Türk Yunan Dostluğu

31 January 2018
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

Türk Yunan Dostluğu

  • 31 January 2018
  • 1757 Görüntülenme
  • YORUM

Türk Yunan Dostluğu

Onlarca adamıza Yunanistan tarafından haksızca el konularak, iki ülke arasında düşmanlığın körüklenmesi beni sürekli rahatsız etmektedir. Yunan Başbakanı Aleksis Çipras’a; “Tarih, tekrar edilmek için yazılmamalıdır.” diyorum. O’na; 15 Mayıs 1919 günü, Yunanistan’ın emperyalist ülkelerin oyununa gelerek İzmir’i işgal etmelerini, Anadolu’da ve Yunanistan’da bugün bile kapanmayan yaralar açıldığını hatırlatıyorum. Bunu Türk gençleri kadar Yunan gençleri de bilmeli ve bu yaşananları unutmamalıyız. 





İzmir’in kurtuluşu, Türkiye Cumhuriyeti ile taçlanırken Yunanistan’da darbeler, sürgünler sürüp gitmişti. İşgalin sona erdiği 9 Eylül 1922’den itibaren, 8 yıl içinde iki ülke savaşın yaralarını sarmaya çalışmış ve barış yolunda 30 Ekim 1930 tarihinde ilk adım atılmıştı. Yunan  Başbakanı Venizelos Türkiye’yi  ziyarete  geldiğinde, Gazi  Mustafa  Kemal  Paşa, Yunan Başbakanı'na  şöyle  hitap  etmiştir:


“Geçmişimizde  kalan  kötü  anılar  bir  daha  tekrarlanmayacaktır.”


Bu resmi ziyaretle Türk-Yunan dostluğunun temelleri atılmıştır. Venizelos’un Türkiye’ye yaptığı bu ziyaret sırasında iki devlet arasında siyasi, askeri ve ekonomik konular ile ilgili üç antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmalar imzalandıktan sonra, Venizelos’un değerlendirmesi şöyle olmuştur: 


“Türk-Yunan dostluğu bir arzu değil, artık bir gerçektir. Bugün, her iki halk nezdinde bu dostluk artık gerçekleşmiş ve perçinlenmiştir. Siyasetim, Türkiye ile her zaman dostluk olacaktır.” Sayın Çipras, siz ve hükümet üyeleriniz atalarınızın dostluk adına yaptıklarını hatırlasaydınız, Türk-Yunan ilişkileri daha da ileri gidebilirdi.





Atatürk’ün ve Yunan Başbakanı Venizelos’un günümüzde çok gereksinimiz olan “Barış” konusuna yaptığı katkıyı ve Türk-Yunan ilişkilerinin, onların sağlığında geldiği noktayı bir kez daha anımsatacağım.


İzmir’in ve Anadolu’nun işgalin mimarı olan, Lozan antlaşması sırasında geleneksel düşmanlığı sergileyen, Yunan Başbakanı Elefterios Venizelos’un “Türk-Yunan barışı” adına yaptıklarına bir bakalım. 12 Ocak 1934 tarihinde, Venizelos eski düşmanı Mustafa Kemal’i, “Nobel Barış Ödülü”ne aday göstermiştir. Yunan Başbakanı Venizelos’un, Nobel Ödül Merkezi’ne Mustafa Kemal için yazdığı adaylık teklifine bir göz atalım;



“Nobel Barış Ödülü Komitesi’nin  Sayın Başkanı Oslo-Norveç;






Yedi yüzyıla yakın bir süre boyunca tüm Yakındoğu ve Avrupa’nın büyük bir bölümü, yankıları daha çok geniş olan kanlı savaşlara sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakiyetçi rejimi, bunun başlıca nedenini oluşturmuştur.



Hristiyan halklarının dayanılmaz bir baskı boyunduruğuna bağlı kılınması, bunun doğal sonucu olarak haç’ı, ay’a karşı çıkaran dini savaşları, özgürlüklerini isteyen bütün bu halkların ardı ardına gelen ayaklanmaları, sultanların Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkilerinin devam ettiği sürece, aralıksız bir tehlike kaynağı olarak ortaya çıkan bir durum yaratmıştır.


Mustafa  Kemal  Paşa’nın ulusal hareketinin düşmanlara karşı 1922 yılındaki zaferinden sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, gelecekteki barış için yeni ve korkulu tehlikeler ortaya çıkaracak, hoşgörüden yoksun ve yerleşmemiş bu duruma kesin biçimde son vermiştir. Gerçekten, bu ulusun yaşamında bu kadar kısa bir süre içinde bu derece köklü bir değişim ender gerçekleşmiştir.





