Hayallerin Gücü ve Değişimi “İstemek”

31 August 2016
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Hayallerin Gücü ve Değişimi “İstemek”

  • 31 August 2016
  • 919 Görüntülenme
  • YORUM

 

Hayallerin Gücü ve Değişimi “İstemek”

Yaşamımda örnek aldığım yada söyledikleri sözleri dikkate alarak yaşamıma yön verdiğim iki kişi var. Bunlardan birisi Martin Luther King, diğeri ise 1844 yılında dünyaya gelen aykırı düşünür Nietzsche.. Dünya genelinde şiddete karşıt ve ırksal eşitlik görüşüyle tanınan ve 1964 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan King’in bilinen ve en etkili konuşması “Bir hayalim var”  ile Nietzsche’nin “Beni yıkamayan her şey, beni güçlendirdi” sözleri, nedense yaşamımın her döneminde hem kendimi motive etmeye çalışırken hem de insanlara bir umut ve inanç vermeye çalışırken iki sihirli sözcük oldu.

Gerçekten insanların yaşam mücadelelerinde “hayallerinin” çok önemli olduğuna inanıyorum. Yola çıkarken insanların muhakkak bir “hedeflerinin” olması gerektiğini, ve bu hedefe giderken de yanlarında “inançlarını”sevgilerini” taşımaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gidilen yollar her zaman düz olmayabilir, karşılaşılan zorluklar bazen bir insanın kaldıramayacağı yükler ile dolu olabilir. İşte bu noktada “hayal” dediğimiz sadece kişinin sembolleştirdiği “görsel metafor” onu canlı tutacak ve yılmadan yürümesine, koşmasına neden olacaktır.

İnsan bu düşüncelere sahip olunca da, çevresinde gördüğü her hikaye, belki de her film birden bu dünyada senin düşüncelerinin dışında da birilerinin olduğunu bize söylüyor. Geçtiğimiz bahar ayı içinde bir gece televizyon seyretmeye karar verdim. Genellikle televizyon seyretmeyen birisi olarak, televizyonu açtığımda ekranda yeni başlayan “Çöl Dansçıları” isimli filmin benim hayatımı ne kadar etkileyeceğini o zaman dilimi içinde anlamam mümkün değildi. Vakit geçirmek isterken, bu filmin sonunda çok daha büyük hayaller kurarak, bu dünyanın aslında  “görünen yüzü ile görünmeyen yüzü” arasındaki farklılığı bir kez daha keşfetmiş oldum.

Bilmiyorum aranızda gösterime 2014 yılında gösterime giren Richard Raymond tarafından yönetilen “Çölde Dans” yada “Çöl Dansçıları” filmini seyreden kişiler var mı? Başrolde yer alan Efşin, İran’da yaşamaktadır. Bir gün kendisi ile birlikte dans edecek kişileri bulmaya karar verir. Bunun için ise hiç kimseden korkmayan cesaretli arkadaşlara ihtiyacı vardır. Bu öyle kolay olmayacak bir hayaldir. Dans etmenin yasadışı kabul edildiği İran’da, hayatını da riske atarak ciddi bir mücadeleye atılmıştır. Bu film; genç bir kuşağın tutku ve meydan okuma yoluyla Ortadoğu ve Afrika devrimin ateşini yakacaktır aslında..

İnsan demir parmaklıkların arkasında değilken, sanki mahkum birisiymiş gibi olmanın ne anlama geldiğini pek anlamayabilir. Düşünün dans etmeyi seviyorsunuz, bu sizin bir tutkunuz ve şüphesiz yetenekli birisiniz de.. Ama ülkenizde dans etmek yasak, sanat ile ilgilenmek yasak. Bir sahneye çıkmak yasak. Var mı bunun ötesi diyeceksiniz, çok da haklısınız. Dedik ya, burası aslında “modern bir hapishane” çevresinde “demir parmaklıklar” yok ama, bir sınır var ve siz bu sınırın içinde “mavi bir ışın süzgeci” içinde duruyorsunuz. Çıkmak isteseniz bile çıkamıyorsunuz. Yapmak isteseniz bile yapamıyorsunuz. Evin altında yapıyorsunuz, saklı köşelerde yapıyorsunuz, illegal yapıyorsunuz ama herkesin ortasında açık be açık sunamıyorsunuz çünkü “YASSAKKK”.

