Dila Kırık 8 Eylül 2000 tarihinde İstanbul'da doğdu. İlkokul yıllarından beri kitap okumaya ve yazı yazmaya karşı olan ilgisi asla azalmadı. Yazı yazmaya basit kompozisyonlar ve amatör hikâyeler yazmakla başladı. 2018 yılında Sancaktepe Anadolu Lisesi'nden mezun oldu, lise öğrenimi sırasında İngilizce ve Almanca eğitimi aldı. Bunun yanı sıra okul tarafından düzenlenen Erasmus+ projesi kapsamında Almanya'da bulundu. Şu anda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenimini sürdürmektedir.
“Şunu anlayın ki, asıl korkunç olan artık köpek kalbi değil, insan kalbi taşıması. Hem de doğada var olanlar arasında en rezilini”
Rus Edebiyatı’nın önemli isimlerinden olan Mihail Bulgakov, 1891 doğumlu bir Rus Sovyet roman yazarıdır. Kendisi tıp eğitimi almış fakat daha sonra hekimliği bırakarak yazarlık yapmakta karar kılmıştır. Edebi açıdan yorumlamamız gerekirse, Bulgakov oldukça başarılı bir roman ve oyun yazarıdır. Okuyucunun ilgisini daima taze tutan akıcı anlatımı ve enteresan kurgulara sahiptir. Bulgakov ‘Genç Bir Doktorun Anıları’ ve ‘Köpek Kalbi’ gibi birçok eserinde tıbbi detaylara fazlasıyla yer verir. Ayrıca Bulgakov’un önemli edebi figürlerden biri olarak sayılmasının diğer sebebi döneminin toplumsal olaylarını üstün bir mizah becerisiyle okuyucunun karşına çıkarmasıdır. Gerek çarpıcı kurgularıyla, gerek üstü kapalı olarak yaptığı eleştirilerle şüphesiz takdir edilesi yazarlardan biridir.
1925’te kaleme alınan ‘Köpek Kalbi’ hem Rus Edebiyatında hem de Bulgakov’un eserleri arasında yer alan oldukça popüler ve önemli romanlarındandır. Bunun sebebi Köpek Kalbi’nin 1917’de gerçekleşen Rus Devrimi’nin toplumda yarattığı etkileri akıllara durgunluk veren bir kurguyla okuyucuya aktarıyor olmasıdır. Bunun yanında, Bulgakov doktorluğu bıraktıktan sonra yazarlık yaptığı süreçte döneminin toplumsal koşullarını eserlerine yansıtmaktan asla çekinmemiş cesur yazarlardandır. Zaten bu sebeple 1930’dan sonra tüm kitapları hem Rusya hem de Batı Avrupa’da tehlikeli görülerek yasaklanmıştır. Tahmin edebileceğimiz üzere, Köpek Kalbi de bu eserlerinden bir tanesi. Her ne kadar devrimle birlikte her şeyin çok daha iyi olacağı beklenilse de, Bulgakov’un eserlerinde bu beklentinin çok da karşılanamadığını görebiliriz. Rus Devrimi’nden sonra özellikle Stalin dönemindeki Bolşevikleri müthiş bir mizahi anlatımla eleştirdiğini görmek mümkün. Bunlar o dönem için itiraf edilmesi, açığa çıkarılması zor gerçekler olduğu için Bulgakov’un neredeyse tüm kitapları yasaklanmaya veya sansürlenmeye mahkûm oldular. Sırf bu sebepten Köpek Kalbi kendi ülkesinde ancak 1987’de yayımlanabilmiş. Yani 60 yıl boyunca gizli kalmış birçok detay çok geç de olsa vatanına geri dönmüş. Ne yazık ki, birçok değerli yazar gibi Bulgakov da hayatının büyük bir kısmını geçim sıkıntısı içinde yaşayarak tamamlamış. Yine de eminim ki, korkusuz kalemiyle ve bıraktığı eserlerle, Bulgakov ölümsüzlüğün eşiğinde gezinen yazarlardan biridir.
