Melis Barçın, 1983 İzmir doğumludur. İngiliz Dili ve Edebiyatı'ndan mezun olduktan sonra, eğitimine Roma'da devam etmiştir. Çocukluğundan bu yana peşini bırakmayan hayal dünyası sayesinde yazmaya aşık bir blogger ve iki çocuk annesidir.
Aynalama Yöntemi
Çocuklarımıza ayna olmak, ebeveyn olarak en çok takıldığımız, belki de en beceremediğimiz şeylerden biri galiba. Ayna olmak nedir? Çocuğunun duygularını dile getirmek, onun ne hissettiğini söylemek diyebiliriz kısaca. Manipülasyon yok, övgü yok, “ama”lar yok... Sadece onun duyguları var. Söylerken ne kadar basit gelse de, iş bunu uygulamaya gelince bu basit iş bir o kadar zorlaşıyor biz büyükler için.
İki sene önce bir oyun terapistiyle görüşürken, çocuğumuza aynalama yöntemini kullanarak onun kendini, duygularını tanımasına nasıl yardımcı olabileceğimizi öğrenmiştim. Diyelim ki, oyuncağını arkadaşı almış, bağırıyor. Belki de avaz avaz ağlıyor.
Burada klasik yöntem nedir? Hemen yanına gidip “Ama oyuncaklar sırayla oynanır biliyorsun. Şimdi biraz o oynasın bakalım.” gibi cümlelerle çocuğumuza doğruyu öğretme çabasına gireriz. Oysa, aynalama yöntemi size sadece şunu önerir: “Arkadaşın oyuncağını aldığı için kızgınsın. Seni anlıyorum.” Başka hiçbir şey eklemeden, açıklamaya girmeden çocuğa yaşadığı hissiyatı aynalamaktır. Yaşadığını bir alt yazı gibi dillendirmektir. Nasıl da basit değil mi? Gelin görün ki, büyütülme şekillerimiz, çevresel faktörler, o anki ruh halimiz bizi çocuğa ne hissettiğini söylemekten çok, başka bir sürü açıklamaya zorlar. Açıkladıkça anlaşılıyoruz gibi hissederiz. Oysa ki, ruhsal anlamda çocuğa faydalı olmanın yolu sadece ne hissettiğini söylemekten geçer.
Duygularını tanıtıp, anlamasını sağlamak bizim görevimizken, birçok zaman kendimizi çocuğumuzu manipüle ederken buluruz. Bir şeye sinirlendiğinde “Sinirlenmene gerek yok.” , “Bunun için ağlanmaz.” , “Ne gerek var şimdi üzülmenin.” gibi söylemlerle aslında onun duygularını küçümsediğimizi veya yapması gereken şeyi dayattığımızın farkında değiliz. Sanıyoruz ki, bu açıklama onu susturacak, rahatlatacak. Ne hissedilmesi gerektiğini ya da gerekmediğini söyleyerek ona olması gerekeni öğretmeye çalışıyoruz. Halbuki biri bize, biz üzgünken gelip “Aman ne gerek var üzülmene.” dediğinde içten içe sinirlenmez miyiz? Bir konuda ne hissedip hissetmeyeceğimize karar verilmesi bizi öfkelendirmez mi ? Anlaşıldığımızı hissettiğimizde çözülmez miyiz? İçimiz rahatlamaz mı? Öte yandan, büyüme çağındaki çocukların en büyük sorunu anlaşılmamak değil midir?
Etkili anne-baba olabilmek için ilk önce anlamalıyız. Durumun zorluğunu, güçlüğü anlayarak davranmalıyız. Ona sadece hayatı göstermeliyiz. Duyguları göstermeliyiz. Bir şey öğretmekten, sınırlar çizip ne yapması gerektiğini söylemekten çok, ona onu anladığımızı söylemeliyiz ve çocuğumuza ayna olmalıyız. Kendi doğrularımızı değil, sadece gerçeği gösteren bir ayna…
Melis Barçın
11.12.2016