Artık Dünyadayız...

30 June 2019
K. Ulaş BİRANT

Yard. Doç. Dr. Kökten Ulaş BİRANT 1977, İzmir doğumludur. Liseyi Bornova Anadolu Lisesi'nde bitiren Dr. Birant, Dokuz Eylül Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nde Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini tamamlayarak görev yapmaya başladı. Profesyonel hayatında yazılım mühendisliği, proje yönetimi ve halkla ilişkiler konularında çalışmakta, çeşitli sivil toplum örgütlerinde faal görevler üstlenmekte ve Özel Sahne Tozu Tiyatrosu Actor Club bünyesinde sahneye çıkmaktadır.

Artık Dünyadayız...

  • 30 June 2019
  • 1183 Görüntülenme
  • YORUM


Artık Dünyadayız...



Yıllarca uzay filmleri izledik. Dünya kolonisi, gezegen yönetim kurulu gibi isimlerle tüm bir gezegen adına karar veren insanlar, komisyonlar gördük. Bu hep bize uzak geldi. Çünkü bilincimiz bize diyor ki; gördüğümüz dünya bile farklı ülkelerden, farklı kültürlerden oluşuyorken, farklı canlıları bir arada tutan yaşam alanları nasıl olur da, bir karar ile davranış sergileyebilir? Her farklı kültürün, farklı ülkenin bir araya gelmesini bırakın, her insanın bile farklı görüşleri varken, bir ülke içinde yaşayan farklı düşüncedeki insanların bile tek noktada birleşmesi zorlaşıyorken, tüm dünyayı bir arada düşünmek, ne kadar ütopik...

Hatta zamanında ütopya tanımlamasının yapılmasını sağlayan eserleri çıkaran edebi akımlar bile tüm dünyayı bir araya getiren çalışmaları “pratikte olması imkânsız, hayaller” olarak nitelemiş... Peki neden tüm dünya bir araya gelemez? Neden bu heyecanlar, imkânsız hayaller olarak kalır?
Aslında avantajları ve dezavantajlarını, zorluklarını ve mutluluklarını döneminde değerlendirmemiz gerekse de çok sancılı süreçler de olsa, dünyada örneklerini gördük. Bazıları geleceği göremedi, bazıları hâlâ yaşıyor. 

Örneğin Amerika Birleşik Devletleri. Bir taraftan bakarsanız, kocaman bir kıta ve içinde onlarca ülke. Her biri eyalet olarak tanımlanacak ve farklı kültürlerde, farklı özelliklerde ülkeler dış işlerini birleştirecek, iç işlerinde bir üst yapıyı kabul edecek ve bugün Amerika olarak kısalttığımız için hep aklımızdan çıkan Amerika’da Birleşik olan Devletleri oluşturacak. Ve bu yapıyı yıllarca da sürecek, hâlen aynı olaylara farklı bakan bu devletler birlikte yaşamaya devam edecek...

Örneğin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği. Genç okurlar mutlaka duymuşlardır ancak ne olduğunu tam olarak algılayamayabilirler. Bugün Rusya, Ukrayna, hatta Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan ve daha birçok ülkenin tek bir ülke çatısı altında, bir Birlik tanımlaması ile yaşadığı günler. Neden kurulduğu, nasıl yıkıldığı, siyaset bilimcilerin ve tarihçilerin konusu. Ancak baktığımızda Asya’nın büyük bir alanını kapsayan, çok büyük bir devlet olarak yaşayan devletler. Şu anda yaşamını aynı şekilde sürdürmese de dünya tarihinde önemli roller üstlenmiş bir devletler birliği.
Hatta bugün hâlâ denenen Avrupa Birliği veya heyecanı ile belki de Avrupa Birleşik Devletleri. Günümüz koşullarına ve kültürüne uygun olarak, savaşlar yoluyla sert ve hızlı değil, uyum sağlayarak, altyapı kurarak, tanışarak ve kaynaşarak yapılmaya çalışılan, tüm devletlerin kültürünü koruduğu, ancak birlikte hareket etmeye çalıştığı bir yapı... Nereye doğru gideceği yine konumuz değil ama çabanın olduğu açık.



