Çağımızın Vebası AIDS
Keşfedildiğinden beri hızla yayılarak birçok kişinin ölümün neden ve günümüzde çağın vebası olarak tanımlanan AIDS’i hakkında ne biliyorsunuz ya da bildiklerinizin ne kadarı doğru hiç düşündünüz mü?
21. yüzyılın vebası AIDS ilk olarak 1981 yılında ABD’de keşfedilmiş, keşfinden sonrada hızla yayılarak erkek, kadın, çocuk, siyah, beyaz demeden birçok insanın ölümüne neden olmuştur. Peki nedir insanların korkulu rüyası olan bu hastalık?
AIDS, (Acquired Immune Deficieny Syndrome) vücudun bağışıklık sistemini çökerten HIV ( Human İmmunodeficency Virüs) virüsünün yol açtığı bir hastalık. Dünyada her gün yaklaşık 16 bin kişinin yakalandığı düşünülen AIDS, bağışıklık sistemini çökertmesi nedeniyle vücudu her türlü mikroba karşı dirençsiz bırakıyor.
HIV virüsü, uzun yıllar sessiz kalsa bile diğer hastalıkların oluşumunu hızlandırıp organizmayı sinsi sinsi yok ediyor. Zararsız hastalıklar bile bağışıklık sistemi hasar görmüş insanlarda ağır ve ölümcül durumlara neden olabiliyor.
Cinsel temas ve kan
AIDS üç yolla bulaşıyor. Cinsel ilişki, kan yoluyla ve anneden bebeğe. Bunların dışında AIDS in bulaşması hemen hemen imkansız. AIDS’li kişi ile kucaklaşmak, el sıkışmak, kullandığı tabak, çatal, bardak gibi eşyaları kullanmak veya aynı sosyal ortamlarda bulunmak hatta aynı havuzu kullanmak bile hastalığın bulaşması için risk taşımıyor.
AIDS en çok cinsel ilişki yoluyla bulaşıyor. Cinsel ilişki sırasında cinsel organlarında ve makattaki zedelenmeler mikrobun vücuda girmesine neden oluyor. AIDS in bulaşması için cinsel organların zedelenmiş olması da şart değil. En fazla risk altında olanlar ise kadınlar. Çünkü meni yüksek yoğunlukta mikrop içeriyor.
Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli, tıraş bıçağı, diş fırçası ve enjektör paylaşımıyla bulaşıyor. Mikroptan arındırılmamış yani sterilize edilmemiş iğne, enjektör, makas, jilet hatta manikür-pedikür için kullanılan kesici aletler her zaman risk taşıyor. AIDS; kan ve cinsel temas dışında anneden bebeğe de bulaşabiliyor. Hamilelikte, doğum sırasında veya anne sütü ile bebeğe geçebiliyor.
AIDS,
• Günlük yaşamda ve sosyal ilişkilerle,
• Öpüşme, dokunma, sarılma, el sıkışmayla,
• Herkese açık tuvalet, havuz, duştan,
• Başkalarının eşyalarını kullanmakla
• Sinek, böcek sokması, hayvan ısırmasıyla bulaşmıyor
AIDS’in Belirtileri
§ Günler veya aylar süren ateş,
§ Gece terlemesi,
§ İştah azalması,
§ Uzun süreli yorgunluk hissi,
§ %10'dan fazla kilo kaybı,
§ Eklem yerlerinde ve kaslarda ağrı,
§ Nedeni belirsiz, uzun süreli boğaz ağrısı,
§ Nedeni belirsiz lenf bezlerinin şişmesi (lenfadenopati),
§ Uzun süreli ishal,
§ Tekrarlayan enfeksiyonlar,
§ Çok yaygın görülmeyen hastalıklara yakalanmak.
Korunma Yolları
§ Her türlü cinsel ilişkide prezervatif kullanın.
§ Cinsel partnerinizin geçmişinde böyle bir hastalık olmasa da korunun. Unutmayın partneriniz doğru söylemiyor olabilir.
§ Ne olursa olsun başka biriyle ortak enjektör kullanmayın.
§ Kan verirken ya da alırken, diş hekimi koltuğunda ve kuaförde kullanacağınız aletlerin sterilizasyonundan emin olun.
§ Hamilelikten korunmak için prezervatiften başka yöntemler kullanıyor olsanız da AIDS’i düşünerek partnerinize prezervatif kullanması için baskı yapın.
§ Başkasının özel aletlerini kullanmayın, kendi aletlerinizi kullandırtmayın. Eğer bu aletleri kullanmak veya kullandırmak zorunda kalırsanız bir daha kendiniz kullanmadan önce kolonya veya alkolle dezenfekte edin.
§ Evlenmeden önce AIDS testi yaptırın.
§ Cinsel geçmişini bildiğiniz bir partner ile tek eşli yaşamanız AIDS’den korunmak için iyi bir yöntemdir, unutmayın.