Hak ve din kavramlarının karıştırıldığı teokratik bir rejim altında çökmekte olan bir imparatorluğun yerini ulusal, çağdaş, canlılık ve hayat dolu bir devlet almıştır. Büyük reformcu Mustafa  Kemal  Paşa’nın  itici  gücüyle, sultanların mutlakiyet rejimi kaldırılmış ve devlet açıkça laik olmuştur. Ulus, tümüyle haklı olarak tutkulu biçimde uygar ulusların  öncüleri arasında yer almak  üzere gelişmeye doğru atılımda bulunmuştur.


Ayrıca, barışın güçlendirilmesi hareketi, belirgin biçimde etnik, modern Türk Devleti'ne bugünkü görünümünü sağlayan iç reformlarla birlikte yürütülmüştür. Gerçekten, etnik ve siyasal sınırlarından açıkça memnun Türkiye, komşularıyla tüm toprak sorunlarını çözümlemiş ve böylece Yakındoğu’da barışın temel direği olmuştur. Düşmanlık içinde geçen uzun yüzyıllar boyunca Türkiye ile kanlı savaşları sürdürmüş biz Yunanlar, eski Osmanlı İmparatorluğunun yerini alan bu ülkedeki köklü değişikliğin etkilerini ilk olarak duyabilme fırsatını elde ettik. Küçük Asya felaketinin hemen ertesinde, savaştan bir ulusal devlet olarak çıkmış ve yeniden sağlığına kavuşmuş Türkiye ile anlaşma olanağını görerek, ona elimizi uzattık ve o da bunu içtenlikle kabul etti ve sıktı. Barış isteğini besledikleri takdirde, en tehlikeli anlaşmazlıkların ayırdığı halklar arasında anlaşma olanağı için bir örnek oluşturacak bu yakınlaşmadan iki ülke için olduğu kadar, Yakındoğu’da barış düzeninin korunması için de yalnızca olumlu sonuçlar ortaya çıkmıştır. İşte; barış sorununa bu değerli katkıyı sağlayan kişi, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.


Yakın Doğu’da barış yolunda yeni bir çağ açan Yunan-Türk anlaşmasının imzalandığı dönemde, 1930 yılındaki Yunan Hükümeti'nin başkanı sıfatıyla, şimdi Nobel Barış Ödülü Komitesi'nin seçkin üyeleri önünde, Mustafa Kemal Paşa’nın adaylığını, bu onur ödülüne layık olarak önermekten şeref duymaktayım.





En derin saygılarımın kabulünü rica ederim, Sayın Başkan.” 12 Ocak 1934


Atatürk, Türk-Yunan ilişkisindeki “Barış” ortamını sağlığında yaratmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra, Yunan basını O’nun ölümüne çok geniş olarak yer vermiştir. 11 Kasım 1938 günlü Elefteron Vima gazetesi,  “Türk-Yunan anlaşmasını O istemiş ve bu anlaşma için hararetli bir imanla çalışan O olmuştu. O’ nun  adı, dünya  tarihinin  kahramanları  arasında  silinmez  bir  biçimde  kalacaktır, ”  diyordu. Katimerini gazetesi, “Atatürk, herkesin özlediği, dostların ve düşmanların hayran olduğu bir adamdı. O’nun ölümü yalnız Türkiye için değil, bütün uygarlık ve dünya için de bir kayıptır... Türkiye Büyük Kurucusunu kaybediyorsa, Yunanistan da büyük ve emin bir dostunu kaybediyor. Yunan milleti, dost ve müttefik Türk Milleti’nin yasına bütün kalbiyle katılır.”  diye yazıyordu.


Okumayan ve tarihini bilmeyen toplumlar, atalarının, kendi ülkeleri ve dünya barışına yaptıklarını nasıl anımsar. İzmir Atatürk Müzesi’nde, Yunan Başbakanı Venizelos’un, Atatürk’ü; “Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterdiği yazısı, Türkçe ve İngilizce olarak yer almıştır. Müzeyi gezdirdiğim sinema yönetmenlerinin yaşadığı hayreti unutamam. Biz Türk çocuklarına, Yunanlar ise, kendi çocuklarına bu metni okutmaları ve öğretmeleri gerekiyor. Yoksa barış biter, 90 yıl öncesine döneriz. Tanrı, her iki topluma da o günleri göstermesin.
 
Ahmet Gürel

01.02.2018


Yorumlar

Yorum Yap

500