Hep Teknoloji Yüzünden (mi?)

30 September 2018
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

Hep Teknoloji Yüzünden (mi?)

  • 30 September 2018
  • 1135 Görüntülenme
  • YORUM


Hep Teknoloji Yüzünden (mi?)





10 Ekim günü, Dünya Ruh Sağlığı günü olarak duyurulmuş ve tüm dünyada Ruh Sağlığı’nın önemi üzerine çalışmalar yapılması için vesile kabul edilmiş. Çeşitli araştırmalar, sempozyumlar, eğitimler ve çalışmalar için farkındalık yaratmak adına kullanılıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde de bu kapsamda yapılacak “Değişen Dünyada Gençlik ve Ruh Sağlığı” başlıklı çalıştay için davet edildiğimde, konunun dönüp dolaşıp “Yeni Teknolojilerin ve Bilgisayar”ın etkisine geleceğini tahmin etmek güç değil. Tüm dünya, dünyaya bakışımız, kavramlara verdiğimiz anlamlar ve hissettirdikleri değiştikçe, bunun ruh sağlığımızı etkilememesi düşünülemez. Ama bu etkinin nedenini ve nasılını tartışmak mümkün...





Geleneksel veya yeni fark etmeksizin medyanın en sevdiği konulardan birisi bilgisayar oyunlarının asosyalleştirici etkisi ve gençlerin yaşamını zorlaştırdığı üzerinedir. Sanırım ne zaman gerçek haberler bulunamazsa veya gençlere yönelik bir tanımlama yaratılmak istense, bu haberler tekrar ortaya çıkıyor. Ne deniyor; “Bilgisayar oyunları gençlerin ruh sağlığını bozuyor. Onları vahşileştiriyor.”

Aslında bu konuda birden çok karşıt görüşünü bulmak mümkün. Etkilemediğini söylemek ne kadar yanlışsa, gençler arasındaki şiddetin artışının nedenini buna bağlamak da bir o kadar (hatta belki daha da) yanlış. Kullanılabilecek görüşlerden belki de en güçlü olanı; yüz yıllardır vahşi reaksiyonlarını gördüğümüz insan canlısının bu hareketlerini son 30 yıldır piyasada olan (ki bunun belki de son 20 yılı bugünkü anlamında değerlendirilebilir...) bilgisayar oyunlarına bağlamak çabasının mantıksızlığı. Giderek modernleşen ve medenileşen insanın, ilkel vahşet dürtülerinin bilgisayar oyunları ve uygulamaları ile ortaya çıktığını savunmak ne kadar mantıklı olabilir? 




“Ortaya çıkma” terimi fazla iddialı olabilir ama “tetiklenme” terimini kullanmanın bile biraz ağır olabileceğini düşünüyorum. Zira tetikleme terimi insanın içinde hali hazırda var olan bir duyguyu ortaya çıkarma amacıyla kullanılabilir. Bir başka deyişle, olmayan bir duyguyu “tetikleme” de mümkün olmayacaktır. Öyleyse bir insanın bir duyguyu hissetmesini engelleyemiyorsanız, daha da iyisi bunu hissettiğinde göstereceği tepkiyi medenileştirmesini öğretemiyorsanız, davranışlarındaki “iyi” ve “kötü” kavramlarını yerleştiremiyorsanız, bu durumda içinde var olan hissi, eğitimini vermediğiniz için medenileştiremediği davranışı, kavramların anlamlarını, iyi ve kötüyü, toplumsal değer yargılarını, mantığı aktarmadığınız için bunu ortaya çıkarmasına neden olan mı suçlanmalı? Bir başka deyişle; bir gerçeğin hiçbir zaman ortaya çıkmayacağını mı savunuyorsunuz?

Örnek vermek iyi olabilir; sıklıkla (özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde) yaşanan, bilgisayar oyunlarında şiddet içerikli sahnelerle karşılaşan gencin okulunda silahlı saldırısı haberi... En kısa ve basit yorumu; “Gencin bilgisayarda gördüğü için şiddeti bir çare olarak gördüğü”dür. Üzerine çok düşünmeye gerek bile olmadan birkaç yorum daha yapalım mı?

