Uzun zamandır Okültizm, Parapsikoloji, Ezoterizm ve Teorik Fizik üzerine araştırmaları olan İzmir doğumlu yazar; ilk kitabı ''Kozmik Arayış''ın ardından bilinmeyenlere yönelik ''Gizli Boyutlar'' TV programlarını hazırlayıp sunmuştur. İkinci kitabı ''Okültizm ve Enerji'' ile okuyucu gizemler dünyasında dolaştırırken, aynı zamanda hakikat arayışı ve bilgi ile güçlenmeye çağırıyor. Yazar, Facebook sayfasını da aktif olarak kullanmaktadır. facebook.com/okultizöveenerji
Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin,
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz,
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Alphonse De Lamartine’in “Göl” adlı mükemmel şiirinin başlangıç mısralarında “zaman”a edilen bu sitem, zamanın bir ok gibi geçip gittiğini duyumsadığımızda, zihnimizde çok kez yankılanan bir düşüncedir.
Son yıllarda, zamanın daha hızlı aktığını düşünenler çoğunlukta. Önceden kolayca yapabildiğimiz birçok işi, zorlanarak yerine getirmeye çalıştığımızı da fark ediyoruz belki. Birçoğumuz için stresten, telaştan ve kaygıdan uzak; sakin, huzurlu ve dingin kalabilmek, her şeye bol bol vakit ayırabilmek, işleri hızla akan zamana karşın vaktinden önce yetiştirip rahat bir nefes alabilmek, hobilere yer açabilmek bile bir hayal… Hatta boş oturduğunu düşündüğümüz bazı insanlara, yaşlılara ve küçük çocuklara bile özenebiliyoruz. Hayatı kolaylaştıran birçok alet yanı başımızda ama zamanımız yine de yetersiz. Bilgi katlanarak artıyor, yayılıyor. Ama ne var ki zamanın kıymetini bilen bilgelerin sayısı çok değil.
Zaman daha hızlı mı akıyor yoksa yeni bir zaman titreşiminin kaçınılmaz çarkında mıyız? Neden bazen sersem gibiyken bazen çok enerjik oluyoruz? Ya da neden bazen uyuyamayan bir haldeyken bazen de aşırı uykulu oluyoruz ve sıklıkla aynı belirtileri, aynı günlerde birbirimizle ortak paylaştığımıza kanaat getiriyoruz?
Yeni bir zaman ayarlamasına kozmik bir gerçeklik halinde adapte olunduğu söylenmektedir, şimdi daha fazla olumlu düşünme, affedici olma, şifa, barış, sükunet ve bereket dileme zamanı olabilir. Spiritüel çalışmalar yapan birçok oluşum, 2011 yılının kozmik bağlamda içsel deneyimlerin yoğun düzeyde yaşanacağı, ruhsal anlamda algımızın yükseleceği bir yıl olma özelliği taşıdığını bildiriyor. 2012 yılı ise; bir bakıma geleceğin evrensel planı ve düzenine adapte olma yolculuğu olarak nitelendirilmiş.
Hayatın kendisine de kutsal olarak bakıldığında, manevi alemle aramızdaki bağlar daha sağlam bir şuur etkileşimine kavuşacak ve denge kurulacaktır. Böylece, kendi enerjilerimizi idrak ederken, yeniden aynanın diğer tarafındaki gerçeğe uyum sağlamaya yani affetmeğe, az sevip çok nefret etmek yerine beklentisiz sevmeye, yargılayıcı olmamaya, büyük yerine iyi işler yapmaya, ilahi kanunları bilerek, yüksek bir düşünceye odaklanmaya ve dönüşmeye programlanmamız gerekecektir.
Olayların birbirini izlediği sonsuz bir ortam olarak algıladığımız “zaman”, soyut bir kavram ve zaman duygusu insan için uyku, baygınlık gibi hallerde bilinmez oluyor. Şimdinin geçmiş olmasını sağlayan, varlığı süreçlere bağlayarak etkileyen kesintisiz harekete sahip bu güç, geçmişten geleceğe akarken, ona bir saat sorunu olarak bakamayız elbette.
Zaman; en, boy ve derinlik gibi bir boyuttur. Sürekli mekanlarla yürürken, geçmiş-şimdi ve gelecek birliktelik halindedir. Bu birliğin bütün özellikleri, algılanan bütünlüğün parçalarındaki her dilimde tamamen mevcuttur. Mekan ve zaman iç içedir ama uzaysal enginliğin içinde zamansal yerimiz; ömrü bir salise bile sürmeyen bir zaman kavramında kayıtlıdır aslında. Tüm nesneler bir olaydır ve sağ, sol, yukarı, aşağı bunların 3 boyutunu teşkil ederken, önce ve sonra olarak zamanın da eklenmesiyle 4 boyut içerir. Maddenin hızı arttığında zaman yavaşlamaktadır ve görecelidir. Evrende durağan bir zaman aralığı, kesin bir saat bulunmaz. Bazıları için hızla tükenirken, diğerleri içinse geçmek bilmeyen zaman dilimleri boşa harcandığında hayat kısalır.
Hayata ardı ardına yıllar ekleniyor, peki biz yıllardaki anlara hayat ekliyor muyuz? Zamanı elden geldiğince çoğaltmamız, onu iyi kullanmakla olası. Sürekli olarak geleceğe bel bağlayarak ya da geçmişe takılarak yaşamak, An’ı değerlendirmeye engel olur. Zamanı yönetebilenler, onu en iyi kullananlar ve en uzun yaşamış sayılması gereken de yine onlar.
Farkındalık sizinle olsun…
Ferda Ercan Uyulan