Antik Sakız Adası

31 December 2014
Işık TEOMAN

Işık Teoman, İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun oldu. Mesleğe 1977 yılında Yürüyüş dergisine katkılar koyarak adım attı. Profesyonel anlamda gazeteciliğe 1981 yılında Türk Haberler Ajansı’nda başladı. Hürriyet gazetesinde, Anadolu Ajansı’nda görev yaptıktan sonra Milliyet gazetesinin İzmir bürosunda gazeteciliğin her branşında görev aldı. Kuruluşunda yer aldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden İZULAŞ’ta basın danışmanlığı görevinde bulundu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde, “Tanıtım Birimi”nin başına getirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şirketlerinden olan TANSAŞ’ın Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörlüğü’ne atandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı oldu. Konak Belediyesi şirketlerinden KONBEL’de basın danışmanı olarak çalıştı. Konak Belediyesi basın danışmanı oldu. Konak Belediyesi’nde yayın koordinatörü ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Üç ayda bir yayınlanan Kent Konak KNK isimli kültür, sanat, spor, tarih konularını içeren derginin yayın koordinatörlüğünü ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. Ayda bir çıkan Konak Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde bulundu. Şu anda Ayvalık Belediyesi’nde basın danışmanı olarak görevini sürdürüyor.

Antik Sakız Adası

  • 31 December 2014
  • 1169 Görüntülenme
  • YORUM
                                          Mesta, Olympoi, Pirgi, Anavatos, Avgonima ve Nea Moni


Sakız Adası’na üçüncü kez gittiğimizde antik köylerin varlığını keşfettik. Adanın sadece Uzo, kalamar, taverna ve sakız reçelinden ibaret olmadığını gördük ve yaşadık. “Türkiye'nin 82'inci vilayeti neresi” diye soracak olursanız... Ben “Sakız Adası” derim. Çeşme İzmir'e seksen kilometre uzaklıkta, oradan da Sakız Adası yirmi dakikalık bir mesafede... Ulaşımda teknoloji ilerledikçe yakınlaşma daha bir hızlı oluyor. Bundan 15-20 yıl önce Sakız Adası’na yolculuk yaklaşık bir saat kadar sürüyordu. Bugünlerde jet tekneler var ve bu süre yirmi dakikadan bile az olabiliyor hava durumuna göre.

Sakız Adası'na ilk kez Konak Belediyesi ile Sakız Belediyesi arasında düzenlenen “Dostluk Bisiklet Turu” nedeniyle 2000 yılında gittim. Aralarında çok sayıda gazeteci arkadaşımın da bulunduğu tura, biz de bisikletlerimiz ile katıldık ve adayı yarım ay şeklinde turlayıp merkeze geldik. Boş zamanlarımızda ise adayı gezip tanımaya çalıştık. Pirgi ve Mesta gibi yakın yerleşim alanlarına kısa süreli geziler yaptık.  Her Türk turist gibi çarşıda turlayıp durduk. Uzo’ların tadına baktık sakız reçellerini mideye indirdik... 

Yurt dışı denilince ben de aynı kafayla “gittim-gördüm-gezdim”, ya da öyle sandım! Magnetler, Uzolar, oyun kağıtları, peynirler, reçeller ve hediyelik eşyalar ile döndüm İzmir'e... Yaklaşık 13 yıl sonra bir grup arkadaşım ile birlikte tekrar iki günlüğüne Sakız Adası’na gittik. Yine bir günümüz yarım yamalak Pirgi ve Mesta’yı gezmekle, kalan günümüzde ise denizde yüzmek, bol bol uzo içip balık ve kalamalar yemekle geçti.

Bunları yapmadan Sakız'dan ayrılmayın:
Sakız’a iki günlüğüne üçüncü kez gittim. Biletleri alırken elime bir harita tutuşturdular.  “Bunları yapmadan Sakız'dan ayrılmayın” yazıyor. Nelermiş onlar bir göz attım: Sakız likörü (Mastika), Suma, Uzo, reçel çeşitleri ve kaşık tatlıları, Mastelo ve feta peynirleri, Lagada ya da Katarrakti'de ahtapot, kalamar ve diğer deniz ürünlerini yemeden ve tatmadan... Canlı müzik yapan bir Yunan Tavernası'nda eğlenmeden  ayrılmayan diye devam ediyor. 

Biz bu kez yukarıda yazıların hiçbirini yapmadık...

Peki ne yaptık? İlk gün klasik şehir turu yapmadan bir motosiklet kiraladık. Ben direksiyonda, Ayşe arkamda önce Pirgi'nin sıvalarıyla ünlü binalarını seyreyledik, karnımızı doyurduk, efsane Mitos birası yudumladık. Ardından turistlerin bir hayli ilgi gösterdikleri labirent gibi sokaklarıyla ünlü Mesta'da dar sokaklarda dolaştık durduk, kendimizce hikayeler uydurduk. Ardından Olympoi köyünü ziyaret ettik, zamanında korsanlardan korunmak için evler kale gibi inşa edilmişti. Çok ürkütücüydü...

