Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.
Tebrikler! İz Bıraktınız
Geçtiğimiz yazılarda internetin kuruluşundan, çalışma yapısından çok bahsettik. Türkiye’de kullanılmaya başlandığı 90’lı yılları görenler bilirler, ortada sadece sabit sayfalar vardı. Yani 20’li yaşlarda olanlara çok garip gelecektir; bir siteyi açtığınızda sizi adınızla bile karşılayamazdı. Yorum yazmak büyük gelişmeydi. Yazıların arasında 1-2 tane görsel bulursanız, o site çok kaliteliydi. Bir sayfayı 1 dakikada görebilirseniz, sayfa normal hızla açılıyor demekti.
Şimdi ise kullanıcı, 5 saniyeden daha geç açılan bir siteyi açmaktan vazgeçiyor. Yazılar bizi çok sıkıyor. Önce resimlerine bakıyoruz, sonra yazılar okunuyor. (Hatta sadece resim, fotoğraf yayınlamak için siteler oluştu.) Yorum yazmazsak ölürüz zaten. Bir site bizi tanımıyorsa, garip geliyor. Adınızı söylemeli, üye olmanıza izin vermeli, her dakika rahatsız etmese de kendisindeki değişiklikleri haber vermeli. (Hatta son dönemde değişiklikleri cep telefonumuzdan bile bilgi vermeli.)
Bu değişim aslında başka sosyolojik sorunlar ve avantajlarla birleşince dünyayı, farklı bir boyuta götürdü. İnternet, insanlarla iletişim kurmaya başladı. Tek taraflı iletişim, çift taraflıya dönüşünce, derdimize derman oldu. Sadece bir şeyler söyleyen internet, bizi tanıyan, bizimle iletişim kuran, cevap veren, sadece yazmayan aynı zamanda bir şeyler gösteren, durumumuza uygun şarkılar dinleten, istediğimiz veya aradığımız ürünlerin reklamlarını izleten, istediğimiz zaman gerekli olduğu anda orada olan, bizi bekletmeyen bir arkadaşa dönüştü.
Şimdilerde “İnternet asosyal hâle getiriyor.” diye bir geyik var ya, aslında zaten yalnızdık, internet bizi bizim gibilerle bir araya getirdi. Artık yalnız değildik. En azından internet vardı. Ayrıca interneti kullanan, dünyadaki bizim gibi HERKES ile de bir araya geldik. (Burada bir parantez açmak lazım. Yalnızlaştık diyenlerin tek argümanı, (Eğer samimi ve objektif bakarlarsa kendileri de fark edecekler.) yalnız yapabildikleri şeylerden vazgeçmeleri. Dikkat edin, hep birlikte yapılan, yaptıkları hiçbir şeyden vazgeçmediler. Kabul edin, internet yüzünden neyden vazgeçtiniz; “Eskiden kitap okurduk.”, “Eskiden konuşurduk.”, “Eskiden tartışırdık.”, vb. bu argümanların hepsi tek kişilik argümanlar. Samimi olanlar için, aslında anlamı şu; “Eskiden BEN kitap okurdum. Sen de okumak zorunda kalırdın.”, “Eskiden BEN konuşurdum. Sen de dinlemek zorunda kalırdın.”, “Eskiden BEN söylerdim. Ciddi ciddi kavga edebilirdik, kavgadan kaçamazdın.” lütfen birbirimizi kandırmayalım. İnsanlar artık sizi dinlemek zorunda olmadığı, sizinle tartışmak zorunda olmadığı, sizin gibi asosyal olmadığı, sadece farklı bir iletişim tekniği kullandığı için onlara kızamazsınız.)
Sıkıntı aslında böyle başladı. İnternet öncesindeki asosyal hâlimiz bazı defolarımızı kapatıyormuş. Siz eğitimliydiniz, kitaplarınızı okuyordunuz, televizyonda istediğiniz kanalları istediğiniz belgeselleri izliyordunuz, tiyatroya, sinemaya gidiyordunuz, kültürünüzü arttırıyordunuz ve kısıtlı çevrenizle (hatta sadece kendinizle) mutluydunuz. İnternet hayatınıza girince siz de orada olmak istediniz, benzerlerinizi sevdiniz, takip ettiniz, takip edildiniz, daha da mutlu oldunuz. Ama sizin gibi milyarlarca insan da bu iletişime dâhil oldu.
