İzmir’in Trafik Sorunu

28 February 2018
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

İzmir’in Trafik Sorunu

  • 28 February 2018
  • 1065 Görüntülenme
  • YORUM


İzmir’in Trafik Sorunu





Çok ahkâm kesmenin de bir sınırı olmalı aslında... Bilir bilmez her konuda da ahkam kesilmemeli. Ancak madem İzmir’de yaşıyorum, madem ki bu derginin adı Ege Life, öyleyse İzmir’de yaşadığım ve İzmir’de okuduğum, duyduğum, yaşadığım bir konuyu da yazabilirim sanırım? Hem de teknoloji ile çok yakın olmasa da...


Son dönemde İzmir’in sokaklarında, İzmir’de, İzmir medyasında ve sosyal medyasında en çok satan konu; “İzmir’de trafik sorunu...” “Trafik olmayan kente trafik getirdiler” den, “Ne yapacağız bu benzin fiyatları ile”ye, “İzban’a gizli zam”a, “Otobüs gelmiyor ki”ye kadar çok değişik alt başlıklar altında okuduğumuz, konuştuğumuz bir konu... 


Elbette inşaat mühendisi değilim, elbette şehir planlamacı veya bu alanda çalışmalar yapmış bir uzman değilim, bu konuda “Her Türk’ün, her şeyi mükemmel bilmesi” kuralı dışında bir bilgiye de sahip değilim. Fakat mühendisliğin “etrafı inceleme”, “bilgi toplama”, “uzmanları okuma” ve “yorumlama” özellikleri dışında bir bilgim olmadığını baştan kabul edelim. Sonrasında bakalım, benim gözümden, İzmir trafiğinde neler oluyor?






Ciddi bir tıkanıklığı herkes görüyor. Ben de en azından kendi güzergâhımda karşılaşıyorum. Örneğin; Gaziemir’den Bornova yönüne çevre yolundan giderken, Buca çıkışlarından sonra ciddi bir sıkışma yaşıyoruz. 3 şeritten 2 şeride düşerken mutlaka bir sıkışıklık olacaktır tahmin ediyorum. Ancak sanırım yolu tasarlayanlar emniyet şeridinin de aynı yoğunlukta kullanılacağını, yani 4 şeritten 2 şeride düşüleceğini düşünmemişlerdir. Veya Bornova yönüne gideceklerin, trafiği durdurmak pahasına son ana kadar daha hafif şeritten gidip son anda doğru şeride direksiyon kıracaklarını düşünmemişlerdir. Bu sırada tüm trafiğin akordiyon gibi durup sonra tekrar hareket etmesinin ne kadar zaman kaybettireceğine inanamazsınız. 


Bu trafikte, neredeyse her yerde denk geldiğim, yolda mesaj yazanlar var bir de... Telefonla konuşmak bile trafiği (dikkat dağınıklığı) yavaşlatıyorken, trafikte mesaj yazmayı, hatta mesajlaşmayı kim çıkarttı? Yolun ortasında duran ve birden tekrar gaza basanların büyük bir çoğunluğunun trafikten şikayetçi olduğuna eminim. (Belki de “Trafik çok yoğun” yazmak için trafiği mahvediyordur?)


Bir de tramvay gerçeği var. Özellikle Konak tarafındaki yoğunluğun ana sebebinin bir inşaat olduğuna hepimiz eminiz. Mutlaka trafikte aynı anda bulunan otobüs, tramvay ve inşaat şeritlerinden, inşaat ve otobüs şeritlerinin süreç sonunda ortadan kalkacak olmasının trafiği rahatlatması bekleniyor. Ancak trafiği zaten karıştıran bu kadar fazlalığın yanında, park etmemesi gereken yerde park edenler, 4 şeritlik yolu 1 şeride düşerecek kadar fütursuzca duraklayanlar, duraklara otobüslerin girmesini engelleyecek parkları (haydi beklemeler diyelim?) yapanlar, yolun ortasında birden durup mal indirenler veya iki adım öteye park edebilecekken, dönüşü kapatacak şekilde park edenler de bu yoğunluğu oluşturan asıl nedenler değil mi? Mesela burada Konak tramvayının en zorlu noktalarından birisi olan Konak’tan geçiş sürecini daha sancılı hale getirenin Konak Tüneli olmadığını kim söyleyebilir? Büyük rahatlık dediğimiz; “Konak’a gitmek için Konak, İkiçeşmelik, Alsancak, Çankaya, Basmane yönlerinden birisini kullanmak zorunda kalıyorduk, şimdi doğrudan Konak’a inebiliyoruz” diyenler, beş ayrı yoldan gelen akışın tek noktaya yüklenmesinin bu cümledeki “Gizli” özne olduğunu göremiyorlar mı? Yoksa görmek mi istemiyorlar?


