1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.
“Savaş Bir Cinayettir, Vatan Savunması Olmasa”
Balkan Savaşları’nda uğradığı bozguna bakarak Osmanlı Devleti’nin gücünü hafife alan İngiltere, önce İzmir ve sonra da Batı Anadolu topraklarını vaat ederek Yunanistan ve İtalya’yı savaşa sokmuşlardı. Savaşın bitmesine bir yıl kala Dünya Savaşı’na giren Yunan Başbakanı Venizelos, Mondros Antlaşması imzalanır imzalanmaz fırsatı kaçırmamış, Anadolu’nun batı kısmının Makri’den Erdek’e kadar Yunanistan’a bırakılmasını istemiştir.
İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti
İzmir’de olup bitenler halk arasında süratle duyulmuştur. Vali Konağı’nın etrafında toplanan gençler, valiye nota veren İngiliz yetkililerinin etrafını sarmış ve onlara şöyle seslenmişlerdir:
“Ölmedik, biz büyük bir milletiz. Uykuda gibi görünüyorsak da uğraş içinde bulunuyoruz. Ülkemizin peşkeş çekilmesini kabul edemeyiz. Bir takım karışıklıklar olacaktır. Biz ölebiliriz ama başkaları da beraber ölecektir.”
Günlerdir tedirgin olan halkta gerilim ve öfke son kerteye varmış, öğretmen Mustafa Necati’nin çağrısı üzerine gençler ‘Mekteb-i Sultanî’de toplanmışlardır. ‘Mukavemet Cemiyeti’ gençlerinden Köprülü Kazım, “Savaşa yarar herkes silahlarıyla dağa çıksın, savaşalım…” çağrısında bulunmuştur.
‘Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyeti’ ile ‘Türk Ocağı’ üyeleri, kentin tanınmış kişileri, aydınlar gelinen bu duruma bir çare bulmak amacıyla bir araya toplanmışlardır. Bunların arasında; asker olarak, Albay Süleyman Fethi Bey, Albay Kâzım Bey, Jandarma subaylarından Mümin Bey yer almıştır.
Gazeteci olarak da; Anadolu gazetesi sahibi Haydar Rüştü Bey (Öktem), aynı gazetenin yazarlarından Reşat Bey, Köylü gazetesi sahibi Mehmet Refet Bey, Mevlevi Şeyhi Nurettin Efendi, Ahenk gazetesi sahibi Nazmi Bey, aynı gazetenin başyazarı Mehmet Şevki Bey, Hukuk-u Beşer gazetesinin sahibi ve Başyazarı Hasan Tahsin Bey katılmışlardır.
İlk konuşmayı yapan öğretmen Mustafa Necati Bey, Yunanlara karşı koymak için bir direnme örgütü kurulması gerektiğini ileriye sürmüştür. Toplantı sonucunda; “İlhakı Red Heyet-i Milliye” komitesi oluşturulmuştur. ‘İlhakı Red Heyet-i Milliye’ komitesinin İzmir’deki çalışmaları, kentin Yunan işgalcilerinin eline geçmesi yüzünden çok kısa sürmüştür.
Bu durum Yıldırım Orduları Müfettişi Cemal Paşa’nın, Havza’da bulunan Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği telgrafta şu cümleden yer almıştır:
“…İzmir Müdafaa-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti Denizli’de bulunmaktadır, Efendim.”
İzmir’in İşgali
Yunanlarla iş birliği içinde olan İngiliz ve Fransız filoları komutanları, 14 Mayıs 1919 Çarşamba günü, İzmir’de Vali Konağı’na giderek Vali İzzet Bey’e İzmir’in işgal edileceğini bildirmişlerdir. Yerli Rumlar, Yunan askerlerini bayraklarla karşılarken, İzmir Metropoliti Hrisostomos, etrafta koşarak, “Türkleri öldürün” diye bağırmaya başlamıştır.
İzmir içinde yürüyüşe geçen Yunan birliklerine yerli Rumların tezahürat yapması, İzmir’de ortamı aniden germiştir. ‘Hukuk-u Beşer’ gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres (Hasan Tahsin), sinirlerine hâkim olamayarak Yunan alayının önünde yürüyen ‘Sancaktar’ı vurmuş ve kendisi de hemen orada Yunan askerlerince şehit edilmiştir. Yol kenarına toplanmış bulunan ve olanı biteni kavramaya çalışan çoluk çocuk, yaşlı, genç yüzlerce Türk, işgal askerleri tarafından hunharca katledilmişlerdir.
Sarıkışla’da esir alınan Türk askerleri arasında yer alan, Kordon’daki özellikle yerli Rum ahalinin tüm zorlamalarına rağmen ‘Yaşasın Venizelos’ diye bağırmayı ret eden Albay Süleyman Fethi Bey, 22 süngü darbesi ile şehit edilmiştir. Bütün bu olaylar uygar ulusların temsilcilerinin gözleri önünde ve onların izniyle yapılmıştır. Yunanlar ilk gün, Konak’ta 400 Türk’ü şehit etmiş, çevre köy ve kazalardaki olaylarla birlikte iki gün içinde 5.000 kadar Türk hunharca katledilmiştir.
