Dijitalleşen Dünya ve Simülakr

30 September 2016
Ferda ERCAN UYULAN

Uzun zamandır Okültizm, Parapsikoloji, Ezoterizm ve Teorik Fizik üzerine araştırmaları olan İzmir doğumlu yazar; ilk kitabı ''Kozmik Arayış''ın ardından bilinmeyenlere yönelik ''Gizli Boyutlar'' TV programlarını hazırlayıp sunmuştur. İkinci kitabı ''Okültizm ve Enerji'' ile okuyucu gizemler dünyasında dolaştırırken, aynı zamanda hakikat arayışı ve bilgi ile güçlenmeye çağırıyor. Yazar, Facebook sayfasını da aktif olarak kullanmaktadır. facebook.com/okultizöveenerji

Dijitalleşen Dünya ve Simülakr

  • 30 September 2016
  • 2085 Görüntülenme
  • YORUM

Simülakr, gerçeklik olarak duyumsanmayı arzulayan görünümdür ve bu sanallıkla; gerçeğin ortadan kaldırılması kaçınılmaz hale gelecektir.

Simülakr, orijinali bulunmayan, kendisi zaten kopya olan bir şeyin kopyasını anlatan bir terimdir. Simüle edilebilen her şey orjinallikten uzaklaşmış olur. Gerçeğin göreceli bir kavram olduğunu ve kişiden kişiye değiştiğini biliriz. Oysa ‘Hakikat’ kelimesi yalnızca keşif ehlinin ulaştığı bir insandan diğerine değişmeyen sonuçları ifade eder. Daha derin bir bakışla, görünen gerçeklik zaten gerçek olmadığını çeşitli yollarla bildirip durmaktadır. Onu saklayan “Ne olabilir?” diye düşünürsek, bu simülakr olamaz. Çünkü simülakr; gerçeğin kendisine dönüşmeye adaydır.

Bir simülakr, gerçeği olmadan da, tek başına bir gerçeklik olarak modellenebilir. Aynı zamanda, modellendiği bir üst gerçekliği temsil eden ölçüdür ve bir şeyin gölgesi değildir. Fransız bir düşünür ve simülasyon kuramını oluşturan sosyolog Jean Baudrillard’ın (1929-2007)  kitle zihni üzerindeki önemli saptamaları zihnimizde yer ediyor. Özellikle Simülakrlar ve Simülasyon adlı kitabı ile birçok postmodern olguyu, pornografiyi, üretim ve tüketimin tartışmalı rasyonelliğini, kitle iletişim araçlarının işlevlerini sorgulamıştır. “Pornografi simülakrın doruk noktasıdır” diyen Baudrillard, bize simülakrın ne olduğu hakkında farklı bir örnek daha sunar. Böyle bir olayın yansıtılmasında izlenen cinselliği hipergerçek olarak tanımlar ve bunun gündelik yaşamda karşılığı yoktur. O bir simülakr’dır ve cinsellik, saklanmadan bir simülasyon atmosferine aktarılmaktadır. Teknolojinin yarattığı kitlesel bağlantı kurma araçları ve yöntemleri; iletişim ve haberleşme sağlama adına üstlendikleri aracılık etme ödevinden hareketle, son derece özgür bir kendiliğindenlikle insanlar üzerinde tüm kavramların anlamsızlaştırıldığı bir etki sergilemeye başlarlarsa, farkı nasıl fark edebiliriz?

İnsanlar televizyonlarda birilerinin acı çekişini film seyreder gibi duyarsız halde izlemeye başladığında, gerçekle gerçek olmayan karışıp cansızlaşabilir. Zaman zaman, her şey, televizyonun içinde yaşanan bir simülasyon alemine dönüyor ve hayatını yitiriyormuş gibi görünüyor.

Simüle etmek, gerçek olmayanın sunumunu hakikatmiş gibi sunmaktır ki; sıklıkla televizyon izleyen kitleler, gerçeğin izin verileni kadarını, bazen de kurgulanmış olanı, doğallıktan uzak örüntülerle seyreltilerek işlenmiş bir biçime getirilmiş halde izlemektedirler. Bu, tam anlamı ile homeopatik olarak ifade edebileceğim durumdur. Homeopati kelimesi, alternatif tıpta şifa vermesi amaçlanan bir maddenin sulandırılarak seyreltilmesidir Gerçek ötesi bir gerçek, zaman zaman reklamlardan, program ve filmlerden, yarışmalardan insanlara uzanarak, yapay yaşam modellemesi halinde kaçınılmaksızın zihinlere su gibi akıyor.

