Sınavlar da Bittiğine Göre... Hangi Üniversite?

31 August 2018
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

Sınavlar da Bittiğine Göre... Hangi Üniversite?

  • 31 August 2018
  • 1260 Görüntülenme
  • YORUM


Sınavlar da Bittiğine Göre... Hangi Üniversite?





Herkesin üniversiteye girmeye çalıştığı, üniversite seçmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda, meslek seçimi mantığınızın yanlışlığına dair bir şeyler karalamıştım. Zaten iş olarak bakıyorsanız, değişimin hızına yetişemeyeceğiniz gibi... İş değil de, GERÇEKTEN meslek seçmekten bahsediyorsanız da, bunu GERÇEKTEN istemenizin ne kadar önemli olduğundan...

Bu ay farklı bir yönden bakalım...

Çok güzel örnekler ile kuşak farkını net ortaya koyan bir tartışmadır aslında; “Bugün önde olanlar bunu okulda okuyarak mı yaptılar?” 

Genç neslin bu sloganına karşılık gelen “yaşlı” sloganı ise genellikle şu olur; “Okumayıp da ne yapacaksın? Serseri mi olacaksın?” Aslında bu cümleleri karşılaştırdığımızda bile mantıksız düşünenin, bu tartışmada dersini çalışmayanın yaşlılar olduğunu görebiliyoruz ama yine de cümle bazında değil de, gelişim üzerinden tartışmaya çalışalım...

Eğitim üzerine çok güzel özlü sözler bilinir. Bunları anlamaya çalıştığımızda bile bulunduğumuz noktadan birkaç adım ileriye gideceğimiz garantidir... 





Örneğin; “Eğitim bir hak mıdır? Görev midir?” ikilemi. 


Bireyi toplumun bir parçası ve birlikte gelişimin en değerli ögesi olarak düşündüğümüzde, bireyin eğitimini alması ve potansiyelini topluma en yararlı olacak şekilde gerçeğe dönüştürmesi, bireyin topluma karşı önemli bir görevi olarak kabul edilmelidir. Ayrıca toplumun bireye karşı görevlerine baktığımızda ise her ögesine eşit şartları ve fırsatları sunması açısından, bireyin eğitimini alması hakkı ortaya çıkar ki, bu hakkı reddetmeyi de edinilen bu hakkın en değerli yan ürünlerinden birisi olarak kabul etmeliyiz. Elbette burada eğitimi reddeden bireyin potansiyelini tam olarak gerçekleyememesine bağlı olarak toplumuna karşı görevini yerine getirememesi durumu oluşur ki, zaten ikilemin en değerli tartışma noktalarından birisi bu şekilde oluşur.





Eğitimin (en azından bilinen ve yoğun karşılaşılan eğitim süreçlerinin) yaratıcılığı öldürdüğüne dair çok fazla örnekle karşılaşılır. Birçok çalışma, insanın doğumuyla başlayan süreçte giderek yaratıcılığını arttırdığını, daha fazla yenilikler düşünebildiğini, olmazları tartışabildiğini (ve oldurabildiğini) ancak aldığı eğitim sırasında her yıl yaratıcı becerilerinin düştüğünü, kalıplara daha fazla girdiğini ve sıradanlaştığını gösteriyor. Bu nedenle alınan bir “klasik” eğitim, kişinin yaratıcı becerilerini (en azından yaratıcı “cesaretini”) öldürmese de, törpülüyor.





Newton’a bir zaman sorarlar; “Bu kadar büyük gelişmelere nasıl imza attınız? Bu değerli fikirleri nasıl buldunuz? Bu kadar ileriyi nasıl gördünüz?” Newton’un cevabı tam bir ders niteliğindedir; “Ben de devlerin omuzlarına basıyorum.” Döneminin (hatta içinde bulunduğu durumu ve altyapı yetersizliklerini düşünürsek belki de bilim dünyasının) en değerli çalışmalarından bazılarına imza atan bu bilim insanı, yaptığı tüm çalışmaları, tüm yaratıcılığını, tüm ileri görüşünü bir tarafa bırakarak, aldığı eğitimi yüceltir, bu sözüyle... Dünyadaki gelişmeleri ne kadar öğrenirse, kendisinden önce hazırlanmış altyapıya ne kadar hakim olursa, çalışmalarının öncüllerini ne kadar bilirse, yaratıcılığının o kadar gelişeceğini (ve geliştiğini) savunmuştur, gelecekteki varislerinin aksine.  






