Dila Kırık 8 Eylül 2000 tarihinde İstanbul'da doğdu. İlkokul yıllarından beri kitap okumaya ve yazı yazmaya karşı olan ilgisi asla azalmadı. Yazı yazmaya basit kompozisyonlar ve amatör hikâyeler yazmakla başladı. 2018 yılında Sancaktepe Anadolu Lisesi'nden mezun oldu, lise öğrenimi sırasında İngilizce ve Almanca eğitimi aldı. Bunun yanı sıra okul tarafından düzenlenen Erasmus+ projesi kapsamında Almanya'da bulundu. Şu anda Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenimini sürdürmektedir.
Bir zaman makineniz olmasını ister miydiniz? Geçmişten bir tarih seçip o zamana gitmek, dönemin insanlarıyla tanışmak nasıl olurdu acaba? Mesela 1950’li yıllara gittiğimizi düşünelim. Hangi ülke olsun? İngiltere, Mısır, Japonya… Ya da Türkiye olsun. Peki Türkiye’nin hangi bölgesine gitsek? Edirne’den Kars’a çeşit çeşit kültüre ev sahipliği yapan yurdumuzun hangi durağına uğrasak? Trabzon mu, Van mı, Muğla mı? Bence bugün Adana’ya uğrayalım. Orhan Kemal, Eskici ve Oğulları adlı eseriyle bizi bir zaman makinesi gibi 1950’li yılların Adana’sına götürüyorken, geri çevirmek olur mu hiç?
Orhan Kemal tarafından kaleme alınan Eskici ve Oğulları, Türk Edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Sosyal ve psikolojik türde bir roman olmasının yanında, Türk Edebiyatı’nda Toplumsal Gerçekçilik akımının önemli örneklerindendir. Aynı zamanda, 1990 yılında Türk sinemasına da uyarlanmıştır.
Hikâye 1950’li yıllarda geçiyor. Orhan Kemal doğup büyüdüğü memleketi olan Adana’yı müthiş bir şeffaflıkla anlatırken, bize adeta o bölgeyi gezip görme fırsatı veriyor. Karakterlerin konuşmalarından yöre ağzını, geleneklerini, halkın nelere nasıl tepkiler verdiği ve bunlar gibi birçok detayı öğrenmemiz mümkün. Aslında artık çoğumuz kitapların farklı dünyalara, farklı hayatlara doğru ilerleyen birer yolculuk olduğunu biliyoruz bence. Eskici ve Oğulları bu tanımlamaya tıpa tıp uyuyor diyebilirim. Topal Eskici’nin, karısının, oğulları Mehmet ve Ali’nin, kızı Zeliha’nın ve diğerlerinin hayatlarında çıktığımız bir yolculuk aslında.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, hikâye yaşlı, topal bir Eskici ve iki oğlunun başından geçen olayları içeriyor. Yoksullukla mücadele eden Topal Eskici oldukça aksidir. Oğullarını çok sevse de yoksulluğun vermiş olduğu hırs yüzünden onlarla sık sık çatışma içine girer. Bu yoksulluktan kurtulup yeni bir başlangıç yapmak amacıyla büyük oğlu Mehmet’in ortaya attığı fikirle bir maceraya atılırlar.
Topal Eskici yörenin hatırı sayılır zenginlerinden birinin torunudur. Gençliği bolluk bereket içinde geçmiştir. Han dediği yerde han kurulan, nerede akşam orada sabah yaşayıp sefa süren gençliğinin ardından, savaş yıllarında bir İtalyan kurşunuyla bacağının tekini kaybeder. Hayatının geri kalanına tahta bacağıyla devam etmek zorunda kalır. Yetmezmiş gibi zaman içinde işleri bozulur, yoksulluk bir kâbus gibi başına üşüşür. Hayatın sillesini bir değil birden çok kez yiyen Topal Eskici herkesin gözünde tahammülsüz, aksi ve en son söyleyeceği şeyi en başta söyleyen adamın teki olup çıkmıştır. Fakat hikâye boyunca, Topal Eskici okuyucuyu şaşırtmaktan da geri kalmıyor.
Topal Eskici’nin iki oğlu olan Mehmet ve Ali birbirlerinden tamamen farklı karakterlere sahip olsalar da çok iyi anlaşırlar. Anneleri ve kız kardeşleri Zeliha ise 1950’li yılların Adana’sında kadınların rolünü yansıtan karakterlerdir. Yoksulluğun pençesinde, eskicilikten kazandıkları parayla geçimlerini sağlamaya çalışan bu aile, ‘kütlüye gitmeye’ karar verir. Yani pamuk tarlasında ırgatlık yapacaklardır. Büyük hesaplar, planlar ve para kazanma umuduyla çıkılan bu yolculuk, en başta Topal Eskici’ye, daha sonra evlatları ve karısına birçok şey öğretiyor.