Tedavi
HIV/AIDS ile ortaya çıktığı yıllarda, tedavisi olmayan bir hastalık olarak biliniyordu. Hastaların bağışıklık sisteminin bozulması, fırsatçı enfeksiyonların ve kanserlerin gelişmesi sonucu ölümün kaçınılmaz olduğu varsayılıyordu. Fakat 1987 yılında virüse karşı ilk ilaç kullanılmaya başlandı ve bunu kısa süre içinde diğerleri takip etti. Özellikle 1990 lı yıllarda tedavi konusunda büyük gelişmeler kaydedilmesinin ardından HIV/AIDS in tedavisinde kullanılan ilaç sayısı giderek arttı ve bugün için 20’yi aştı.
Yeni ilaçların kullanılması ile birlikte HIV/ AIDS ten ölüm, bir kader olmaktan çıktı. Antiretroviral tedavi (ART) adı verilen tedavi rejimleri ile hastaların çoğunda bağışıklık sisteminin bozulması engellenebiliyor, hatta bozulmuş olan bağışıklık sistemleri yeniden düzeltilebiliyordu. Kandaki virüs miktarı büyük ölçüde azaltılabiliyor, virüsler vücuttan, özellikle lenf bezlerinden tamamen yok edilemese bile, kanda saptanabilir düzeyin altına çekilebiliyor ve uzun yıllar bu şekilde tutulabiliyordu. Sonuç olarak, hastalığın ilerlemesi durdurulabiliyor, fırsatçı enfeksiyonların ve kanserlerin ortaya çıkması engellenebiliyor, yaşam kalitesi artıyor ve yaşam süresi uzuyordu. 1990’larda tedavi almaya başlayan hastaların çoğu bugün hayatta olmaları ve hastalığa ait bir belirti olmaksızın normal yaşantılarına devam etmeleri bunun en güzel kanıtı oldu. Ayrıca, kandaki virüs miktarının tedavi ile düşürülmesi sonucu, enfekte kişilerin hastalığı bulaştırmalarında azalma olduğu, tedavinin özellikle de anneden çocuğa HIV bulaşmasını büyük ölçüde önlediği görüldü.
Antiretroviral ilaçlar
HIV/AIDS tedavisinde kullanılan ilaçlara antiretroviral ilaçlar denir. Bu ilaçların hemen hemen hepsi virüsün kan ve vücuttaki diğer hücrelerin içinde çoğalmasını engellerler. Böylece üremesi baskılanan virüsler çoğalıp başka hücrelere geçemezler ve hastalığın daha da ilerlemesi engellenir. İçinde virüs bulunan kan hücreleri de bağışıklık sisteminin yardımıyla zamanla yok edilir ve sonuçta kandaki virüs miktarı çok azalır. Fakat antiretroviral ilaçlarla vücuttaki tüm “insan immün yetmezlik virüs”leri yok edilemez. Virüsler tedaviye rağmen çok az sayıda da olsa saklanma bölgeleri denilen yerlerde, özellikle lenf bezlerinde varlıklarını devam ettirirler. Tedavi kesilerek baskı kaldırılırsa yeniden hızla çoğalmaya başlayıp diğer hücrelere yayılırlar. Bu nedenle, tedaviye bir kez başlandıktan sonra aralıksız devam ettirilmelidir. Virüsün çoğalmasını engelleyen ilaçların dışında, virüsün hücreye bağlanmasını ve girmesini engellemeye yönelik ilaçlar üzerinde de çalışılmaktadır ve bunlardan bir tanesi de diğer ilaçlarla birlikte kullanılmaya başlanmıştır.
Gebe bir kadında HIV enfeksiyonu saptanırsa viral yük ya da CD4 hücre sayısı ne olursa olsun çocuğa enfeksiyon bulaştırma riski vardır. Bu riski en aza indirmek için doğumdan önce anneye en az iki, tercihen üç antiretroviral ilaç ile tedavi verilmesi gerekir.
Anti-HIV Testi Nedir? Ne Zaman Yapılır? Nerelerde Yaptırılabilir?
HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için özel antikorlar oluşur. Kandaki bu antikorların ELISA yöntemiyle saptanmasına Anti-HIV testi denir. HIV antikorlarının ELISA yöntemiyle ölçülebilecek düzeye ulaşması için 3 aylık bir süreye (pencere dönemi) ihtiyaç vardır. Bu nedenle test, bulaşma olduktan 3 ay sonra yapılmalıdır.
Anti-HIV testinin pozitif (seropozitif) olduğunu söyleyebilmemiz için Western Blot testi denen doğrulama testinin de yapılıp sonucunun pozitif olması gerekmektedir. Anti-HIV testi, üniversite hastanelerinin mikrobiyoloji laboratuarlarında, sigorta ve devlet hastanelerinde ve özel laboratuarlarda yaptırılabilir.
Dr. Semra Asker
11.11.2016