Peki, son dönemin trend belirleyenleri, belki de geleceğin de ötesini görenlerinin eğitimleri ne? Günümüzü oluşturan tuğlalardan belki de ilkini koyan Bill Gates’in ailesi tarafından kendisine uygun görülen avukatlık eğitimini reddettiğini, okulu bitiremeden ayrıldığını ve arkadaşlarıyla birlikte DOS’u (günümüzdeki Windows’un atası kabul edilir.) geliştirerek IBM’e kafa tuttuğunu, Microsoft’u kurduğunu bilirsiniz. Veya bugünü şekillendiren, son trend belirleyicimiz Steve Jobs’ın üniversite eğitimini bir türlü kabullenemediğini ve sonunda Atari’de işe girerek, arkadaşlarıyla Apple’ı kuran yola çıktığını duymuşsunuzdur... Dünya tarihinin en değerli matematikçilerinden Gauss’un bir dönem okul ile başının belada olduğu her yerde konuşulur. En güzel örneklerdendir; Eğitimleri reddederek, yaratıcılıklarını öne çıkararak dünyada gelişimin yönünü belirleyenler.


Peki nereye geleceğiz?


Eğer yaratıcılığı; bilgisizliğe dayanan sürekli ve kontrolsüz denemeler olarak tanımlayacak olursak (ki okulu reddedenlerin büyük çoğunluğunda kontrollü denemeler ile devlerin omuzlarına basma çabasını ne yazık ki göremiyoruz...) gerçekten okul size göre değil. Çünkü okul; aynı şeyleri tekrar tekrar denemenizi ve dolayısıyla çok değerli enerjinizi, yeni fikir kapasitenizi, heyecanınızı öldürmenizi engellemeye çalışacak. Çünkü okul, çok denemenizi değil, doğru denemenizi sağlayacak. Çünkü okul, binlerce yılda, tüm toplumca enerji harcayarak, deneyerek bulabildiklerimizi, hızla özümsemenizi sağlayacak.

Ama okul size yapılamayacakları da söyleyecek. Denememenizi de dikte etmeye çalışacak. Bazen bulduklarımızı gereksiz özetleyerek kısaltacak ve size kısa yollar söyleyecek. O kısa yolun size neler kaybettireceğini söylemeyecek... Ama okul sizi bulunabilecek her şeyin bulunduğuna sizi ikna etmeye çalışacak. (Kime ait olduğu konusunda ciddi şüpheler barındıran, 1900’lerin başında, toplumdaki genel bakışı ifade eden “İcat edilebilecek her şey icat edildi.” sözünü mutlaka hatırlamak gerekir.)

Bu durumda belki de ne eğitimi reddederek üstün başarılara ulaşan milyonlarca kişi arasındaki birkaç kişiyi takip etmek, ne de herkesi aynı kalıba sokmaya çalışan bir okulu takip etmek doğru... Hele ki, eğitime ve bilgiye ulaşmanın bu kadar kolaylaştığı bir ortamda, yaratıcılığının seviyesini belirleyerek, ihtiyacın olan bilgiye gitmek. Ama bu bilgiye üretmek için gitmek, emekten kaçmak için gitmemek. 





Aslında eğitimin temelinde bulunması gereken bir sözü bu kadar değerli bir bilim insanı olmasa da, tüm dünya tarafından bilinmese de, büyük bir edebiyatçı yazmış, hepimizin aklında yer etmiş bir usta hayata geçirmemiş midir? 


“Okul sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur. ” (Rıfat ILGAZ – Münir ÖZKUL (Mahmut Hoca) )

Selamlar, Saygılar... 

K. Ulaş BİRANT

01.09.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500