Avluların İlk Çağ’dan Sanayi Devrimi’ne Değişimi

30 June 2016
Lâl DALAY

Lâl Dalay, 11 Eylül 1996 yılında İzmir’de dünyaya geldi. 2014 yılında Tevfik Fikret Anadolu Lisesi’nin bitirdi, lise döneminde Fransızca ve İngilizce eğitimi aldı. 2019 yılında İzmir Ekonomi Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nü birincilik ile bitiren Lâl Dalay, şu anda yüksek lisans eğitimine İstanbul Teknik Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü’nde devam etmektedir.

Avluların İlk Çağ’dan Sanayi Devrimi’ne Değişimi

  • 30 June 2016
  • 1204 Görüntülenme
  • YORUM


Avluların İlk Çağ’dan Sanayi Devrimi’ne Değişimi


Avlular, ilk çağlardan bu yana, yaşam alanlarımızın içinde yer alan mimarî öğelerdir. Yapı içinde avlular oluşturarak, içeride yaşayanların dışarıdan bağımsız olarak rahatça açık havadan faydalanabileceği alanlar tasarlanmıştır. Tabii şehirleşme öncesinde kullanımı, sonrasında amacı ve şekli açısından pek çok değişik göstermiştir. 



İlk örneklerine bakacak olursak; iklimin yapıların şekli üzerindeki etkisinin oldukça büyük olduğunu net bir şekilde görebiliriz. İlk konutlaşma örnekleri daha çok günü geçirme amacıyla çalı çırpı ile yapılmış geçici sığınaklardır, bu sebeple oldukça küçük ve dayanıksız şekilleri vardır ve avlu denebilecek bir orta açık alana sahip değillerdir.






Bir sonraki döneme baktığımızda kalıcı olmayan yapılardan biraz daha uzun süre dayanabilecek konutlaşmalara dönüştüğünü ve avlu merkezli yerleşimin başladığını görürüz. Bu dönemdeki toplumlar topladıklarını biriktirmeye başlamışlardır ve bu sebeple iç alanlar bölünmeye başlamıştır. Aynı zamanda, beraber yaşadıkları insan sayısı da arttığı için konutlar büyümüş ve daha sağlam yapılar haline gelmiştir. Yerleşim biçimine bakacak olursak; dairesel bir planın ortasında bulunan bir avlu oluştuğunu gözlemliyoruz ve bu avlunun çevresine depo, mutfak, yatak odası yerleştirilmiştir. 


Bu konutların en belirgin özelliklerinden biri de dışarıya açılan hiç pencerelerinin olmamasıdır. İnsanlar kendilerini koruma altında almak için evlere sadece orta avlu bölümünden ışık ve hava girişi sağlamışlardır. 



Bu yarı kalıcı konutların oluştuğu dönemde karşımıza çıkan bir başka değişik yapı biçimi de Çin’de bulunan toprağın altına gömülü evlerdir. Bu yapılara merdiven yardımı ile iniliyordu ve çevreden tam koruma sağlamak için toprağın altında konumlanıyorlardı. Yine tek ışık ve hava aldıkları yer avlu açıklığıydı.






Çağın sonlarına doğru Avrupa mimarisinde ilk çift katlı evlerin oluşumuna şahit oluyoruz. Fakat bu sefer bölgenin hava koşullarının yağmurlu ve soğuk olması sebebiyle avlu, iki evin arasında bahçe benzeri bir alana dönüşüyordu.

Bir sonraki, “Oryantal” olarak adlandırılan, dönemde ise şehirleşme başlıyor ve farklı şehirlerde farklı avlu biçimleri gözlemlemeye başlıyoruz. Hepsinin avlularının ortak özelliği ise merkeze konumlandırılmış olması ve büyük önem taşıması.;

Mezopotamya'da, planın ve şehirlerin savunmaya dayanan organizasyonunu görüyoruz. Şehir, savunmayı sağlayabilmek amacıyla yüksek duvarlarla çevrili ve içeride bulunan evler avlu merkezlidir ve dışarıya bakan pencereleri bulunmamaktadır. Eğer ev iki katlı ise her iki kat da avluya bakacak şekilde tasarlanmıştır.





Hindistan'da avluların varlığının tek nedeni koruma değildir, bu duruma iklimin de büyük etkisi vardır. Çok sıcak ve nemli hava şartlarından dolayı açık alanlar büyük önem taşır ve ailenin günü geçirdiği alanlar halini alırlar.

Aynı zamanda, Yunanlar ve Romalılarda da avluların önemini görüyoruz. Bu şehirlerde avluya farklı bir yorum katılmış ve “Peristyle” diye isimlendirilmiş sütunlarla çevrili alanlar halini almıştır. Bu avlu odaları daha iyi yalıtım için güneye doğru konumlandırılmıştır.

İslami kent evleri, mahremiyet açısından Mezopotamya evlerine çok benzerler. Fakat bu evlerde iki bölüm vardır ve bu sebeple haremlik ve selamlık olarak avlular da ikiye ayrılır. Roma örneklerine benzer şekilde avlularda süs havuzları ve ağaçlar da kullanılır.





Orta Avrupa mimarisine baktığımızda avluların ortadan kalktığını görmekteyiz. Soğuk hava şartları sebebiyle bu kadar fazla açık alana ihtiyaç kalmamış ve insanlar gün ışığı ve havalandırma ihtiyaçlarını pencere yardımı ile sağlamıştır.


Batıdaki konutlarda ise avlunun dönüşünü görüyoruz. Çalışma odası veya yemek odası, Rönesans çağlarında zemin kattaki bahçeye bakıyordu. Bu yerleşimde avlu; yer ve amaca göre değişmiş ve eski merkezi konumunu kaybetmiştir.


Avlular en büyük değişimini ise sanayi devrimi çağında, şehirde yaşayan insan sayısının çok artması ile yaşamıştır. Mimarilerde daha çok insana alan sağlama kaygısı ile başta avlular küçülmüş ve sonra da sadece hava boşluğu şeklinde, apartmanların yanlarındaki şaftlara çevrilmiştir.





Kısaca avlular her çağda sağlıklı bir hava döngüsü ve gün ışığı sağlamak, kimi zaman ise korunaklı açık alanlar yaratmak amacı ile kullanılmıştır. Bazı dönemlerde iklim sebebiyle yok olmaya yaklaşsa da şekil ve konum değiştirerek varlığını sürdürmüştür ve günümüzde hala iç mekânlarımızda yer alan mimarî bir öğedir.

Lâl DALAY

01.05.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500