“Bir silah bulmak normal ve güvenli toplumlarda çok kolay olur mu?” (Silah güvenlik kuvvetleri dışında nerede bulunmalı?

“Bir gence bilgisayar oyunundan önce birilerinin “İnsan öldürdüğü takdirde oyuna yeniden başlama olmadığını” söylemesi ne kadar zordur?”

“Bir gence veya onu bu seviyede sinirlendiren gençlere insanlara fiziksel veya ruhsal zarar vermenin yasal veya ahlaki karşılığı anlatmak ne kadar zordur?”
“Bir gence iyi ve kötü kavramlarını anlatmaya hiç çalıştınız mı?”





Soruları arttırmak çok kolay. Aynı ilk yorumu yapmak kadar. Ama sanırım kolayın da kolayını seçmek gibi bir çabamız var. 

Başka bir yorum daha; “Gençler bizi dinlemiyor, tek takip ettikleri internet.”

Doğruluğu yine yüksek bir cümle. Ama kontra cümle de çok doğru; “Siz dinlenmeyi hak ediyor musunuz?” veya “Zamanında sizin fırsatınız olsaydı, büyüklerinizi dinler miydiniz?”

Büyüklerin kendi zamanından örnek verirken, alternatifleri olmadığını unutmalarına dayanamıyorum. Mutlaka dinlenmeyi hak eden büyükler de vardı, aynı bugün gibi. Ve gerçekten dinleyen gençler de vardı, aynı bugün gibi. Ama o gün de bugün de bunlar ne yazık ki kısıtlı. Hatta gençlerle çalışmanın şansını yaşayan bir kişi olarak övünerek söyleyebilirim ki, bugünün gençleri bizlerin veya sizlerin gençliğine göre çok daha faydacı. Bu terimi gerçekten iyi anlamda kullandım. Geçmişte gerçek kazancını düşünmeden, kısa vadeli (uslu çocuk olmak veya aferin almak) faydalarını düşünen nesillerden, uzun vadeli kazancını düşünen, gelecekte alacaklarını hesaplayan bir nesle evrildiğini rahatlıkla görebilirsiniz, gençliğin. Bu da doğru tanımlamalar ve aktarım metotları oluşturulduğunda yeni neslin iletişime daha açık olduğunu gösteriyor. Ama kritik soru burada başlıyor; “Onların için faydalı bilgiyi, doğru iletişim ile aktarmaya hazır mısınız?”

Bu sorular ve sorunlar giderek artıyor. Doğal olarak etkileri de... Sonuçta psikoloji veya sosyoloji üzerine çalışmıyorum ancak en azından onlarca yıl önce yapılmış araştırmalar veya çalışmaların bugün geçerli olmadığını anlayabilecek kadar insanlarla birlikteyim. Onlarca yıl terimi bile hatalı olarak kabul edilebilir. Herhangi bir teknolojik ürünün ömrünün birkaç yıla düştüğü bir ortamda, adaptasyon yeteneği giderek gelişen bir neslin sosyolojik değerlendirmelerinin de ömrü ne yazık ki birkaç yıldan uzun olmayacaktır.

Her etkinin hızla değiştiği bir ortamda buna insan canlısının verdiği tepkinin de çok hızlı değişmesi, topluluklar halinde yaşayan bu canlıların ortak tepkilerinin de aynı hızda yenilenmesi çok normal değil mi? Peki bu durumda, yani etkilerin bu kadar hızlı değiştiği bu ortamda, ruh sağlığımızı nasıl koruyacağız?




Aslında çok önemli bir söz vardır; “Doğru cevabı arıyorsan, önce doğru soruyu sormalısın...” Geçmiş etkenler ile oluşturduğumuz, geçmiş ortamlarda geçerli tüm tanımlamaları unutarak soruyu şu şekilde yenileyerek, konuya başlamamız bence daha doğru olacaktır; “Sağlıklı Ruh Sağlığı nedir ki?” 


Selamlar, saygılar...  

K. Ulaş BİRANT

01.10.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500