İzmir’in işgali, Türk halkında ‘işgale karşı koyma’ şuuru uyandırmış ve yurdun her yerinde protesto mitingleri yapılmaya başlanmıştır. Bu tepkilerin ardından, Türk halkı, ‘Kuva-yı Milliye’ olarak adlandırılan bölgesel direniş örgütlerini kurarak, yörelerinde düşmanla mücadeleye başlamışlardır.
Zafer için, 30 Ağustos 1922 günü saat 14.00’de, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Türk Ordusu’na hücum emrini vermiştir. Gazi, Zafertepe’den bizzat yönettiği meydan savaşından sonra, savaş sahasını gezerken, binlerce düşman cesedini birbiri üzerine yığılmış olarak görmüş ve bu korkunç manzara karşısında şunları söylemiştir:
“Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat haklı vatan savunmamız için buna mecbur olduk. Türkler başka milletlerin vatanında böyle bir harekete kalkışmazlar.”
Savaş artıkları arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağını gören Başkomutan, eliyle bayrağın yerden kaldırılmasını işaret ederek, şöyle konuşmuştur:
“Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşman da olsa hürmet etmek gerekir. Kaldırıp topun üzerine koyunuz.”
10 Eylül 1922 günü, Gazi, arabasıyla İzmir’e doğru ilerlerken; “Bir rüya görmüş gibiyim” diye mırıldanmış ve İzmirliler tarafından büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılanmıştır. Gazi, bir ara Hükümet Konağı’nın balkonundan kendisini çılgınca sevgi gösterisinde bulunan İzmirlileri selamlarken, onlara şöyle seslenmiştir; “Başarı benim değil, milletindir.”
O gün İzmir Valiliğinin önünde atının kuyruğuna bağladığı Yunan bayrağını yerlerde sürükleyen Süvari Üsteğmen Çolak İbrahim’i gören Gazi, emir çavuşu Ali Metin’le, ona şu haberi yollamıştır:
“Bayrağı yerde sürümesinler. Bu bizim adaletimize yakışmaz.”
Bunun üzerine Yunan bayrağı atın kuyruğundan çözülmüştür. Bu olay, Gazi’nin, on gün içinde ikinci Yunan bayrağına saygısıdır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Karşıyaka’da…
O gece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Karşıyaka’daki İplikçizade Köşkü’nde kalması planlanmıştı. Gazeteci Ruşen Eşref Bey, İplikçizade Köşkü’ne gelirken yolda yaşananları ve köşkün önünde gördüklerini şöyle anlatmıştır:
“Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun. Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir düşman bayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi böyle serilmişti.
Kadın-erkek oradaki İzmirliler:
‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir’ diye yalvarıyorlardı.
Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara, erkeklere tatlılıkla baktın:
‘O, geçmişse hata etmiş. Bir milletin bağımsızlığının sembolü olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem’ dedin. Onu yerden kaldırttın ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdin.
İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin.
Bu saygı, bir saat içinde, düşman bayrağına yapılan ikinci saygıdır.
Tarih 27 Ekim 1930, her iki ülke arasında Anadolu’da meydana gelen ölüm-kalım savaşı biteli henüz sekiz yıl olmuştu. Yunan Başbakanı Venizelos, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelmişti. Gazi, eski düşmanı, konuk Yunan Başbakanı Venizelos’a şöyle hitap eder:
“Geçmişimizde kalan kötü olaylar bir daha tekrarlanmayacaktır.”
30 Ekim 1930 günü, Ankara’da taraflarca “Türkiye-Yunanistan Ticaret Antlaşması” imzalanır. 1931 yılında, Yunanistan’a ziyarete giden Başbakan İsmet Paşa, Yunanlarca stadyumlarda karşılanmıştır.
12 Ocak 1934 günü, Yunanistan Eski Başbakanı Eleftherios Venizelos, kendisini askeri ve diplomatik alanda yenilgi üstüne yenilgiye uğratan Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk’ü ‘Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermiştir. Bu barış vurgusu; Venizelos’un yukarıdaki “Nobel Barış Ödülü Teklifi”nde şöyle yansımaktadır; “İşte; barış sorununa bu değerli katkıyı sağlayan kişi, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır.”
“Günümüzde bu dostluk niye devam etmiyor?” Sorusunu kendimize sormamız gerekmektedir. Yunan öğrencilere, hâlâ; “Anadolu bizimdir” diye öğretiliyorsa, “Küçük Asya Felaketi”ni hatırlamak gerekir. İzmir Atatürk Müzesi’nde, Türkçe/İngilizce yazılı olan Eleftherios Venizelos’un, Atatürk’ü ‘Nobel Barış Ödülü’ne aday gösteriş yazısını, hepimiz okuyup, öğrenmeliyiz. Yunanlar, bu dostluğu hiç bilmiyor inancındayım. Savaşan iki liderin kurduğu barışı, tekrar tesis etmemiz gerekiyor.
Kötü olayların tekrarlanmaması dileğimle, iki ülkeye barış dolu günler diliyorum.
Kaynak: Ahmet Gürel- Gazi’nin İzmir Anıları, KNK Yayınları, 2013
Ahmet Gürel
01.05.2019