Efşin, bir dansçı ve tek istediği dans etmek ve bunu göstermek istiyor. Biliyor ki, bunu seyretmek isteyenler de var çevresinde. Ve bir gün hayaline kavuşuyor onu izlemeye gelen cesaretli onlarca kişi önünde sanatını icra ediyor. Hem de nerede biliyor musunuz? Kimsenin göremediği çöllerde… Uzaklara, çok uzaklara gidiyorlar, İran polislerinin gelemeyeceği yerlere, üniversiteli arkadaşları onları yalnız bırakmıyor. Üç kişinin sessiz çığlıklarına eşlik ediyorlar. Bu muhteşem “sanat gösterisine” tanık oluyorlar. Onların gözlerindeki hayranlık, Efşin’in dans ederken yaşadığı “tutkulu bekleyiş” ve bir gün Paris’te büyük bir akademi salonunda biten “sanat açlığının” finali…. Ülkesinden kaçış, iltica ederek kaçış ancak sadece sanat yapmak için, dans yapmak için, özgür yaşamak için kurulan hayallerin sonu… Efşin, Paris’de dans gösterisi sonunda “benim ülkemde dans etmek yasak” derken gözlerindeki dokunaklı “haykırış” ve “hayallerin parıltısı”….İlk defa bir insanın hayallerine ulaşmak için neler yapabileceğini görmüştüm canlı canlı.

Seyretmek başka bir duygu aslında, yine bir gün “yeşil bir bisiklet” almak için bir Suudi kızının kendi okulunda Kur’an Okuma Yarışmalarına katıldığı filmde gördüklerim gibi. Filmin orijinal ismi “Wadjda” ama “Vecide “diye de biliniyor. Suudi Arabistan’da kızların çarşafları ile gezmek zorunda kaldığı, insan olma haklarının elinden alındığı bir zaman diliminde yani günümüzde küçük bir kız çocuğunun isteklerine ulaşmak, hayallerine kavuşmak için neler yaptığını gördüğümüz bir başka “mucizevi film”. Yaşam tadında, yaşamın içinde… bir bisiklete sahip olmak için, bilgi yarışmasına katılan ve çok güzel Kur’an okuyarak yarışmada birinci olan 10 yaşındaki bir küçük kızın inancı, tutkusu ve her şeyi….

Bütün bu filmlerde “kadın oyuncuları” görmek beni mutlu oluyor. Biz de buradayız diyor “kadınlar”, bizim de “hayallerimiz” var. Bizi görün diyorlar. Görmek ve bakmanın, inanmak ve gerçekleştirmenin küçük ince çizgisinde ben de bu sessiz “çığlıkları” onaylıyorum ve herkese duyuruyorum.

Hayalleri olan insanları teşvik etmek gerek, onların neden- niçin sorularına yanıt verdikleri için onurlandırmak gerekiyor. Çünkü onlar sıra dışı insanlar, çünkü onlar direnen ve kendini kanıtlamak isteyen kişiler. Sıradan, durağan olmaktansa, üreten ve hayallerin peşinde koşan insanlar olmak gerekiyor.

Çocuk, genç, kadın, erkek demeden, dünyayı tanıyın, ve çevrenizdeki sessiz “çığlıkları” dinleyin. Bakın neler var, neler oluyor, siz bile hayret edecek ve hatta hayranlık duyacaksın. Ama bakmak değil “görmek” dileğiyle… 

 

Meltem Onay


Yorumlar

Yorum Yap

500