Bitcoin ve Kriptopara

31 January 2018
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

Bitcoin ve Kriptopara

  • 31 January 2018
  • 1100 Görüntülenme
  • YORUM


Bitcoin ve Kriptopara



Üniversitelerin, dolayısıyla akademisyenlerin yavaş olduğu hep konuşulur. Hep bir adım geriden gelirler. Hep geç kalırlar. Üretilen teknolojileri tanımlamaya çalışırlar.
 

Açıkçası üniversitenin kuruluşunun amacının eğitim vermek, felsefi tartışmalar yoluyla hayatı anlamlandırmak ve gelişmelere anlamsal altyapıları oluşturmak olduğunu düşünürsek, elbette güncel hayata göre geriden geliyor gibi görünmesi doğaldır. Zira burada 3 ayrı yorum yapılabilir.




Birincisi, henüz gördüğümüz, güncel teknoloji ve çalışmaların anlamını açıklamaktadır. Burada amaç zaten görünenin anlamını aktarmak olduğuna göre “geriden geliyor” görünmesi doğaldır. İkincisi, güncel teknolojinin ve çalışmanın yeni sürümlerinin üzerine çalışmaktır, henüz halkın altyapısı ve gelişimi var olanı görmek olduğundan, yapılan çalışmaların pek de görülememesi (göz önünde olsa bile) doğaldır. Zira henüz toplumun karşısına çıkmamış, ürünleşmemiş (veya hiçbir zaman doğrudan ürünleşemeyecek) çalışmalar yapan akademiyi toplumun görememesi anormal değildir. Anlamaması anormaldir diyebilir miyiz? Belki... :) Üçüncüsü, üniversitenin hata yapma lüksünün düşüklüğüdür. Toplum herkesin açıklamasının hatasını hoş görür, herkesten basit açıklamayı kabul eder; ancak üniversiteden gelen açıklamadaki en ufak hatada, “Koskoca hoca” yaftası vurulur. Burada hatasızlık amaçlansa da elbette düşük hata oranı yeterli olabilir.

Peki, başlıkta Bitcoin yazıyorken, benim bu uzun girişimin nedeni nedir? 

Kafanızda soru işaretleri oluşmuş olabilir; Bitcoin iyice ortalığa saçılmışken bu yazının anlamı nedir? Bundan 6 ay önce yazsaydınız da, bilgimiz olsaydı. En azından geçtiğimiz ay yazamaz mıydınız? İşte, yukarıdaki giriş, bunun açıklaması. İnsanlar çok seviyor gibi duruyor; bir üst kademeden, daha yeni teknolojiden, duyulmamış üründen konuşmayı. Fakat hayata dokunan açıklamayı daha çok takip ediyor, daha kolay anlıyor. Bir de daha az hata yapmak adına, bilgi biriktirmem gerekiyor. Öyle ya, Bitcoin’i bulan ben değilim... :) 





Asıl konumuza gelirsek; Nedir bu Bitcoin dediğimiz konu?... Kısaca bir bahsedelim.

Aslında Bitcoin çok da yabancı olmadığımız bir düşüncenin şekil değiştirmiş hali. Nakit para kullananlar (en azından eskiye göre) epey azaldı. Yani giderek daha az insan iş yerinden nakit ödeme ile ücretini alıyor ve ödemelerini de bu kağıtlar ile yapıyor. Artık ücretlerimiz bankaya yatıyor ve biz de elimizdeki kartlarla bu parayı marketten bir şey alırken kullanıyoruz. Bunu daha basit olarak açıklamak gerekirse, hiç kimsenin görmediği bir para var. Ancak şu şekilde bunun olduğunu görüyoruz; İşverenin banka hesabında bir miktar sıfırlar duruyor. O hesaptan bir miktar sayı azalıyor ve çalışan olarak bizim hesabımızda beliriyor. Sonra elimizdeki kartı kullanarak bu miktar sayının, bir miktarını marketin hesabına aktarıyoruz. Market de üreticiye aktarıyor. Bir de işverenin para almadığını, hesaplar arası sayı aktarımı yaptığını düşünürsek, sistemin büyüklüğünü düşünebilirsiniz. Bu konuya hiçbir zaman elinizin değmediği parayı, hiçbir zaman elinizin değmeyeceği yabancı paraya, hisse senedine veya diğer yatırım ürünlerine dönüştürebildiğimizi gördüğünüzde sanırım konu farklı boyutlara gelecek. 