Köpek Kalbi’ne gelecek olursak, ilk olarak 136 sayfalık bu kısa romanın içerisinde çarpıcı bir kurgu olduğunu söyleyebiliriz. Tüm olayların etrafında döndüğü karakter olan Şarik, Rusya’nın dondurucu soğuğunda sokaklarda aç sefil yaşayan bir köpektir. Köpek Kalbi ile alakalı önemli detaylardan biri de başlangıçta her şeyi direkt olarak Şarik’in ağzından dinliyor olmamız. Çünkü bu noktada Şarik’in bir sokak köpeğinin ötesinde, aslında sokakta yaşayan tüm canlıların içinde bulunduğu zor şartlara ve acımasız yaklaşımlara tutulmuş bir ayna olduğunu söyleyebiliriz. Aç karnını doyurmak umuduyla geldiği bir lokantanın kapısından, aşçının üzerine döktüğü kaynar suyun acısıyla ayrılan Şarik kitabın ilk sayfalarında okuyucuya bambaşka bir perspektif sunuyor.
Tam anlamıyla sefillik çeken Şarik artık hayata karşı umutsuzluk ve fiziksel olarak bitkinliğin zirvesini yaşıyorken karşısına çıkan Filip Filipoviç bir parça sucukla Şarik’in yeniden hayata tutunmasını sağlar. Bu merhametli adamla beraber evine kadar gelen Şarik artık devranın döndüğüne emindir. Artık tüm sefillik, açlık ve acılar bitmiştir. Filipoviç onun karnını doyurmuş, yarasını sarmış ve ona sıcak bir yuva vermiştir. Tam bu noktada Şarik, savaştan ağır darbeler almış açlık ve yoksullukla mücadele eden Rus halkını temsil ediyor. Bu yüzden Filipoviç’in devrim umutlarıyla gelerek onları açlık ve sefaletten kurtarmayı vaat eden Lenin’le ilişkilendirilebileceğini söylemek de yanlış olmaz. Fakat sayfalar ilerledikçe olayın sadece aç bir sokak köpeğine merhametle yaklaşan bir adamın hikâyesi olmadığını fark edebiliriz. Şarik’in içinde bulunduğu, karnını doyurup, mutluluğu yakaladığını düşündüğü ev aynı zamanda bir ameliyathaneyi de içinde barındırıyordur. Ve tabi ki, Filip Filipoviç de deneyleri için denek arayan dünyaca ünlü bir cerrahtır.
Şarik her şeyden habersizce yeni hayatının sefasını sürerken kendini ameliyat masasında bulmasıyla Bulgakov fitili ateşliyor. Filipoviç ve asistanı Doktor Bormental köpek Şarik’le yakın zamanda ölen bir suçlunun hipofiz ve er bezlerini yer değiştirerek köpeğin vücudunda ve zihninde gelişecek olayları incelemeye karar verir. Ameliyat oldukça zorlu geçer. Şarik ölmek ve yaşamak arasında büyük bir savaş verir. Sembolik olarak baktığımızda, burada yine Bulgakov’un bariz toplum eleştirisini fark edebiliriz. Bu meşakkatli ameliyat süreci aslında tamamıyla Rusya’nın geçirdiği devrim sürecini işaret ediyor. Aynı zamanda ameliyat süreci ve sonrasında meydana gelen tüm gelişmelerde, yine Bulgakov’un tıbbi bilgi birikimini ve bunu eserlerine entegre etmesindeki ustalığını görmek mümkün.
Zor ve kanlı da olsa Şarik hayata tutunmayı başarır fakat artık her şey farklıdır. Bir insanın hipofiz ve er bezlerine sahip olan Şarik gün geçtikte akıllara durgunluk veren bir başkalaşım yaşayarak Filipoviç’i bile hayrete sürükler. Kitabın özellikle bu bölümünde sistem eleştirisinin yanı sıra oldukça mizahi bir anlatım olduğunu görebilirsiniz. Absürt hareketleriyle Şarik ve ne yapacağını bilemeyen çaresiz Filipoviç’in mücadelesi Bulgakov’un ustalığını bir kez daha ortaya koyuyor. Okuyucu olarak sayfalar ilerledikçe Köpek Şarik’in Yoldaş Poligraf Poligrafoviç Şarikov’a dönüşme sürecine tanıklık ediyoruz. Konuşan, küfreden, sigara içen bir köpek veya bir adam. Belki de yaptıkları ve yapacakları ön görülemeyen bir ‘şey’. Köpek Kalbi tüm bu karmaşanın içerisinde şüphesiz son dönemde okuduğum en çarpıcı kitaplardan biri. Bu yüzden, Bulgakov’un Köpek Kalbi’ne kütüphanenizde bir yer ayırarak Şarik’in 136 sayfalık yolculuğunda ona eşlik etmek güzel bir fikir olabilir.