İlk günün sonunda ise  UNESCO  tarafından koruma altına alınan Nea Moni Manastırı'nı ziyaret ettik. Sakız merkezden başlayan tırmanış motosiklet ile virajlı yollarda bir saat kadar sürdü. Manastır gözlerden uzak dağın zirvesine kurulmuş ve ormanın içinde ibadet devam ediyor... Ziyaret sırasında küçük bir tatsızlık yaşadık. Papazın yamağı eşimi şortlu diye uyardı ve örtünmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldu. Defalarca “Lütfen” diye örtünmesini istedi.  Orada da burada da “din bu, kadın öcü”...  Ayşe doğal olarak Manastırın farklı bölgelerini ziyaret etti.

Nea Moni UNESCO mirası

Manastır sahip olduğu freskler nedeniyle Bizans sanatının en önemli örneklerinden biri kabul ediliyor UNESCO tarafından. Nea Moni UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasları arasında yer alıyor ve hala dini işlevini sürdürmeye devam ediyor. Tarihi yapılar aslına uygun restore edilmiş, gelip insanlar rahat yürüsün veya taşlar zarar görmesin diye ahşap bir platformun üzerinde gezilebiliyor. Yüzlerce yıl yaşındaki kara serviler rüzgarın etkisiyle garip sesler çıkarıyor.  Anne ve babalarıyla birlikte Pazar ayinine katılan çocuklar ne gariptir ki ellerinde ahşap tüfekler ile oyun oynuyor… Bir grup papazın çevresinde toplanmış sohbet ediyor, başka bir grup çocuklarıyla sohbet etmeyi yeğlemiş… 

Tüm taş yapılar bir meydana açılıyor, meydanın ortasında bir kilise biraz uzağında iki adet çan, yarım saatte bir tek, saat başlarında ise çok kez çalıyor. Sokaklar karşılıklı taş yapılar ile sıralanmış gidiyor, yıllarca burada rahibeler eğitilmiş… Manastırın girişinde şort ile gelen kadınların giymeleri için basmadan yapılmış düğmeli eteklikler askıya asılmış ve bir de uyarı yazısı konulmuş. Şöyle yazıyor:  Burası kutsal bir yerdir rica ediyoruz terbiyeli giyinelim. Sıkıcı... Gezimizin birinci gününü yine çok güzel korunmuş eski yapılarla dolu Vessa köyünde bölgeye has makarna ve Yunan birası Fix içip sonlandırdık.

Agaias Fotini Karaburun’a benziyor

Geceyi Agaias Fotini'de engelli kızları olan yaşlı bir çiftin işlettiği To Kamari isimli otelde geçirdik. Despina Teyze'nin ikram ettiği Mitos biralarını yudumladık. Sabah keyifli bir kahvaltının ardından deniz kıyısına indik, buz gibi sularda yüzüyor gibi yaptık. Agaias Fotini Karaburun sahillerini andırıyor... Zamanla yarıştığımız için öğlen olmadan Sakız merkeze hareket ettik.  

Mardin görünümlü Anavatos köyü

Keskin virajları tırmanarak, üç yıl önce tamamen yanmış çam ormanlarının hayalet gibi görüntülerinin arasından geçerek adanın hayalet şehri olarak tanınan ve tepelik bir kayalık üzerinde inşa edilen Anavatos köyüne ulaştık. 1822 yılına kadar köyde yaşam sürmüş. Daha sonra bulunduğu zor koşullar nedeniyle köy boşaltılmış kısım kısım restore edilmiş ve turizme açılmış. Köy Mardin evlerini andırıyor. Sokaklarında dolaştık, kapıları açık olan evleri ziyaret ettik. O yılların zor koşullarında nasıl bir yaşam sürdürdüklerini düşündük... Zirveye kondurulmuş kafeteryada yine Mitos biralarımızı içtik. Karaburun'da da buna benzer o kadar çok köy var ki… Biz ne yapıyoruz, antik köylerin dibine rüzgar gülleri çakıp tüm doğal yapıyı bozuyoruz. Zaten yollar o kadar kötü ki ulaşmak ne mümkün!

Orta Çağ köyü Avgonima

Anavatos'dan sonra bir Orta Çağ köyü olan Avgonima'yı ziyaret ettik. Sakız Adası'nın kalbinde bir ortaçağ köyü, kent  merkezinden 16 km uzaklıkta. Köy deniz seviyesinden yaklaşık olarak 500 metre yüksekliğinde. Nea Moni Manastırı çalışanları tarafından kurulmuş. Orta Çağ'da kendilerini korsan saldırılarından korumak için  küçük pencereli taştan evler yapılmış. Köy, çam ağacı ormanları ile Ege'nin derin mavi denizine kuşbakışı bir konumda yer alıyor. Köyde tek tük restore edilen evlerde yaşam sürdüren aileler var, birçok insanın da burada yaz tatillerini geçirdiğini öğreniyoruz. Bugüne kadar Sakız Adası'nı Pirgi, Mesta, Uzo ve sakız reçeli olarak tanımaktan üzüntü duyduk. Bir kez daha gittiğimizde adanın en ucundaki antik köyleri gezmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz…
Işık Teoman

01.01.2017


Yorumlar

Yorum Yap

500