İşte geçtiğimiz zamanda Amerika’daki Mortgage krizinin de bir tetikleyicilerinden olan, karşılığı olMAYAN para durumu da böyle oluşuyor. Zira artık para dediğimiz şey bir meta değil. Sadece internet ortamında hareket eden sayılar. Hiçbir zaman görmediğimiz parayı kazanıyor, harcıyor, hatta biriktiriyoruz.

İşte bunu gören birileri (Burada Bitcoin fikrinin çıkışı var; ancak fikir babası net değil. Zira hem hızla gelişen dünyada birçok konu artık aynı zamanda birden çok yerde oluşuyor hem de Bitcoin’in atası olarak tanımlanan “Satoshi Nakamoto” için rivayet muhtelif; Bir kişi olduğunu da savunanlar var, bir ekip olduğunu da... Sanırım bu Bitcoin konusu daha da geliştiğinde gelecek nesiller bunu bir Shakespeare vakası olarak tanımlayacaklar.) diyor ki; madem para artık YOK, darphaneler sadece eskiyen paraları değiştiriyor, devletler piyasaya para arzını sayılar aktararak yapıyor, öyleyse basılmayan para da kullanılabilir mi? Madem ilk zamanlar kullanılan “Basacağınız kadar para altın olarak kasanızda bulunmalı” gibi, para basımını frenleyecek ekonomiyi ve belki de insan yaşamını belli bir düzende tutacak sistemi kaldırdık, öyleyse altını olmadan da birileri para basabilir mi? Hem de altın kuralı konulmasa da belli sınırlar oluşturarak...


İşte Bitcoin’i böyle özetleyebiliriz. Olmayan bir devlet, olmayan altınına güvenerek, para basıyor. Bizler de elimizdeki herhangi bir para dönüşümü gibi Bitcoin’i de dönüşebilenler listemize koyuyoruz. 





Peki bu para yoksa, birilerinin hesabında nasıl oluşuyor? Aslında ilk soru şu ama ben nazik yazdım; Neden benim hesabımda oluşmadı da, başkalarından satın almak zorunda kaldım? Yoksa boşluğu mu satıyorlar? Burada teori aslında, eski para basım fikrinden ilham alınmış. Altın çıkarmak için kullanılan madencilik fikri, bu paranın da temelini oluşturuyor. Bundan yaklaşık 10 yıl önce matematiksel işlem yapmak için bilgisayar altyapılarını kullanmaya (kullandırmaya) başlamış. Aynı madencilik gibi. Her kazının (her işlemin) sonucunda da bir miktar para (/altın) elde edilmiş. İşte bu rakamlar da Bitcoin olarak değer bulmuş. Yani altın çıkarmanın yerini, doğrudan Bitcoin çıkarma almış. Elbette dünyadaki altın rezervinin azalması gibi, önceleri çok kolay ve hızla bulunan Bitcoin giderek daha zor elde edilir hale gelmiş. Boşluğu satma konusu ise, zaten önceki paragraflarda açıklandı...

Peki yasallığı neden tartışma konusu? Burada aslında yine bir temel fikri konuşmak gerekiyor. Yasal olan devletlerin koyduğu kurallara uygun olandır ama peki bir konuda devlet kural koymamışsa veya konulan kuralın ahlaki tabanına uygun davranıyorsak; ancak kurallara uymuyorsak? İşte Bitcoin bu ince çizgide... İnsanın, devletin koyduğu kuralın ahlaki anlamına uygun ancak yine de tam kuralı tanımlanmamış bir noktada çalışması, yasa dışı mıdır?





Değerine gelirsek... Sanırım zaten son dönemdeki Bitcoin tartışmalarını bu oluşturuyor. Bitcoin neden bu kadar değerli? Ben de para “yapabilir miyim?” Bitcoin de aslında diğer para birimleri gibi, diğer tüm mal ve hizmetler gibi bir noktada. Para aslında bir ürüne veya bir hizmete karşılık verildiğinde anlamını buluyor. Siz karşılığında bir şey almıyorsanız veya alamıyorsanız, ne değeri olabilir ki? Burada Bitcoin aldım, para kaybettim diyenleri de düşünebiliriz. Nasıl para kaybetmiş olabilirsiniz ki? Bitcoin alırken, bu para birimi ile ne almayı düşünmüştünüz? Tekrar para... Sonra o parayla ne alacaktınız? Tekrar para... Bu döngü sizi de sıkmıyor mu? Hele ki çok eski zamanda Şef Seattle, topraklarını satın almaya çalışan dönemin Amerikan Başkanı’na tüyoyu vermişken; “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık tutulduğunda, Beyaz Adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak...”   
Selamlar, Saygılar... 

 

K. Ulaş BİRANT


01.02.2018

 

 


Yorumlar

Yorum Yap

500