Bazen Kendini Umutlu Hissetmek İstiyorum

30 June 2018
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Bazen Kendini Umutlu Hissetmek İstiyorum

  • 30 June 2018
  • 1183 Görüntülenme
  • YORUM


BAZEN KENDİNİ UMUTLU HİSSETMEK İSTİYORUM


Yıllar deneyim kazandırıyor. Geriye baktığında, o kadar anı biriktirmiş oluyorsun ki, bütün bunlar senin geleceğini şekillendiriyor. Yaşarken, acılar sana ağır geliyor. Klasik bir soru vardır “Neden, ben?” der insanlar. Bana çok komik gelir bu söz. Hayatımda “Neden ben?” sorusunu kendime sormadığım için belki de... Doğru mu yaptım, pek emin değilim. Ama sormadığım için, çok şanslı olduğumu düşünürüm. Çünkü, bunun sayesinde kendimi “daha büyümüş, daha deneyimlemiş” hissediyorum.



Yaşamımı, aynı kariyer gelişim planlarının dönemleri gibi yorumluyorum. Hani “giriş, gelişme ve sonuç bölümü” gibi… Giriş bölümünü istersek uzatabiliriz. Bunun en önemli nedeni, kişinin kendini keşfetmediği dönemler olması. Kendi hayatımı ele alarak düşünürsek, üniversiteye girerken, ne istediğimizi bile tam olarak bilemediğimiz dönemlere gitmek istiyorum. Lise yıllarımda tek bir hayalim ve umudum vardı “avukat olmak”. Bahsetmiştim, belki bazı okurlarım hatırlar, o yıllarda “Petroçelli” diye bir avukat vardı televizyon dizilerinde. Haklı insanların peşinde koşan, onlara yapılan haksızlıkların savunucusu birisiydi. 17 yaşlarımda bu diziyi izlerken, aslında hayat çizgimin bu doğrultuda olduğunu hiç fark etmemiştim. Yıllar içinde yaptığım her mücadelemin, her umudumun arkasında belki de “haksızlığa” uğrayan kişilerin yanında olmam gerektiğine dair bir inanç ve umut vardı. Hukuk Fakültesi’ne giremedim ama yollar hep beni, şu ya da bu şekilde hak aramaya yöneltti. Gençlik yıllarımda bu konu çok hassas olmamasına rağmen, hayata farklı bakmayı galiba bu nedenlerden dolayı çabuk öğrendim.




Şimdiki gençler ile farkımız galiba o yüzden çok farklı. Onların “umut” diye tanımladıkları kavram ile bizimkiler çok ayrı... İstemediğim bir bölüme ve mesleğe yöneldim. Sadece babamın hatırına bir üniversiteyi bitirdim. Bunun yıllar sonra, aslında ne kadar da önemli olacağını bilemeden... Birden dört yıl geçti ve mezun oluverdim. Son denememde, bir profesör hocamın “Seni geçirmeyeceğim” demesine rağmen, mezun oldum. Bu nedenle kariyer planımın, “giriş” bölümünü uzun tuttum. Bu süreçte, kişinin kendini tanımaya ve anlamaya çalışması oldukça uzun bir yolculuk... 





Üniversiteyi bitirdiğim zaman, şimdi mezun olan öğrencilerimden çok daha farklı duygular içindeydim. Onlar bir an önce mesleklerinde en başarılı noktalara geleceklerini düşünürken, ben hep kararsızdım. Doğru mesleği seçip-seçmediğimden bile emin değildim. O nedenle de “umudun” ne anlama geldiğini yorumlayamıyordum. 




Bana kalırsa, hayatımın “gelişme bölümü” en sarsıcı dönem oldu. İnsanın hayattaki varlığı, bu yıllardan sonra neler yapacağını bulması işte bu bölüm içinde oluyor. Yaşım 29 olmuştu. Tırmanmaya başladığım hayat basamağında, son birkaç yıl için de belki de hiç kimsenin, o şartlarda yapmaya cesaret edemeyeceği bazı işleri gerçekleştirmiştim. Bu süreçte, “rol modelleriniz” çok önemlidir. Şanslıydım ki, benim karşıma “umutlu, ümitli ve yenilik getirmeyi seven” birileri oldu. İzmir’de yaşayan birisi olarak, birden evliliğim nedeniyle küçük bir şehirde yaşamaya başlamam “umudun” ne demek olduğunu bana birden gösterivermişti.  





Bürokrasinin nasıl işlediğini, ülke sorunlarının neler olduğunu, ülkeye hizmet etmeyi, güçleri birleştirmeyi bu dönemler içinde öğrendim. En büyük şansım, bütün bu yaşadıklarımı kaleme alma fırsatım olmasıydı. Yerel bir gazetede her gün bir köşe yazarı olarak yazmaya devam ettim. Umutlarımı, hayallerimi aktaracağım olağanüstü bir ortam yaratabilmiştim. Kaç kişi beni okuyordu, kaç kişi benden etkileniyordu, bunu o dönemlerde anlamak mümkün değildi ama ben okumaya, duymaya ve aktarmaya devam ediyordum. 





