Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.
Had Nedir? Nasıl Bilinir?
Tanıyanlar bilirler ki, internet ve bilgisayar kullanımını önemserim... İnternete ve bilgisayara bakış açım; işlerimizi kolaylaştırdığı ve iletişimi güçlendirdiği şeklindedir. Sonuçta bilgisayar denilen cihaz, derslerde de öğrettiğimiz tanımıyla, önceden tanımladığımız kısa ve basit işlemleri hızlı ve hatasız şekilde yapabiliyor, gerektiğinde tekrarlayabiliyor. Bu da basit, gereksiz yoğunlukta ve tekrarlanan işleri yapmaktan kurtulduğumuz (veya kurtulmaya başladığımız), yaratıcılık gerektiren çalışmalara odaklandığımız bir hayatı yaşamamızı sağlayacak. (Bunun nüfusa etkisi ve genel yaşama katkısı ayrı bir tartışma konusu...)
İnternet ise hayatımıza bambaşka bir fayda sağlıyor. İnternet ve üzerindeki yazılımları ise temel olarak iletişimi arttırma noktasında faydalı oluyor. Artık dünyada erişemediğiniz nokta, bilgi paylaşamadığınız insan, ön incelemesini alamadığınız yer yok gibi... Üstelik bu paylaşımların arşivlenebilmesinden, takibine kadar bir çok fayda da mevcut.
Peki elimizden işlerimizi daha hızlı yapabilecek bir bilgisayar varken saydırdıklarımız ne kadar bilgi? Peki iletişim için kullanabileceğimiz internette iletim için çabaladığımız şeyler, iletilmeye değer mi? Veya iletişim dediğiniz gerçek hayatta başka, internet üzerinde başka ahlaki kurallara bağlı olabilir mi?
Örneğin Whatsapp mesajlaşmaları... Gerekli, gereksiz, büyük çoğunluğu yalan, en azından hatalı birçok mesajı dahil olduğunuz tüm gruplara yayarken amacınız ne? Hiç iyimser olmayalım... Bilgi paylaşmak, dostlarınıza yardımcı olmak falan değil...
Öyle olsaydı, her ay bir kez daha “Yarın WhatsApp ücretli olacak” mesajını yayınlar mıydınız? Her ay bir kez daha yarın olacak diyorsunuz. Bu nasıl bir “bilgi”? Bunu paylaşmanızın kime, ne faydası olacak? Bu bilgiyi sayana bilgisayar diyebilir miyiz? Veya bu bilgiyi saydırmaya gerek var mı?
Paylaşılan karikatürlere, köşe yazılarına ne demeli? Elbette iyi bir amaç kabul edilebilir; “Siz görmemiş olabilirsiniz”. Çok mantıklı görünüyor, değil mi? Peki, tıp doktorlarının vaka tartıştıkları bir gruba, bir gazetede yazılmış politika üzerine köşe yazısını göndermek, projelerin konuşulduğu bir gruba 6 yıl önce yayınlanmış bir karikatürü göndermek ne kadar bilgiden sayılabilir ki? Hatta bunun için bilgi saymaya gerek var mı?
Daha da zor bir örnek vereyim; Sunum hazırlamak için geliştirilmiş uygulamalar mevcut... Bu yazılımların üretim amacını size yazayım ki, netleştirelim; Fikirlerimizi veya bilgimizi daha etkin bir şekilde aktarmak. Öyleyse şiirleri, hem de size ait olmayan şiirleri, yine size ait olmayan fotoğraflar veya çizimler ile birleştirmeniz için bu uygulamanın yapıldığını nereden çıkardınız? Veya 10 tane farklı bayrak görselini arka arkaya koyarak hangi bilgiyi ortaya koydunuz? Ne sunuyorsunuz? (Kötü de olsa kendi şiiriniz, kendi yazdığınız yazınız, kendi çektiğiniz bir fotoğrafınız yok mu da, başkalarının yaptıklarını çalarak anlam yüklemeye çalışıyorsunuz?)
Buna iletişim diyebilir miyiz? Buna fikir iletimi diyebilir miyiz?
Şöyle düşünelim; 2 farklı grupta yer alıyorsunuz... 1 nolu grup 2 nolu gruptaki üyeleri içeriyor... (Aslında çok basit bir küme problemi. İlkokul 2. sınıfta görmüş olmalısınız...) 1 nolu gruba yazdığınız bir mesajı kimler görecek? 1 nolu gruptakiler. Bir başka deyişle; 2 nolu gruptakiler ve diğerleri... Öyleyse aynı kişileri içeren 2 ayrı gruba aynı mesajı atmanın hayatımıza, bilgi birikimimize veya en azından iletişimimize ne faydası olacak?