Eskici ve Oğulları hakkındaki kişisel fikirlerime gelecek olursam, film izlemek gibi olduğunu söyleyebilirim sanırım. Uzun bir hikâye olsa da kısa sürede okunabilen, okuyucuyu bağlayan bir kitap. Akıcı bir dile ve olay örgüsüne sahip olan bu eserde başta da belirttiğim gibi Adana’yı ve halkını tanıma fırsatına sahip oluyorsunuz.
Karakterlerden bahsetmem gerekirse, her biri aslında aşina olduğumuz tiplemeler olsa da aynı zamanda sembolize ettikleri bazı şeyler olduğunu düşünüyorum. Mesela Topal Eskici hayata isyanın ve öfkenin sembolü olabilir bence. Hikâye boyunca Müslüman olduğu açıkça görülen karakter, zaman zaman kaderine, başına gelenlere hatta Allah’a isyan ediyor. Büyük oğlan Mehmet’in ise sükuneti, saygıyı, sabrı ve aile hiyerarşisini temsil ettiğini söyleyebilirim. Her koşulda sakinliğini koruyan, babasının sürekli çıkışmalarına bir kez bile karşı gelmeyen Mehmet, ‘aile büyüklerine saygı’ temasının bir örneğidir. Evin ortancası Ali ise klasik bıçkın bir delikanlıdır. ‘Kanı deli akmak’ deyiminin vücut bulmuş hâli demek yanlış olmaz sanırım. Babasıyla en çok çatışma içinde olan karakter olmasının yanında aslında babasına hem fiziksel hem de kişisel olarak en çok benzerlik gösteren karakter Ali’dir. Topal Eskici’nin öfkesine, içindeki gençlik ateşi ve asabiyetiyle karşılık verir. Ancak abisi Mehmet’e karşı duyduğu sevgi onun asiliğini bastırmakta etkilidir.
Son olarak hikâyede öne çıkan başlıca üç kadın karakter olan Topal Eskici’nin karısı, Mehmet’in karısı ve Zeliha’ya gelelim. Orhan Kemal o dönemin kadınlarının toplum içindeki rolünü net bir şekilde ele alıyor. Topluma göre kadın pasif ve itaatkardır. Kocasının sözünden çıkmaz, kocası neredeyse o da oradadır. Hatta Topal Eskici’nin, kendisini karısının ‘küçük tanrısı’ olarak gördüğü ve bunu dile getirdiği bir bölüm de mevcut kitapta. Bu benzetme beni fazlasıyla şaşırttı ama aslında bu bakış açısı o dönemin normlardan biri ne yazık ki. Kadınlar için önce Allah sonra kocaları olması gerektiği düşünülüyor. Aslında bu pasifliği, kitap boyunca Topal Eskici’nin ve Mehmet’in eşlerinin isimlerini asla öğrenemememizden de anlayabiliriz. Onlar bu toplumsal kalıbı kabullenmiş olsalar da Zeliha çok uyum sağlamış gibi görünmüyor. Yine bu normlardan kopamasa da modernleşmeye daha meyilli bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Bu üç kadın karakter dönemin kadınlarını bize ayna gibi yansıtıyor.
Sona yaklaşırken, Orhan Kemal’in Eskici ve Oğulları adlı kitabı okuması çok keyifli aynı zamanda genel kültür açısından okuyucuya çok şey katacağını düşündüğüm bir eser. Yörenin çoğu özelliğine tanıklık edip, kendi hayatınızdan izler bulacağınıza eminim. Ana tema olarak bir ailenin yoksullukla mücadelesi ve bu uğurda çıktıkları yolculuk işlenmiş olsa da aşk, hüzün ve diğer birçok duyguya da ev sahipliği yapıyor. Eskici ve Oğulları zevk alarak okuduğum ve herkese de tavsiye ettiğim kıymetli yapıtlardan biri. Hele ki şu günlerde Koronavirüs yüzünden seyahat etmeye, özgürce gezip dolaşmaya, başkalarıyla vakit geçirmeye bu kadar uzakken, Orhan Kemal’le ufak bir Adana gezisine çıkmak, Topal Eskici ve ailesine misafir olmak çok güzel bir fikir olabilir.
Dila Kırık