındalık eğitimlerini” başlatarak. Hükümetler bu konulara yönelik kararlar ve yönetmelikler hazırlayarak, partiler kendi parti tüzüklerine bu konulara yönelik maddeler koyarak, yerel yönetimler uygulamaya yönelik kararlar alarak, işletmeler kendi bünyelerinde karbondioksit salınımına neden olan teknolojileri terk edip, yenilebilir enerji kaynaklarını kullanarak ve döngüsel ekonomi iş modellerini yaygınlaştırarak…
Kaçış yok, kaçacak yer de yok… O hâlde buradayız ve dünyamızı korumak zorundayız. Bugün ve gelecek için…