Bugün Bana Ne Kattı?

01 February 2017
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Bugün Bana Ne Kattı?

  • 01 February 2017
  • 1020 Görüntülenme
  • YORUM

 

Bugün Bana Ne Kattı?

Çok yıllar önce röportaj yaptığım bir hanım gazeteci, çocukluğu ile ilgili anılarını anlatırken, babasının yaşadıkları her olay, her sinema, her tiyatro, konser, müze ya da ilginç olan veya olmayan bir olay sonrasında karşısına çocuklarına alarak: “Haydi bakalım, bugün size ne kattı, neler öğrendiniz farklı olarak?” dediğini söylemişti. Bana o dönemlerde bu soru çok ilginç gelmişti. “Nasıl yani?” demiştim… “Her gün, yeni bir öğreti, yada müzik insana ne katabilir ki?”

Bunu derinlemesine düşünmeye başladığımda ise düşüncelerim tamamen değişti. Çünkü, çok önemli bir konuyu hep atlıyordum. Yani hayatımda eğer bir değişim ve dönüşüm olacaksa, oluyorsa bunun en büyük nedeni o an içinde yaşamış olduğum olaylar ve duymuş olduklarım oluyordu. Böyle olunca da, yaşanan her an aslında insanoğlunu değiştirmek için bir vesile olabiliyordu.

Bu düşüncelerle ben de yaşamıma bu cümleyı ilave ettim. Öğrencilerime, eğitim verdiğim işletmelerdeki çalışanlara, oğluma, dostlarıma sormayı ihmal etmedim. Hatta daha ilginç tarafı, gün içinde ben de farklı bir yere gittiğimde, şimdiye kadar duymadığım bir sohbet olduğunda, bunu hemen paylaşmayı adet haline getirdim. Geçtiğimiz gün için de TAİDER (Aile İşletmeleri Derneği) Toplantısı için gittiğimde, Psikolog Gülgün Sharafat'tan duyduğum bilgiler, benim de hayatımdaki “yaşam felsefeme” uyuştuğu için başladım yine herkese anlatmaya… Bu paylaşım neden önemli derseniz, hemen şu cümleler ile yanıt vermem gerekebilir: “Yaşamın özü, sadece sizsiniz. Ne isterseniz bunu çekebilirsiniz.”

“Duygu” dediğimiz kavramın aslında çok farklı anlamı ve açıklaması bulunmaktadır.  Korkularımız, nefretimiz, sevgimiz, neşeli olma halimiz, kıskançlıklarımız yani bir dolu duygu durumumuz bulunmaktadır.  Duygularımız bir nevi “gökkuşağı” gibidir. İnsanın kendini tanıması, kendi “özüne” dönmesi zor gibi gözükse de çok kolaydır aslında… Bir şartla; içimizdeki BEN’in çok çeşitli kıyafetleri olduğunu bilmeniz gerekir.  Her bir kimliğimizin bir kıyafeti olduğunu çoğumuz bilmeyiz bile… Üstelik, kimliğimizin çok çeşitli olduğunun da farkında olmayarak yaşarız çoğumuz. Bir cinsel kimliğimizin, bir aile üyesi olan kimliğimizin, sosyal varlık olarak bir kimliğimizin ve belki de yaşamımızı oldukça yakından takip eden spiritüel varlığımızın “dengesini” kuramadığımız için, pek çok problemi bu nedenden dolayı yaşadığımızı anlayamayabiliriz.

Hayatımızın her aşamasında çevremize  bir “radyo frekansı” gönderiyoruz aslında... Evden çıktığımız andan, tekrardan eve girinceye kadar. İş yerinde mutlu olursanız, herkesin mutlu, evde siz huzurlu göründüğünüzde çevrenizdeki kişilerin de mutlu ve umutlu olduğuna tanık oluyor musunuz? Bu bahsetmiş olduğum frekans, ya da çevreye yayılan “pozitif  enerji”, bu “türbülans”ın bize yansıması oluyor.