Gerçi insanların birlikte davranmaya başlamasında farklı deneyimler de yok değil... Özellikle internetin ilk yılları ve insanların davranışlarında değişikliklere neden olması ile birlikte (ki davranış değişikliğinden çok hissettiği davranışlarını sergileyebilme serbestisi olarak değerlendirmekten yanayımdır. (Bu da ayrı bir yazının konusu olur.)) farklı arayışlar da görmüştük. En değişik örneklerden birisi de dünyanın farklı yerlerindeki insanlara sanal bir ülkenin vatandaşlığına geçme hakkı veren uygulama idi. Tüm dünyadan, aslında var olmayan bir toprak parçası üzerinde kurulu, belirli bir kişi tarafından yönetilen ve tüm sistematiği bilinen kural ve yasalara benzer şekilde kurgulanmış bir ülkeye sanal vatandaşlık oluşturulmuş ve sanal ortamda “ülke vatandaşlarının” bir araya gelmesi sağlanmıştı. Sonrasında farklı oyunların fikir altyapılarında kullanılsa da insanların internet ve bilgisayar üzerinden bir araya gelebilmesi için önemli bir ilk adımdı.

Peki, neden oluyor, nasıl oluyor da ülkeler birleşiyor, daha farklı yapılara gidiliyor? Elbette bu konuda teknolojideki gelişmeler önemli yer tutuyor. İnsanlar önceden yapamadıkları birçok şeyi yapabiliyorlar da şimdi savaşlar ve fetihler dışında da insanlar birlikte yaşamaya doğru bir hareket ediyorlar. Neler değişti?



Dünyadaki iş tanımı ve doğal olarak iş yapış şekilleri değişti. Dünyanın gelişiminde üretim daha çok kas gücüne bağlı iken, giderek beyin gücüne, yaratıcılığa ve hizmet sağlayan emeğe evrilmeye başladı. Daha zor bulunan düşünce ve düşünce emeğine bağlı hizmet üretimi daha değerli olmaya başladı ve dünyanın farklı yerlerindeki üreticilerin bir araya gelebilmesi zorunlu hâle geldi. Hatta bu kişilerin kas gücüne bağlı üretimi yerinde kullanabilme becerisini de geliştirmesi gerekiyordu ki, tüm üretim sistemleri bağlantılı yürüyebilsin. Hatta ilk etapta teknoloji ile ikamesini yaratamayacağımız düşünce emeğimizi kullanarak teknoloji ile ikamesini yaratabileceğimiz kas gücünün payını azaltmaya bile kullandık. Böylece dünyada pek çok insan kaynağı boşa çıkması ayrı bir problem olsa da insan evriminin önemli bir noktası olarak kas gücüne değil, beyin gücüne dayanan bir üstünlüğün ilk kapılarını açmaya başladık. Bu da normalde doğal seleksiyon ile elenmesi gereken kas gücü düşük ancak düşünce gücü yüksek grubun, bir araya gelmesi, güçlenmesi ve kas gücü yüksek gruba karşı direnç gösterebilmesini sağladı. Evrimimizi yönlendirecek bu hamlenin de en önemli noktası üretimdeki kas gücünü ve nicelik ihtiyacını azaltmaya yönelik teknolojik gelişmeler oldu.   

Aslında tüketim yapımız da değişti. Ekolojik yapıyı çok önemli ölçüde bozsa da konuyu değişiklik kapsamında değerlendirdiğimizde avantaj ve dezavantajlarını konuşmamız mümkün olacaktır. Bir yazıda okumuştum; Doğanın bozulmasında en önemli mihenk noktası buzdolabının bulunmasıdır diyordu. Buzdolabı teknolojisini geliştiren insanlık aslında “üretebildiğinde saklayabilme, ihtiyacı olduğunda kullanabilme” amacını gütse de sonuçları ne yazık ki “ihtiyacından fazlasını edinebilme, tüketemeyecek olsa da saklayabilme” şeklinde oldu. Ayrıca dünyadaki farklı doğa koşullarında yaşayan insanlar farklı doğa koşullarına göre yetişen hayvansal ve bitkisel ürünlerle yaşamlarını sürdürüyorlardı. Ancak teknolojik gelişmeler ile mevsimi dışında gıda üretebiliyor ve saklayabiliyor olmamız, farklı doğa koşullarında üretilebilen gıdaları farklı bölgelerde tüketebiliyor olmamız sonucunda doğamız, yaşamımız ve bedensel yeteneklerimiz ile yaşam süremize bağlı her nokta değişti...