Dünya, sanal modellere yavaş yavaş uyumlanmakta görünüyor. Elektronik iletişimlerle doğadan giderek uzaklaşmaya yüz tutan toplumun empati kurabilme yeteneği körelirse, her şey, hatta insan bile Nesne-leştirilebilir. Tümüyle bundan suçlu yapay örüntülere, bazı fetiş nesnelere Simülakr olarak bakabiliriz. Bu yapı, etik anlamdaki çökmeyi de genişletebilir. Çünkü insanlığı değerlerden uzak tutmaya yönelik itici faktör olarak, maddi refahı öneren modellemeler; tüketimi tüm iletişimle sürekli zevk ve konfora kayıtlamaya çalışarak simüle ettikçe, makro bir gerçeklik, artık bir simülakr kabına sığmayarak taşar olmuştur.

Bu simülasyon devrinin tüm uzamı, oluşturulan ‘Sanal Gerçeklik’ sayesinde, kesintisiz iletişimi saydam bir alana çekip, birçok şeyin gizem perdesini sıyırırken, adeta plastik bir cerrah gibi gedikleri yamıyor, gerçeği maskeleyerek, kusurları onarmaya soyunuyor. Diğer yandan somut manada da, estetik, botoks, kaynak saç, lensler ve daha birçok yolla siborglaşan bedenler; andırma nedeni ile baktığımız cansız bir görüntü gibi kusursuzlaşmaya soyunan simulakr’lar olabilir.

Simulakr varlıklar, modellendiği kaynağın özellik ve işlevlerini içerebilir. Daha derinlemesine anlamak için, Baudrillard’ın verdiği bir örneği, küçük farklarla aktarabilirim. Kalp krizi geçiriyormuş gibi yapan bir kişinin durumu ile kalp krizini simüle ederek, kendisinde krize dair belirtiler izlenen kişi arasındaki ayrım ele alınabilir. Krizi simüle eden ne hastadır, ne de değil belki, ne var ki gerçeklik çökmektedir. Çünkü artık, kalp krizini simüle eden bir simülakr varlık halinde algılanmaktadır. Aslında simüle etme yolu ile semptomları üretebilmektedir.

Yeni çağda, simülasyonun giderek ‘Hakikat İlkesi’nin yerini alması ürkütücüdür. İnanç sistemleri bile simüle edilip yıpratılma eşiğine getirilirken, dünya ve yaşam muazzam bir simülakr düzenine benzemeye başlamaktadır.

Gerçeğin kendisine dönüşmeye aday olan bu simülakr, sadece ve sadece kendi yerine geçendir. Tekrar sil baştan canlanma özelliğine kavuşan yeniden hayata getirmenin işlevi olarak simülasyonken, bir simülakra dönüştürdüğü yeni düzeninin egemeni olmaktadır. İnsanların gerçekten iyi kalpli olanını algılamamız, sözlere değil davranışlara bakmakla olası görünür, öyle değil mi? Oysa arkasında gerçeklik olmayan parametreler, çoğunlukla belirli faydacı ereklere hizmeti amaç edinmiştir ve bunların hepsi de simülakr olarak bilinmelidir.

Bilgisayarlar aracılığı ile yerel veya küresel olarak kurulan insanlı ilişkilerde, birçok birey, bir çok ayrı neden veya pragmatik amaçlarla işlerini, sahte resimlerle yüzlerini, bazen cinsiyetlerini dahi farklı göstererek adeta simülakr benzeri yaşamlar kurup, sanal uzamda o karakterlerle de yaşayabiliyorlar. Mobil iletişim aracılığı ile görüştüğümüz kişi, yerini nerede söylemek isterse, sabit hatta olmadığından, onu orada bilmek durumundayız ki, bu da sanal elbette. Cep numarası, elektronik posta adresi, facebook, twitter hesabı olmayan yadırganırken, tüm özel bilgilerin artık kayıt altına alınıp saklandığı, mesajların kuş dili ile yazıldığı bir dünyamız var

Dijitalleşen dünyada, insani sistemlerin cisimsizleştirilmesinden, eylemlerimizin sanallaşmasından ve belli bir süreçte, daha da fazlası ile siborglara dönmekten korunmayı diliyoruz. Esenlik üzere olun… 

 

Ferda Ercan Uyulan

 


Yorumlar

Yorum Yap

500