Ancak benim en çok dikkatimi çeken, İzmir’imize yaşanan göç... Son 1 yıl içinde 300.000 kişinin geldiği düşünülüyor. Özellikle çevrenize baktığınızda büyük çoğunluğu orta veya yüksek gelir grubundan olan, İstanbul’dan gelen, toplu taşıma kullanmayı sevmeyen, çok kısa mesafede bile araba kullanan, istediği yerde park eden, şerit, sinyal gibi trafiğin olmazsa olmazlarını kullanamayan, İzmir’in güzel havasını ve manzarasını görmek için 2 şeridin ortasından yavaş yavaş gitme hakkını kendisinde gören bir kitle eklendi İzmir trafiğine... Elimizde buna benzer bir kitlenin zaten olduğunu düşünürsek sayıları ikiye katlandı. Bir de şehirde yaşamayı öğrenmek zorunda kalan kitleyi de cesaretlendirdiklerini düşünürsek, etkileri düşündüğümüzden de kötü. Elbette, bu kadar yoğun bir katılıma hazır olmayan toplu taşıma altyapısının da bu kitleye çok güçlü bir mazeret sağladığı da net.


Peki, bu konu nereden geldi? Elbette kendi sorunumu, sizin de yaşadığınız bir sorun olduğundan hareketle tanımlamak istedim. Fakat konuya teknoloji yönünden de bakabiliriz veya bakmalıyız diye düşünüyorum...





Örneğin internette, sosyal medyada kısa bir gezinti yaptığınızda, biraz önce otobüs durağına park ettiği için trafiği mahveden kişiyi “Trafik neden kötü” yazarken, biraz önce otobüse makas atan kişiyi “Tramvay neden var” yazarken, kocaman arabasıyla Alsancak’a girmeyi düşünmesi gereken, en azından Alsancak çevresindeki parklara park etmesi gerekirken ara sokaklardan tam evin önüne kadar gitmeye çalışan kişiyi “Alsancak da bozuldu” yazarken görebiliyorsunuz. İşin daha ilginç tarafı, eğitim ve kültür seviyesi düşükken böyle anlamsız çıkarımlar yapmayı biraz daha kabul edilebilir görürken, bu yorumları “eğitimli”lerin ve “kültürlü(?)”lerin de desteklemeleri, hatta bu linç sistemini daha da beslemeleri. Öyle olmasa, “10 dakika otobüsle gideceğime 15 dakika bisikletle gidiyorum, arabaya hiç gerek yok.” dediğim dostlarım, “Haklısın” deyip yine de trafiğe arabayla girmeye çalışmazlardı? (Bu arada Bisim fikrine bir kez daha teşekkürler... Yurt dışında yoğun kullanıldığını görmüştüm, tam gördüğüm gibi kullanılmasa da bu fırsatın sağlanması bile faydalı...) 


Önceki yazılarımı okuyanlar hatırlar; internet kullanımını yüceltirim ve faydalı kullanımı çok önemserim. Artık İzmir’in daha “şehir” olmaya çalıştığı bir ortamda, internetten otobüsün geleceği saati, vapurun kalkacağı saati, bulunduğunuz bölgeye gelen yoldaki yoğunluğu görebiliyorken, hâlâ durakta bekliyorum diyenleri anlayamamam doğal değil mi? Madem elinizdeki o cihazı, arkadaşınızın yeni ceketini konuşmak için kullanabiliyorsunuz, acaba durağa gitmeden önce de kullansanız faydalı olur mu? Veya durakta bekleme sürenizi tahmin etmek için kullanamaz mısınız?


Mutlaka çok kötü, İzmir’in şehir olmaya çalışması. Mutlaka bilgi, yetenek, para, birçok eksik de olabilir. Hatta her şeyi bildiğinize göre sadece tespit yapma veya şikâyet etme haklarınızın yanında muhteşem ve önemsenmeyen fikirleriniz de olabilir. Bu da ayrı bir tespit konusu; Örneğin Bilgisayar Mühendisi olarak, şehir yönetimi ve altyapı çalışmaları üzerine muhteşem fikirleriniz var ve bu konuyu tecrübeli, bilgili veya en azından başka bir kişiden daha iyi bildiğinizi iddia ediyorsunuz ve temel argümanınız şu; “Bilmeden iş yapmaya çalışıyorlar.” :) Ben de istemiyorum İzmir’in şehir olmasını. Ama benzerlerine bakarsak, bence İzmir Türkiye’de en iyi şekilde “şehir olmaya çalışan şehir”. Yanlışları, hataları İnşaat Mühendisleri, Mimarlar benden çok daha iyi değerlendirirler. Elbette, değerlendirmelerini “İdeal Şartlar Altında” diye değil, yapılabilirliği yüksek tanımlamalar ile süslerler. (Tabii ideali de öğretmeyi unutmadan...) Ancak eleştirmemek ne kadar kötüyse, belki de bu linç sistemini hem de bilgi ve kültür ile beslemek çok daha kötü. Sonuçta bu linç ateşi atılan her destek ile harlanıyorsa, bu kadar nitelikli destek alevleri göğe çıkarabilir. Düzeltmek veya eleştirmek haklarının mutlu olmadığınız bu sisteme katacaklarını düşünerek davranmak belki de en önemlisi. Sonuçta güzel müziği, doğru zamanlarda, doğru şekilde seslendirilen notalar kadar, doğru zamanda gelen “es”ler (sessizlik) oluşturur. Ve herkes bir notayı seslendirebilse de herkes doğru zamanda doğru şekilde susmayı beceremez. Selamlar, Saygılar... 



K. Ulaş BİRANT

01.03.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500