Aslında iletişim, kültür farklılıklarını azaltmakta da oluşturmakta da önemli bir nokta... İletişimi daha güçlü, dili benzerlik gösteren kültürler yaklaşmakta iken, iletişimi azalan kültürlerin de yok olmaya başladıkları biliniyor. Farklı dillere sahip, aralarında fiziksel uzaklıkların olduğu kültürlerin kaynaşabilmesi ne kadar zorsa, bu unsurların etkisini azaltmaya başladığımızda kültürlerin kaynaşabilmesi o kadar kolay... Artık fiziksel hareketimizi hızlandığı, dünyanın iki ucu arasındaki ulaşımın (halk seviyesinde fiyatlandırma ile) bir günün altına düştüğü bir ortamda, ülkeler arasındaki geçişin bir defterin üzerine basılan damga hızına geldiği bir dönemde farklı kültürleri yerinde tanımamak için mazeretlerimiz azalıyor... Ayrıca sadece bulunduğumuz yerdeki bir kutuya bakarak farklı kültürleri tanıma şansımız da varken, binlerce kilometre uzaktaki kişiler ile görüntülü konuşabiliyor, (şimdi bu sınırı geçse de) 140 karakter ile yorumlarına yorum yazabiliyorken, bir kültürü tanıyamamanın, görememenin mazereti ne olabilir?

Dünyanın bir noktasındaki yaşanan sorunları tüm dünya birlikte hissedebiliyorken, birlikte olduğumuz düşünülemez mi peki? En yakında Notre Dame Katedrali yanarken tüm dünyanın gözyaşları içinde izlediğini, saatler içerisinde tüm dünyanın, dünyanın bir parçasına, hangi ülke sınırları içinde olduğuna bakmaksızın sahip çıkması, milyonlarca Euro toplaması tesadüf mü? Daha kötü bir olayı da hatırlayabiliriz... Yine yakın zamanda Avustralya’da bir camiye yapılan saldırının tüm dünya tarafından an be an takip edilmesi, sorumluların yakalanması için çabalaması, tüm dünyanın birlikte üzülmesi, birlikte kızması, yaraların sarılması için birlikte hareket etmesi nasıl anlatılabilir? Teknolojinin ve yeni dünyanın getirdiği nimetlerin doğru kullanılması değil midir?



Bu da bizi nereye getiriyor? Artık yalnız değiliz... Yalnız değilsiniz... Aynı eğitim ve kültür seviyesindeki, aynı sorunlarla uğraşan, aynı amaca sahip, aynı umutla dünyaya bakan insanlar artık fiziksel mesafelerden bağımsız olarak birlikteyiz... Elbette kötüler de yalnız değil ama doğal seleksiyonun, o anki doğa koşullarına göre zayıf olanı ortadan kaldırdığı bir dünyada düşünebilen insanların ortadan kalkma riski daha yüksekken, kas gücünün yüzyıllarca hakim olduğu bir dünyadan en azından herkesin kendini koruyabileceği bir dünyaya geçiş yapabilmenin fırsatını göstermek istiyorum...

Elbette bu yazdıklarımı anlamayanlar da çıkacak. Anlık sıkıntıları, anlık sorunları, karar hatalarını, gelişimin üzerine koymaya çalışanlar çıkacak... Ben sizin yerinize negatifliklerinizi de sıralayayım;

Seyahat ucuz mu? Dolar kaç para oldu?
Herkes internete bakıyor mu?
Kaç kişi ki bunu yapabilen?
Beyaz yakalılar mı?
vs... vs...

İbn-i Sina’ya atfedilen bir söz vardır, ne güzel anlatır durumumuzu; “Hiçkimse görmek istemeyen kadar kör değildir...” Selamlar, Saygılar...  
 
K. Ulaş BİRANT

01.07.2019


Yorumlar

Yorum Yap

500