Anne Karnından Yönetime, Cinsiyet Rolleri

31 March 2017
Meltem ONAY

Ege Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nden mezun oldu. Adnan Menderes Üniversitesi-İşletme Bölümü’nden doktora unvanını aldı. Celal Bayar Üniversitesi’nde, Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2019 yılında, aynı üniversiteden emekli oldu. Şu anda Onbeş Kasım Kıbrıs Üniversitesi’nde rektör yardımcısı olarak görev yapmaktadır. 2020 yılında, tarıma olan hassasiyeti nedeniyle, Cemre Hareketi: Sürdürülebilir Tarım-Gıda Platformu’nu kurdu. Bu platform aracılığı ile ülkemizde, tarımda dijitalleşme ve döngüsel ekonomi uyumlu kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması konusunda çalışmalarına devam etmektedir.

Anne Karnından Yönetime, Cinsiyet Rolleri

  • 31 March 2017
  • 896 Görüntülenme
  • YORUM

 

Anne Karnından Yönetime, Cinsiyet Rolleri

 

Cinsiyet, Türk Dil Kurumu tarafından “Bireye üreme işinde ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış özelliği” olarak tanımlanmaktadır. Cinsiyet; erillik ve dişilik arasında farklılık gösteren özellikler arasındadır. Bu özellikler biyolojik cinsi, cinse dayalı sosyal yapıları ve cinsiyet kimliğini kapsayabilir. Toplumsal cinsiyet ise, erkek ve kadının biyolojik farklılaşmasına kültürler tarafından yüklenen anlamlar ve değerlerdir.

 

Kültürden kültüre kadın ve erkek kavramları farklı anlamlar kazanmaktadır. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kavramları arasındaki anlam farklılığının neden olduğuna dair ortaya atılan bir çok görüş bulunmaktadır. Evrimsel bakış açısına göre; erkek, kuramsal açıdan çok fazla sayıda kadını onlara genlerini geçirebilecek şekilde gebe bırakma avantajına sahiptir. Ancak kadının her doğuma zaman ve enerji harcaması gerektiği için sınırlı sayıda çocuğa sahip olabilir olması, onun eş seçiminde daha dikkatli olmasını gerekli kılmaktadır. 

Tarihsel olarak konuya baktığımızda, yakın zamanların teknolojik toplumlarına kadar kadınların bedensel güçlerinin az olduğu ve zamanlarının çoğunu hamile olarak geçirmiş oldukları bilinmektedir. 

 

Bu da neredeyse bütün toplumlarda cinsiyetsel iş bölümünün zaten çok eski yıllardan bu yana yaşanmış olduğunu bize göstermektedir. Sosyal öğrenme kuramına göre çocuklar gözlem ve taklit ederek büyürler. Kendi cinsiyet tiplerine uygun davranışsal özellikler gösterirler. Bunun sonucu anne ve babaları, onların ilk örnek modelleridir. Çocukların yaptıkları her davranışı onaylayarak veya cezalandırarak, pekişmesine yardımcı olmaktadırlar.

 

Doğar doğmaz kız ve erkek çocukların farklı renklerde giydirildiğini, farklı türden oyuncaklar alındığını hala görmek mümkündür. Bu tutum ve davranışlar her ailede aslında az ya da çok yaşanan bir durumdur. Çocukları bu şekilde yetiştirmek, onların gelecekte nasıl bireyler olacaklarına dair bizlere dramatik ipuçları sunabilir. Erkek çocuğun arabalarla ya da küplerle oynadığını gören aileler bu davranışı hemen ödüllendirirken; kız çocuklarının bebeklerle oynaması veya dans etmesi desteklenir. Ama hata kaza eğer bu kız çocuklar zıplar ve koşarlarsa, bu aktivitelerin erkekler tarafından yapılan bir hareket olarak algılanması nedeniyle ya cezalandırılırlar ya da eleştirilirler. 

 

Ataerkil toplumlarda, kadınları “annelik ve eş” rolüyle, erkekleri ise “güç ve statü” rolleri ile ilişkilendirmek mümkündür. Hamilelik, doğum, çocuk bakımı gibi aktiviteler kadının belli başlı rolleri arasındadır. Onlardan iş hayatından, çocuk sahibi olduklarında işi terk etmeleri beklenmektedir. Kadın çalışma yaşamından uzak kaldıkça, aslında toplumun diğer alanlarından da uzaklaşmış olmaktadırlar. Çalışma hayatında “kadın dışlandıkça” da; iş gücüne katılımları azalmakta, iş gücü piyasasını terk ederek, ciddi bir ayrımcılığa maruz bırakılmaktadırlar.

 

 

 

 

Mesleki Cinsiyet Ayrımı

 

Pembe Yakalı İşler diye bir grup var, biliyor musunuz? Mavi yakalılara nazaran beden gücüne dayanmayan, daha rahat ve temiz işleri yapanların oluşturduğu bu grup içinde kadınlar rahat etseler de, zamanla ücret ve statü kaybına her geçen gün daha fazla uğramaktadırlar.

