Çok Teşekkürler, Can Ağabey...

31 December 2018
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

Çok Teşekkürler, Can Ağabey...

  • 31 December 2018
  • 1205 Görüntülenme
  • YORUM

Çok Teşekkürler, Can Ağabey...




Teknoloji dünyada her şeyi ele geçiriyor, her şeyi değiştiriyor. Yeni bir düşünce şekli, yeni fırsatlar, yeni amaçlar ve yeni sonuçlar... İnsanlar yeni kaynakları veya aynı kaynakların yeni kullanımlarını gördükçe farklı davranışlar sergilemeye başlıyorlar. 


Aslında yukarıda kurulan cümle, insanın kendini kandırmasından başka bir şey değil. Aslında teknoloji veya yenilikler insanın ruhuna hiç de zarar vermiyor. Sadece ruhundaki, amacındaki, düşüncesindeki her şeyi daha kolay, daha dolansız ortaya koymasına yarıyor ve aslında içimizin dışımızdan daha kirli olduğunu gördüğümüz için mutsuz oluyoruz. Yoksa yenilikler ruhumuzu kirlettiği için değil…

Çok sevdiğiniz birisini kaybettiğinizde ne yaparsınız?

Üzülürsünüz?

Kızarsınız?

Eski, güzel anılarınızı, öğrendiklerinizi hatırlarsınız?

Peki, kimin aklına gelir; birisinin ölümünden nemalanmak? “Kötü insan”ların, değil mi? Üzülmediğin, hatta belki de sevindiğin kayıpların ardından en önde ağlamak? Doğru görünmüyor, değil mi?

Bunlara kızıyorsunuz... “Kahrolası teknoloji” değil mi? 

Fakat hangi uygulamada yazıyor; “Bayram tebriklerinizi bu uygulama ile basmakalıp, birbirinin aynı mesajlarla, ruhsuzca kutlayın” diye? Hangi sosyal medya ürününde; “Aynı görselleri birbirinizden kopyalayın ve kutluyor gibi görünün.” yazıyor?





Acıyan videoları, duygusal görselleri, kutlama mesajlarını siz de kopyalayınca etkisi artmıyor, inanın. Veya siz paylaşmayınca insanlar; “Paylaşmadığına göre çok kaba bir insandır.” diye düşünmüyor... Aslında bunu siz de biliyorsunuz. 

Sadece işinize geliyor. Artık daha kolay, artık herkesin yaptığından da eminsiniz... Öyleyse gönderin gitsin... Gönderin ki, herkes nasıl üzgün, nasıl mutlu, nasıl duygusal, nasıl güçlü olduğunuzu görsün... Olmanızın hiçbir önemi yok, görünmeniz gerekli...

Peki, bunu size sosyal medya mı yaptırıyor? Yeni teknolojiler mi? Yenilikler mi? Yoksa siz zaten yapıyordunuz da şimdi akacak mecra mı buldunuz?

Siz zaten güzel bir kız gördüğünüzde, göbeğinizi içinize çekmiyor muydunuz? Dudağınızın üzerinde iki tane kıl çıktığında onu uzatıp bıyık zannetmiyor muydunuz? Sadece artık bunu sosyal medyada, akıllı telefonlarınızda yapıyorsunuz...

Bir soruna kim daha fazla üzülmüş olabilir? Kim daha fazla önemsemiş olabilir? Çözmeye çalışan mı? Sürekli ve daha yüksek sesle sorundan şikâyet eden mi? Kim daha faydalı olabilir? Faydalı olmaya çalışan mı? Faydalı olmaya çalışanları tebrik edip kenara çekilen mi? 





“İşte sosyal medya bizi böyle pasif yaptı...”

YANLIŞ...

Siz zaten pasiftiniz. Şimdi pasifliğinizin içinde çalışır görünmenin yolunu buldunuz ve kendinizi de çalışanlardan farz etmeye başladınız... Aslında çalışmayıp, çalışır görünüp kendinizi rahatlatıyorsunuz ya... İşte bunu gerçekten çalışanlar yemiyor. Buna emin olabilirsiniz. 

O yalandan suçlama cümlelerinizde havada kalıyor. Çünkü bu cümleler ile ancak kendiniz gibi pasifleri, yalancıları kandırabiliyorsunuz... (Ki onlar da kanmıyor. Yarın sizi aynı yöntemle kandırmaya çalışacaklarından yutmuş gibi davranıyorlar...) Teknolojiden anlamayan, sadece bu yeni ürünleri egosunu tatmin için kullananlara kısa bir insanlık hatırlatması yapalım; 

Bir insan, bir yakınını kaybettiğinde ne yapmaz?

Kaybı ile ortak bir anısını, hissettiklerini yazabilir ama herkesin yazdıklarını kopyalamaz. Kaybı ile çekilmiş bir bir fotoğrafını, bir videosunu paylaşabilir ama seçerken en güzelini seçmeye çalışır, en fazla beğeni tuşuna basılacak olanı değil. Kayıp haberini aldığında, haberci gibi standart bir metin ile tüm dahil olduğu gruplara, tüm sosyal medya profillerine mesaj göndermez. Haberci değil, dost olduğunu unutmaz.

Kaybı ile ilgili bir şey hissetmiyor olabilir, bir şey paylaşamayacak kadar dolu da olabilir. Bunlar ayıp değildir. İnsanın her konuda bir paylaşımı olması, söyleyecek bir sözü olması zorunluluğu yoktur. İnsanlar herkesi veya her şeyi sevemezler. Her şeyi önemseyemezler veya önemsedikleri konuda çok iyi bir şeyler yazamayabilirler. Bunlar insan olmanın doğasındandır. 

Sonuçta insan insandır. Sadece insandır. Tüm hataları ile, tüm başarıları ve başarısızlıkları ile sadece insandır. Hatalarının içinde hatalarına bir bahane bulmak da vardır. Bu uydurduğu bahanelere inanmak da vardır. Fakat hataların en büyüğü, yarattığı bahaneye inanmakla başlayacaktır ki, bu sarmaldan çıkmak imkânsızdır. Öyleyse artık sosyal medya ve sanal dünyanın arkasına sığınmaktan vazgeçip hatalarınızı düzeltmeye çalışmak daha doğru olmayacak mıdır? 





Kayıplar, insanların sosyalleşme veya beğeni toplama anları değildir. Kayıplar, insanların güzel günleri anmaları, öğrendiklerine mutlu olmaları, kaybettiklerine teşekkür etmeleri anıdır. Kaybettiklerinden aldıklarını başkalarına yansıtmaları gerektiğini hatırlama anlarıdır. Mükemmel insanlar tanıdıklarını anlamaları ve bu şansı başkalarına da aktarmaları için en önemli fırsatlarıdır.


Çok teşekkürler, Can Ağabey... Selamlar, Saygılar...


K. Ulaş BİRANT

01.01.2019


Yorumlar

Yorum Yap

500