İletişim demişken, iletişimin en beğendiğim tanımlarından birisi şu şekilde; “Kafamızdaki bilgiyi karşımızdakinin kafasında oluşturabilmek”. Böyle bakarsak, iletişim kurmak isteyen kişi için 2 temel değer var; “İletişim kurmak isteyenin kafasında bir bilgi olmalı” ve “İletişim kurulmak istenenin kafasında bir bilgi oluşturmak istemeli”. İletişim kurmak isteyen bir bilgisi olmalı ve karşı tarafa bunu aktarmak istemeli. Şöyle de diyebiliriz; Kafanızda bir bilgi yoksa, iletişim ekipmanını, yani interneti kullanmanızın ne faydası var? Bu yaşadığını belirtmek için bir çaba mıdır? Bu çaba kime gereklidir? (Sadece iletişim kurana mı?)
Farklı bir tecrübeyi de, son dönemin en önemli iletişim ekipmanları olan Facebook, Twitter, Instagram üzerinden verelim:
Bu dönemin en değerli iletişim kaynakları haline gelen söz konusu altyapılar, bu işi çok kolaylaştırdı. Öyle ya, tüm kurumlara, kişilere ulaşabilir hale geldik. Çok kısa araştırmalar ile bir kuruma sorunumuzu iletebiliyor, bir kişiye sorumuzu iletebiliyor durumdayız. Her şeyi yorumlayabiliyoruz, her şeye cevap verebiliriz.
Peki bunu hakediyor muyuz? Veya bu hakkımızı iyi kullanabiliyor muyuz?
Ünlülerin mesajlarının altına gelen ilgisiz, faydasız, hakaret içeren ve hatta anlamsız mesajlardan bir anlam çıkarabiliriz. Belki de kurum mesajlarının altına yazılan reklam mesajlarından da çıkarım yapabilriz... Kişilere nasıl gerçek hayatta hakaret edemiyorsak, sanal hayatta da hakaret edemeyeceğimizin bilincinde değiliz.
Daha güzel bir örnek verelim; Bir tiyatro oyununun tanıtım mesajının (Bir tiyatro tarafından yayınlanan, tiyatro oyunu hakkında mesaj ile birlikte yayınlanan bir tiyatro oyun afişinin) altına yazılan, “Bu tiyatro oyunu mu?” veya “Bu oyunun X tiyatrosu ile ilgisi nedir?” sorularına nasıl cevap verebilirsiniz? Afişi görmediğini mi, mesajı okumadığını mı yoksa yoksa önemsemediğini mi düşünmek gerekiyor? Peki önemsemediğiniz bir görselin altına neden sorarsınız? Okuma bilmiyorsanız, cevabı nasıl okuyacaksınız? Afişi görmediyseniz, neye soruyorsunuz? Neresinden bakarsanız, elinizde kalıyor...
Burada en naif görüş, “İnsanımız cahil, bilgisiz”... Yukarıda yazdığım örneklerin büyük çoğunluğu yüksek öğrenim görmüş, en az üniversite mezunu insanlar. En kötüsü lise mezunu. Elbette formal öğrenim olmadan da çok doğru davranılabilir ancak öğrenim görmüş olanların bunu yapmaları ne kadar mantıklı? Dikkat ederseniz, teknoloji kullanımı veya teknik üzerine bir hatadan bahsetmiyorum. Doğrudan insan olmaktan, doğrudan mantık kullanımından bahsediyorum.
Herkes diyor ya, makas açılıyor diye... Aslında makas ne maddi yönden, ne eğitim yönünden, ne de farklı bir özellikten açılıyor... Halk içinde makas sadece hadsizlik konusunda açılıyor. Eğitimli veya cahil, zengin veya fakir, akıllı veya aptal... Halk içinde bu konularda bir ayrımcılık oluşturmak çok zor. Ama had konusunda makas gerçekten açılıyor. Haddini bilmeyenler ve bilenler arasında fark açılıyor ve çoğunluk had bilmeyenlere geçiyor. İnternet de bunu en kolay görebileceğiniz deney alanı haline geliyor. Yeter ki, biraz haddinizi bilin ve internet dünyasını bu gözle izleyin. Sinirlerinize inanamayacaksınız!
Selamlar, saygılar...
K. Ulaş BİRANT
01.01.2018