Bazı insanlar bu düşüncelere inanmamakta gayret gösteriyorlar. “Elimde değil yapamıyorum, değişemiyorum” diyerek başlıyorlar ilk adımlarına. Zaten bu noktada başlıyor insanlar arasındaki ayrım. Bazı insanlar dünyaya “pozitif bakabilen kişiler” olarak gelirken, bazıları da “nötr noktasında” geliyorlar. Bu kişilere “negatif’’ demeyi tercih etmiyorum genellikle… Çünkü, her ne olursa olsun, insanların nötr olmalarını etkileyen çok ciddi kalıtsal genler olduğu kadar, çevresel faktörlerde bulunmakta. Eğer her gün anneniz sizin yanınızda “babanızı, iş hayatınızı, kayınvalidesini, komşusunu” çekiştirirse, onların kendisine yaptıklarını anlatsa sizin ruh durumunuz nasıl olur dersiniz? Ya da babanız, ülke durumundan, iş yerindeki pozisyonundan, aldığı maaşından, gelecek endişelerinden bahsetse, kendinizi nasıl hissedersiniz? Umutlu mu? Umutsuz mu? Ya da Nötr mü?

Veya başka bir örnek verebilirim… İşyeri sahibisiniz, yanınızda çalışan kişi sizinle aynı fikirde değil. Siz “Haydi yapalım” diyorsunuz. O da “Neden, ne gerek var ki?” diyor...

Tam siz yemek yapıyorsunuz, bütün gün zaten işyerinde sıkıntı yaşamışsınız, yemeği bir an önce bitirmek ve belki de ütüleri yapmaya geçeceksiniz, oğlunuz yanınıza geliyor sizden bir şey istiyor ve siz farkında olmadan: “üfff oğlum, şimdi sırası mı?” diyorsunuz. Çocuğunuz otomatik olarak dönüyor ve: “Ben zaten çok kötü bir çocuğum değil mi, bu nedenle sen de bana böyle davranıyorsun!” diyor ve koşarak odasına gidiyor. Siz ona hayretler içinde bakıp kalıyorsunuz.

Bütün bunlar bizim duygularımız ve kontrol edemediğimiz frekanslarımız. Peki biz bu duygularımızı nasıl kontrol edebiliriz? Bunu başarmak mümkün mü? Paniğe kapılmadan, pozitif düşünmeyi başararak, olumsuz görünen bir durumu, olumluya dönüştürebilir miyiz?Sharafat der ki: “Ön yargı, Belirsizlik, Beklenti” eğer iyi yönlendirilirse, bunu başarabilirmişiz.

Eğer ki, “ön yargı”larımızda olayların “anlam ve önemini” değiştirmeyi başarabilirsek, “belirsizlik” için bir temrin koymayı başarabilirsek ve “beklentilerimiz” için bağlanmadan yönetmeyi başarabilirsek, bu çok ciddi sorunumuza çözüm bulabiliriz.

“Bağlanmadan Yönetmek” ifadesini belki ilk defa duymuş olabilirsiniz. Bir anlık zaman değişiminin sizin hayatınızdaki önemini fark edin. Bazı şeyleri değiştirmeniz mümkün değildir. Geçici çözümler bulabilirsiniz, ama asla bunun sürekliliğini sağlayamazsınız. Bu nedenle ön yargıları değiştirerek uyum sağlamayı öğrenmeniz gerekiyor. Rasyonel ve sezgisel aklımızı bir arada kullanmayı öğrenmek ve bunun arasındaki dengeyi de sürekli belki sporla, belki yoga ile belki de çeşitli hobi gibi faaliyetlerle beslemek zorundayız.

Çözüm aslında bu kadar basit. Yaşam sular seller gibi elinizin altından, gözlerinizden bir film şeridi gibi geçip giderken neyi atladığınızı düşünün. Eğer onu şimdi yakalama şansınız var ise, yakalayın. Tutmaya çalışın, inanın, isteyin, hayal edin, hedef koyun. Ve unutmayın; muhakkak ama muhakkak eyleme geçin. Eyleme geçilmeyen her duygu, sadece içinizde kalan tatlı bir hayal olarak kalır.

Sharafat’ın son dediği şuydu: “Yaşlılığı engellemek mümkün mü? Belki biraz. Botoks yaparak biraz daha genç gözükebiliyorsunuz. Ama sonra gözlüklerinizi değiştirmeniz gerek”. Bence de çok haklı. Önce biz içsel olarak değişmek zorundayız. Değişim insanı korkutsa bile, başarmanın mutluluğu bir başka oluyor bunu unutmayın!

 

 

 

 

Meltem Onay


Yorumlar

Yorum Yap

500