Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.
İçimizdeki Dahileri Görmeyi Unutmayalım
Türkiye gibi bir ülkede yaşarken, bir köşe yazarının bugün ne konu yazacağım diye bir sorunu hiçbir zaman yoktur. Çevresinde o kadar değişik, fark yaratan, duyurulması gereken konu vardır ki, seçmekte bile zorluk çekebilir. Benim hayatımda da buna benzer olaylar her masaya oturup bir yazı yazmaya başladığımda karşıma çıkıyor. Ama nedense dün gece, ilk defa bilgisayarımı açıp, yeni yazıma başlarken bir şeyin beni durduğunu fark ettim. Sanki bana “başlama”, görmen gereken bir olay olacak, bekle diyordu içimdeki ses… Doğal olarak ben de “bekledim” ve şimdi diyorum ki; iyi ki beklemişim.
Hayatımın yoğunluğu içinde, doğal olarak bazı gecelere katılıyorum. Bu gecelerden çıkarken bazen gittiğim için mutlu oluyorum, bazen de vaktimi boş yere harcadığım için kendime kızıyorum. Ama dün gece gerçekten iyi ki bu geceye katılmışım dedim, çünkü özel biriyle tanışmam gerekiyormuş. “Cem Vardarcı”, yirmi iki yaşında. Otizmin ve Türkiye’nin engellerini ailesinin kararlığı ile aşabilen nadir gençlerinden biri. Piyano ve keman öğrencisi. İlköğretimde altı okul değiştirmiş, Güzel Sanatlar Lisesi’ne öğretmenlerden birisinin şefkati sayesinde kabul edilmiş. YGS’de okutman desteği bile alamamış. Ege Üniversitesi Konservatuvarı’nın sınavlarına bile kabul edilmemiş. Cem, o kadar inatçı bir öğrenciymiş ki, sonunda Yaşar Üniversitesi’nin yetenek sınavlarını kazanarak Türkiye’de üniversiteyi bitiren, bilinen ilk otizmli birey olmuş.
Cem’im annesi ve babası ile aynı masaya oturduğumda, onun bu hikâyesini biliyordum. Ablası Gülser Vardarcı ile yıllar boyu çok güzel bir dostluğumuz vardı. Annesi Gülçin Hanım’la, Cem’in başarılarını her daim konuşurduk. Ancak birden ne olmuştu da Cem, o gece hayatımın odak noktası oluvermişti?
Cem’in uzun boyu, sevimli yüzü ve dünyaya sevgi ile bakan tutum ve tavırlarından birden müthiş etkilenmiştim. Bulunmuş olduğum iki günlük toplantı sırasında, otelin lobisinde onun çaldığı piyanoyu dinlerken, ruhumun dinlendiğini hep fark etmiştim. Ama, onunla aynı masada oturup, sohbet etmeye başladığımda, çok özel bir genç ile beraber olduğumu anlayıverdim. Yemekte çalınan orkestranın müziğine kendini kaptırmış, sanki dünyanın en mutlu insanıydı. Hiç düşünmeden ona döndüm ve “Cem, benimle dans eder misin?” dedim. Yanıt olumluydu ve kendimizi birden sahnede buluvermiştik. O kadar güzel dans ediyordu, hareketleri o kadar uyumluydu ki, ben bile kendimi bir dans pistinde, bir çift olarak yarışmadaymışız gibi hissettim”. Gözlerimin içine bakıyor, benimle aynı tempoya ayak uydurmaya çalışıyor ve her şeyden ötesi yüzündeki tebessüm ile zevk aldığını, mutlu olduğunu söylüyordu. Onun otizmli bir genç olduğunu düşünmek bile o anda imkânsızdı. Sadece anı yaşıyor ve yaşadığı zaman diliminden mutlu olmayı bekliyordu. Dansımız bittiğinde, onu bırakmamaya niyetliydim. İki gün boyunca, otelin lobisinde çaldığı piyanonun tekrardan başına geçtik. Lobide oturanlar belki onu daha önce dinlemişlerdi ya da bir müzik dehasının çıkacağını tahmin ediyorlardı ki, sessizce bize bakmaya başladılar. Cem, olağanüstü bir performans sergiledi. Birini piyano çalarken dikkatle izlediniz mi hiç? Ben, Cem’i izlerken, bir müzisyenin ilk defa kendinden geçercesine kendini müziğe kaptırmış olduğunu fark ettim.