Hayallerim kariyer yaşamımım “gelişme” bölümünde başladı. Artık ne yapacağımı biliyordum. Karşıma çıkacak, her zorluğa rağmen ayakta kalabileceğimin farkındaydım. Bu, bir “umut” olabilirdi ya da “varoluş” nedenimi keşfetmenin bir aydınlanmasıydı. Artık nasıl bir yol alacağımı biliyordum ve müthiş bir heyecan dalgasına kapılmıştım. Kendimi durdurmam mümkün değildi. 
Umudun arkasındaki en büyük motivasyonun aslında “heyecan” ve ne yaptığını bilmek olduğunu, kariyer hayatımın gelişme bölümünde böylelikle anlamıştım. Her anım, artık benim için bir maceraya dönüşmüştü. Tanıdığım ve sohbet ettiğim kişileri seçebilme özgürlüğümün olduğunu anladım. Bana katkıda bulunacak kişiler ile daha uzun zaman geçirip, güçlendim, bilgilendim ve rahat hareket edebilmenin ve belki de duygularını açık söyleyerek daha iyi anlaşılmanın püf noktalarını öğrenebildim. 





Gelişme dönemini de isterseniz, ikiye ayırabilirsiniz. Özel hayat ve iş hayatı. Fakat aslında bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Eğer aile hayatınızda mutlu değilseniz, iş hayatınızda başarılı olmazsınız. Mutluluğu kendi içinizde iyi tanımlamanız gerekir. Çünkü, bu herkese göre değişir. Eğer sizi destekleyen bir eşiniz, bir yöneticiniz yok ise, bir dolu sorun ile karşılaşmanız çok doğal. Bunun dengesini kurmak ise, sadece size düşüyor. Eğer algılarınız, sizin umutlarınıza hizmet etmiyor ise zaten yol yakınken yaptığınız her şeyden vazgeçin. Umut ve hedef birbirini tetikleyen iki temel kavramdır. Mutlu bir evlilik istiyorsanız başka, başarılı bir akademik hayat istiyorsanız başka, her ikisini idare etmeye çalışıyorsanız daha başka… Ben galiba, üçüncü seçeneği tercih ettim. Hem kariyer hem de aile huzuru… 


Bu seçeneği tercih ettiğim için de çok mutlu oldum. Çünkü, doğrusunun hep bu olduğuna inandım. Hayatta her zaman iki seçeneğinizin olduğunu unutmamak gerek: Mutlu ve umutlu, yalnız ve mutsuz. Yaşamım süresince, bu ikilemi kendime hiç yaşatmamaya çalıştım. Bunu nasıl mı başardım? Galiba, umutlarımı ve hayallerimin ne olduğunu her zaman çevremdeki kişiler ile paylaştım. Onaylanmasam bile, kabul ve saygı gördüm. Böylelikle, hayatta hem başarılı hem de inançlı biri olabildim. 




Yıllar birden geçiveriyor. Sonuç bölümüne geliveriyorsunuz. Sonuç bölümü de kendi içinde çok çeşitli bölümlere ayrılıyor. Bu dönem ne yazık ki, yaşam ömrünün birden ortasına denk geliyor. Ama bunun için de hiç sıkıntıya düşmemek gerek. Çünkü, insanlar ölürken bile geçmişi yaşamadan gidiveriyorlar. Yapacaktım ama vaktim olmadı diyorlar. Ya da yapamadıkları için başkalarını suçluyorlar. 




Birini suçlamak bana anlamsız geldi her zaman. Tek “suçlunun” hep kendim olduğuna inandım. Bu da beni daha güçlü kıldı. Üstlendim bütün olumsuzlukları, çünkü buna neden olan kişinin “kendim” olduğunu kabul ettim. Ben izin vermiştim, ben kabul etmiştim bütün kararlarımı… İnsanlar kendi kararlarını, kendilerinin verdiklerinden, ne yazık ki habersiz yaşıyorlar. Bunu fark edenler ise, kendi yaşamlarını kontrol edebilme becerisine sahip olabiliyorlar. 





Sizi bağlayan, umutlandıran, heyecanlandıran olayların izini takip edin. Bunlar sizi besleyen, üretken kılan temel özelliklerdir. Umudunuz ve hedefiniz olmadan yaşayamazsınız. Yaşam sürenizi iyi değerlendirin. Sakın “keşke” demeyin. Yaşam bizlere sunulan bir hediye. Bunun kıymetini bilin. Sevgiyle kalın.

 

 

Meltem Onay


01.07.2018

 

 

 


Yorumlar

Yorum Yap

500