İşin acı tarafı; yıllardır önemsemediğiniz, görmediğiniz, duymadığınız bir kitleydi. Toplum içinde nasıl davranacağını bilmeyen kitle topluma dâhil olmadığı sürece sorun olmuyordu ama şimdi elindeki küçük kutudan bile anında topluma dâhil olabiliyordu. Topluluk içinde konuşmayı, yorum yapmayı, seslenmeyi, cevap vermeyi, empati kurmayı, anlatmayı bilmeyen, kendini geliştirmenin yolunu görmemiş bu kitle sizlerin istediğinden farklı bir şey istemiyordu. Sadece kendini ifade etmek. Güzel Türkçemizde, bu durumu anlatan çok güzel bir deyim vardır; “züccaciye dükkanına giren fil”. Siz nasıl kendinizi ifade etmek istiyorsanız, herkes de kendini ifade etmek istiyor. Bunu nasıl yapacağını bilmeyen kitle için de, giderek kolaylaşan yöntem hayata iz bırakmanın tek yolu oluyor. Doğru-yanlış, iyi-kötü ama bir şekilde iz bırakılıyor. Siz nasıl iz bırakıyorsanız, herkes de bir iz bırakmaya çalışıyor.
“O saçma yorumları kim yapıyor?”,
“Biz ne zaman böyle olduk?”,
“Basit bir yoruma bile neden küfür ediliyor?”,
“Yanlış koltuğa oturan izleyici doğru yere geçmesi istenince, neden tiyatronun puanını düşürüyor?”,
“Bu bilgi yanlış. Neden ısrarla yazılıyor?”,
“Bu kadar insan neden benim mesajıma, hem de kötü yorum yazıyor? İlk kez bir mesajı mı okuyorlar?”
Sorularının cevabı işte bu. Hiç kimse asosyal olmadı. Kimsede asosyal bir linç kültürü gelişmedi. Herkes zaten böyleydi. Bu değerlendirmeniz, sadece sizlerin toplumdan uzak, dünyadan bihaber, internetin (ve yeni uygulamaların) özelliklerini öğrenmemiş, dünyaya faydasız geçmişinizin bir tezahürü. Bu yorumları yaparak ancak kendinizi kandırmaya çalışırsınız ki kültürlü tanımlamanızda samimiyseniz kendinizi de kandıramazsınız, çevreniz zaten kanmayacak. Sadece biraz fazla kibarlar. (Hatta bu kadar basit bir doğruyu bile söyleyemedikleri için, sizi düzeltecek kadar sizi sevmediklerini bile düşünebiliriz.)
Dünya internetle değişiyor ve bu değişimin en kötü noktası herkesi kitleler hâlinde (herhangi bir eğitim vermeden, değerlendirmeye tabi tutmadan, elemeden) dâhil etmesi. Bu kitleler de, dünyaya iz bırakmaya çalışıyorlar, aynı sizin gibi. Tek farkı, bunun DOĞRU yolunu bilmiyorlar. Yoksa size karşı bir şey olduğu paranoyasına gerek yok.
Peki ne yapılabilir? Açıkcası yapacak pek fazla bir şey yok. Yeni nesiller daha bilgili olarak başlıyor ve sadece yeni nesillerin “İYİ” insan olmayı öğrenecekleri bir eğitim almaları için aile iseniz, sivil toplum kuruluşlarında iseniz, eğitim sektöründe iseniz, bir şeyler yapabilir ve sistemin ileride daha doğru çalışmasını sağlayabilirsiniz. Peki var olan yapı ne olacak? Ana yollar; sanal dünyanın cezalandırılan bir yapı olmadığı hatasını ortadan kaldıracak hukuk sistemine güvenmek veya göz ardı edip hayatını sürdürmek. Bunlar da gayet kullanılabilir. Ancak önemli olan şu; artık yanlış teşhisi ve geyiği bırakın. Bunu başlatan da sizsiniz ve çözümünde yer almazsanız çok zor olacak.
Selamlar, saygılar...
Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT
K. Ulaş BİRANT
03.07.2017