Yönetsel pozisyonlara bakıldığında ise zaten “Kadının Adı Yok” denilecek durumda. Kadınların egemen ve çoğunlukta olduğu alanlarda veya daha az kadın yöneticilerin mevcut olduğu sektörlerde bile, ne yazık ki kadınlar üst basamaklara/pozisyonlara gelememektedirler.

Liderlik teorileri içinde bulunan kuramlardan birisi olan “Özellikler Yaklaşımı”na göre; bir lideri diğer kişilerden ayıran özelliklerin boy, kilo, yaş, sağlık, yakışıklılık olduğu düşünülmüştür. Peki böyle bir durumda kadın yakışıklı olamayacaksa bu teoride biz onlara ne diyeceğiz? “Sempatik ve Güzel mi?” Bence pek olmadı...

 

Güncel istatistiklere göre, kadınların yönetsel pozisyonlardaki sayısı artmaya devam etse de, gelişme oranları yavaş, düzensiz ve çeşitli engeller ile doludur. Bu engellerden birisi CAM TAVAN’dır. Bu tavan bir kişinin hiyerarşik yükselişinin önündeki bir engeldir. Bu engel yabancı ülkelerde azınlıklara karşı yapılırken, pek çok gelişmekte olan ülkede kadınlara yönelik daha fazla yapılmaktadır. Üst yönetim pozisyonlarında kadınların azlığı ve erkek egemen bir yapının mevcudiyetini, beş nedene bağlamak mümkün olabilmektedir:

 

1) Kadının tarih içindeki kalıplaşmış konumu

2) Kadınların erkek iş arkadaşlarıyla gayri-resmi iletişim kurmakta güçlük çekmeleri

3) Ulaştıkları yöneticilik makamlarının tümünü yönetme imkanının tanınmaması

4) Kariyer ve iş tanımlarının erkek değerleri ile erkek ihtiyaçlarına uygun bir şekilde tanımlanmış olması

5) Erkeklerin kadınlarla birlikte çalışmaktan memnun olmamaları

Sonuç olarak denilebilir ki, yöneticilik “erkek işidir”! 

 

Kraliçe Arı Sendromu

 

Kadın yöneticilerin zamanla iş ortamındaki davranışlarını değiştirerek erkek yöneticilerin davranış kalıplarına yaklaşması ve diğer kadın yöneticilere erkek yöneticilerinkine benzer tepki göstermeleri durumudur. Bu gerçekten inanılmayacak derecede üzücü bir durumdur. Çünkü “usta-çırak” ilişkisine inanan birisi olarak, benden sonra gelecek olan her kim olursa olsun, onun benden çok daha bilgili olması için elimden geleni yapan ve sonra da “haydi sıra sende” diyebilen birisi olarak bu düşünceye sahip kadınların günümüzde azalmış olabileceğini hayal ediyorum. 

 

Kadınların kariyer gelişimlerinde bu ve benzeri engeller günümüzde, birbiri ile sarmalanmış bir durumdadır. Bir yandan erkek yöneticiler tarafından konulan engellerin (tarafsızlık ilkesi, cinsiyet körlüğü, kadınlarla kurulan iletişim zorlukları); kadın yöneticiler tarafından konulan engeller (çok boyutlu kıyaslama, çok boyutlu kıskançlık) ve kişinin kendi kendine koyduğu engeller (mesela cinsiyet rollerine ilişkin tutumlar, toplumsal değerleri sorgulamadan içselleştirmek vb.) muhakkak aşılması gerekli olan konulardır. 

Türkiye’de kadın yöneticilerin ortak özellikleri konusunda yapılan araştırmalara bakıldığında oldukça ilginç bulgulara rastlamak mümkündür. Çünkü “Kadın Yöneticiler” halen ön plana çıkmaktan fazlasıyla çekinmektedirler ve kendilerini feminist olarak asla tanımlamamaktadırlar. 

 

Diğer yandan ise güçlü karaktere sahip ve yüksek motivasyonlu kadınlar, her geçen gün yüksek görevlere gelmek için çaba göstermektedir. Bütün bu tezat görülecek açıklamalar ışığında; kadınların yönetim alanlarında daha fazla görünmelerini sağlamaya yönelik gelecek planları yapmak faydalı olacaktır. Çünkü, ülkemizin doğusu-batısı, kuzeyi-güneyi, deniz kenarı, kara toprakları, şehri-kasabası ile farklı mozaik yapısına sahip kişilerden oluşmaktadır. Bir tarafta doğru kabul edilen, diğer tarafta yanlış kabul görülebilmektedir. Böyle olunca da kadının gelişmişliğini etkileyecek bahsetmiş olduğum beş boyut konuyu özetlememizde bizlere güzel bir yol haritası sunacaktır. 

 

Kadınlar mutlaka eğitilmelidir. Sağlık, siyaset ve kamu yaşamına katılmaları konusunda öncelik verilmelidir. Kadınların rol ve sorumluluklarına ilişkin oluşturulan kalıplar ve ön yargılar ile mücadele edilmelidir. Kız ve erkek çocuklar eşit şekillerde yetiştirilmeli ve onlara eşit fırsatlar yaratılmalıdır.

 

Meltem Onay

 

 

12.04.2017


Yorumlar

Yorum Yap

500