Cem Vardarcı’nın piyanonun üzerindeki elleri, sanki bir şiir gibiydi. Coşuyor, akıyordu bütün çaldığı parçalar. Birden yanına orkestranın “baş kemancısı” geldi, elinde kemanı vardı. İki kişinin birlikte yaptıkları düetten sonra, gözlerimden yaşların geldiğini fark ettim. Cem Vardarcı, yaşıyordu ve herkese bunu yaşatabiliyordu.
Cem Vardarcı’nın UGSO solistliği, birden onun tüm başarılarının ardından gelen, taçlandırılmış bir ödülün başlangıcı oldu. Şef Serdar Yalçın, İzmir’deki seçmelerinde Cem’in çabasından, yeteneklerinden etkilenince, bir eserde “solist piyanist” olarak çıkmasına karar verdi. UGSO kurucusu Nihat Özmutlu “Engellileri de orkestramıza katmayı planlıyorduk, Cem’in yeteneği hem toplumda hem de orkestranın genç üyelerinde engelliler konusunda bir yaratacaktır.” diyerek, onunla aynı sahnede yer almaya başladı.
Cem Vardarcı; Mozart Akademi’nin özel öğrencisi oldu. Otizmli Prof. Dr. Temple Grandin’den “başarı ödülü”, JCI’dan “Türkiye’nin En Başarı Genci” ödüllerini aldı. Fahir Atakoğlu ile “Cumhuriyet” temalı konserde “Ana” isimli eseri provasız seslendirdi. Devlet Sanatçısı Tuncay Yılmaz ile “duo” keman çaldı. Ali Baba ve Kırk Haramiler müzikalinde ritim yaptı. İzmir Devlet Opera ve Balesi Orkestrası Şefi İbrahim Yazıcı ile “duo” keman çaldı. Cem’in daha onlarca sayamayacağım kadar çok başarılı çalışmaları ve ödülleri var.
Geçtiğimiz seneler içinde Alzheimer Hastalığı konusunda, bazı çalışmalara başlamıştım. Bu konuyla ilgilenirken, doğal olarak “hasta yakınları” ile daha sık sohbetlerim olmuştu. Bu hastalığı yaşayan kişilerden çok, hasta yakınlarının da ne kadar önemli ve hassas bir konu olduğuna tanık olmuştum. Dün gece Cem’in annesi Gülçin Hanım ile konuşurken, aynı duyguları bir kez daha yaşadım. Anneliğin çok özel bir duygu olduğunu biliyorum ve bu sürecin kadının ölünceye kadar devam ettirdiği bir süreç olduğunu da düşünüyorum. Ancak otizmli çocuklara sahip ailelerin durumları ise daha farklı. Bu ölünceye kadar değil sadece. Yaşamın her saatinde, her dakikasında devam ediyor. Ailenin kabulü, ailenin yol göstericiliği, bu tür çocukların hastalıkla baş etmelerinde sihirli bir anahtar. Çünkü, hastalığı yenmenin ya da hafifletmenin tek yolu “sevgi ve sabır”.
Bu nedenle ben Türkiye’de bazı evlerde yaşanan bu güçlü mücadelede bütün aileleri kutladığım gibi, Vardarcı Ailesini de kutluyorum. Bir evlat yetiştirmek çok zordur, ama otizmli bir çocuğa ayaklarının üzerinde durmasını öğretmek, ona yoldaşlık yapmak ve yol gösterici olmak çok daha zordur.
Sevginin aşamadığı hiçbir zorluğun olmadığını düşünüyorum. Bu yazımı, ülkemizde yaşayan isimsiz yüzlerce yetenekli ve kendini topluma kabul ettiren “Otizmli Çocuklara” adıyorum. Cem Vardarcı, bunlar içinde sadece tek bir örnek. Bu örneklerin daha çok artması, sahiplenilmesi, devlet tarafından desteklenmesi dileğiyle…
Meltem Onay
01.05.2019