Mart Ayının İki Mistik Taşı: Aquamarin ve Kantaşı

29 February 2016
Ferda ERCAN UYULAN

Uzun zamandır Okültizm, Parapsikoloji, Ezoterizm ve Teorik Fizik üzerine araştırmaları olan İzmir doğumlu yazar; ilk kitabı ''Kozmik Arayış''ın ardından bilinmeyenlere yönelik ''Gizli Boyutlar'' TV programlarını hazırlayıp sunmuştur. İkinci kitabı ''Okültizm ve Enerji'' ile okuyucu gizemler dünyasında dolaştırırken, aynı zamanda hakikat arayışı ve bilgi ile güçlenmeye çağırıyor. Yazar, Facebook sayfasını da aktif olarak kullanmaktadır. facebook.com/okultizöveenerji

Mart Ayının İki Mistik Taşı: Aquamarin ve Kantaşı

  • 29 February 2016
  • 1389 Görüntülenme
  • YORUM

 

Deniz suyu gibi görünen akuamarine ad veren Romalılar, "aqua," su ve "mare" deniz kelimelerini birleştirmişler. Akuamarinlerin, denizin derinliklerinden karaya sirenler yani deniz kızları tarafından çekildiği düşünülmüş. Roma deniz tanrısı Neptün, akuamarin takanları deniz canavarlarından, türlü tehlikelerden koruyor ve güçlerini arttırıyormuş.

Yunan denizciler ise, İ.Ö 480 yıllarında, üzerine Poseidon Yunan deniz tanrısı figürü kazılmış tılsım benzeri akumarin mücevherler kullanmışlar.

Su elementine ait olan taş, Ay ve Venüs’le ilişkilidir. Roma döneminden başlayarak, akuamarinin mide, karaciğer, çene ve boğaz rahatsızlıklarında iyileştirici güçlere sahip olduğuna inanılıyordu. 

Zihin açıcı bir etkiye sahip olan bu taş, Ortaçağ boyunca "sihirli ayna" olarak, gelecekle ilgili soruları yanıtlamakta kullanılmıştı.

Falcıların güç kaynağı olmuş; İmparator Neron’un 2.000 yıl önce bir akumarin gözlüğü sezgi arttırmak çin kullanmış olduğu söylencesi ile de ünlenmişti.

Dengeleyen ve sinir yatıştıran, antidepresan etkisi sağlayabilen taşlardan olan Akuamarin, epilepsi hastalarına önerilen bir taştır. Ayrıca, unutkanlığa ve sinirliliğe, hatta psikolojik şişkinliğe karşı kullanılması tavsiye edilir. Guatrda ve tansiyon yükselmelerini düşürmekte de etkindir.

Akuamarin, derin maviden mavi -yeşile değişen yoğun renk aralıklarını, beril kristalindeki demir nedeniyle alabilir. Nadir ve pahalı sayılan taşlardan sarı beril, ısıtıldığında mavi akuamarine dönüşebilir.

Aslında taş "yoksul adamın elması" olarak adlandırılan, aynı zamanda zümrüt de içeren mineral beril şeklidir. Beril; Berilyum, alüminyum, silisyum ve oksijen olarak dört unsurdan oluşur. Sertliği, elmas, safir, alexandrite ve topaz sıralamasından sonra gelmektedir.

Brezilya, Kolombiya, Rusya, Madagaskar , Ural Dağları, ABD'de Colorado ve Hindistan'da daha sık bulunur.

KANTAŞI

Mart’ın ikinci taşı da Kantaşı- Bloodstone.

Efsaneye göre, kantaşı, İsa Peygamberin çarmıha gerilişi sırasında oluşan bir taştı. O'nun değerli ve temiz kanının parlak damlaları, çarmıh haçının dibindeki yeşil bir taş üzerine düşerek orada iz bırakmıştı. Bu nedenle, 16.yy da dini objelerde, İsa Peygamber ve ondan damlayan kanları betimlemek için sıkça kullanılmıştı.

Gaius Plinius Secundus, Eski Roma'lı naturalist, doğa bilimcisi ve asker. Pliny’nin bildirdiğine göre, su dolu bir kaba yerleştirilen ve güneşin tam ışığına maruz kalan kantaşı, böylelikle (güneş seven) adını alırdı. Bir ayna gibi güneş figürünü kırmızı renklerle yansıtır, ve tutulmaları keşfetmek için kullanılmaya hazırlanırdı.

Tabi bir dizi büyülü özellik için de, şifrelenmiş sözcükler eşliğinde kediotu suyu ile ovulması gerekiyordu. Bu heliotrope, böylece takanın görünmez oluşunun garantisi haline gelebilirdi.

Diğer yandan Vampirizmde, Kantaşının ebediyen kan temin etmeye yardımcı sihirli bir nesne görülerek yüzük yapımında kullanılması ilginçtir.

Babilliler mühür ve muska yapmak için bu taşı kullanmışlar, aynı zamanda Roma gladyatörlerinin de favori taşı olmuş.

Ortaçağ'da, kantaşı özellikle burun kanamalarını durdurmakta etkinliğine inanılan bir madde idi. Pudra haline getirilmek ve ilaç yapılmak için incecik öğütülen kantaşı, yumurta ve bal ile karıştırılarak, tümörlerin ve her türde kanamanın bertaraf edilmesi için de kullanılmıştı.

Eski simyacılar kan zehirlenmesinde ve açık yaradan kan akışını yine taşın özel pudra karışımları ile tedavi etmeyi önerirlermiş. Tabi, kan ile ilgili olması, yine kan hastalıklarının tedavisine de dikkati çekmiştir. Yılan zehirini vücuttan dışarı çekebildiğine de inanılmıştır.

Bol mineralli bir kuvars şekli ve kırmızı benekli yeşil kalsedon olan bu taş, Kriptokristalin kuvars formudur. Kalsedon, kırmızı benekleri nedeni ile Kantaşı adını alır, kayalarda veya dere yataklarında çakıl gibi gömülüdür, Hindistan, Brezilya ve Avustralya’da çok fazla bulunur.

Kalp ve kök çakralar üzerinde etkin olan Kantaşı, cesaretin de taşıdır. Ateş elementi, Mars gezegeni ve 1.çakra ile ilgilidir. Savaşçılar bu nedenle onu miğferlerinde veya kollarında taşırlardı.

Şüphenin kemirdiği durumlarda ve karmaşık düşünce zincirleri varken, zihni sakinleştirdiğine inanılır, hatta huzurlu bir uyku sağlar. Kan dolaşımı için, kan hastalıklarında, varislerde tedaviye yardımcı olduğu, ayrıca spazm çözücü etkisi ile ağrıları çeken minerallerden de biri olduğu söylenilmektedir.

 

Ferda Ercan Uyulan


Yorumlar

Yorum Yap

500