O Ne Dedi, Biz Ne Yaptık?

30 September 2016
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

O Ne Dedi, Biz Ne Yaptık?

  • 30 September 2016
  • 1092 Görüntülenme
  • YORUM

 

 

O Ne Dedi, Biz Ne Yaptık?

 

Bu ayki yazımın konusu, Atatürk’ün Anadolu’da bir yandan kurtuluş savaşını verirken, diğer yandan kuruluşunu yıllardır kafasında tasarladığı Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli olacak “Çağdaş Türk Eğitimi” için düşündüklerini anımsatmak olacak. O’nun tasarladığı ve uygulamaya koyduğu eğitimin bugünkü perişan halini irdelemeyi sizlere bırakıyorum. “O ne dedi?” diyerek başlayalım:

“Bir taraftan bilgisizliği ortadan kaldırmaya bir taraftan da memleket evladını sosyal ve ekonomik hayatta fiilen etkili ve verimli kılabilmek için gerekli olan asıl bilgiyi pratik bir tarzda vermek, eğitim ve öğretim usulümüzün esasını teşkil etmelidir.” Atatürk, 1925 yılında Türk eğitimi için şunları söyler:

 

“Büyük millet, dünya medeniyet ailesinde saygın yer sahibi olmaya lâyık Türk milleti, evlâtlarına vereceği eğitimi okul ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki cins kuruma bölmeye bugünkü günde katlanabilir miydi? Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden oluşmuş bir millet yapmaya imkân aramak boş şeylerle uğraşmak olmaz mıydı?” Gazi, 1925 yılında yaptığı bir başka konuşmasında ise şunları söyler:

 

“Ben burada yalnız yeni Türk Cumhuriyeti'nin yeni nesle vereceği eğitimin, millî eğitim olduğunu kesinlikle ifade ettikten sonra diğerleri üzerinde durmayacağım. Yalnız işaret etmek istediğim mânayı kısa bir örnek ile izah edeceğim: Yeryüzünde üç yüz milyonu geçen islâm  vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle, terbiye ve ahlâk almaktadırlar. Fakat acınarak söylüyorum, gerçek olay şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esaret ve hor görü zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğilim ve ahlak, onlara bu esirlik zincirlerini kırabilecek insanlık yeteneğini verememiştir, veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi millî değildir. Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte artık hiçbir şekilde karışıklık kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun dilini, usulünü, araçlarını da millî yapmak zorunluluğu tartışmadan uzaktır. Millî eğitim ile geliştirmek ve yükseltmek istenilen genç beyinleri, bir taraftan da paslandırıcı, uyuşturucu, hayali fazlalıklarla doldurmaktan dikkatle kaçınmak lâzımdır.”

 

Köy Enstitüleri açarak, eğitimi iş yaparken öğrenen, çevresine ışık saçan nesiller yetiştirirken, Gazi ve devrim arkadaşlarının mesleki eğitime ne kadar önem verdiğini kavrayamadık. O’nun her İzmir’e geldiğinde Sanatlar mektebini neden ziyaret ettiğini anlayamadık. Keşke O’nun mesleki eğitime verdiği önemini kavrasaydık, günümüzde yaşadığımız çağdışı olayları yaşamazdık. Bugün, O’nu dinleyip, yanlış yapmasaydık, üniversite kapılarında milyonlarca genci yığmazdık. 1928 yılında Atatürk mesleki eğitim için kafasındaki hedefleri şunlardı:

 

“…Eğitim ve öğretim çalışmalarımız ilköğrenimin genel ve zorunlu olmasını, memlekette eğitim birliğini, orta öğrenimin iyi araçlarla artırılmasını ve kolaylaştırılmasını, meslek öğreniminin ilk ve orta derecesinden en yüksek derecesine kadar memlekette teminini, yüksek öğrenimin de sayıda olduğu kadar kıymette ile bu yüzyılın ihtiyaçlarına yeterliğini hedef tutmuştur.” 1936 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Sanat ve Teknik okullar konusundaki başka bir konuşması şöyledir:

 

“Sanat ve teknik okullarına rağbet artmıştır. Bunu sevinçle söylerken, her türlü teşviki artırmak lazım olduğunu da ilâve etmek isterim.”

 

1923 yılında, Gazi Mustafa Kemal Paşa, henüz Cumhuriyeti ilan etmeden her zaman güvendiği öğretmenlere şöyle sesleniyor:

 

“Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran kültür ordusu. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz; bu iki ordunun ikisi de hayati derecede önemlidir. Yalnız siz, kültür ordusu üyeleri, sizlere bağlı olduğunuz ordunun kıymet ve kutsallığını anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir ordunun bireylerisiniz.”

 

25 Ağustos 1924 günü Ankara’da Öğretmenler Birliği toplantısında, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın “Öğretmenlik Andı” olabilecek sözlerini okuyalım:

 

“Öğretmenler, yeni nesli Cumhuriyet'in fedakar öğretmen ve eğitimcilerini sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin uzmanlığınız ve fedakarlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet düşünce, bilgi ve beden yönünden güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek, sizin elinizdedir. Üstün ödevinizin yerine getirilmesine yüksek çabalarla kendinizi adayacağınızdan hiç kuşkum yoktur.

 

Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın eşit olarak, bütün öğrenim basamaklarındaki eğitim ve öğrenimlerinin iş ilkesine dayanması önemlidir. Yurt çocukları, her öğrenim basamağında, tutumsal alanda yapıcı, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. Ulusal törelerimiz, uygarlık ilkeleriyle ve özgür düşüncelerle geliştirilmeli, güçlendirilmelidir. Bu, çok önemlidir; özellikle dikkatinizi çekerim. Korkuya dayanan ahlak, bir erdem olmadıktan başka, güvenilir de değildir.

 

Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister.”

 

Gazi yeni alfabenin kabulünden sonra 8 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul Sarayburnu Parkı'ndaki gazinoda, şu konuşmayı yapar:

 

“Bu ulus, utanmak için yaratılmış bir ulus değildir; övünmek için yaratılmış, tarihini övünçlerle doldurmuş bir ulustur. Ama ulusun yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bunun suçu bizde, bu günün insanlarında değildir; Türk'ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. Artık geçmişin düzensizliklerini kökünden kazıma günlerindeyiz. Yanlışlıklan düzelteceğiz. Yanlışlıkların düzeltilmesinde bütün yurttaşların çalışmalarını islerim. En çok bir yıl, iki yıl içinde, bütün Türk toplumu yeni harfleri öğrenmiş olacaktır. Ulusumuz, yazısı ile kafası ile bütün uygarlık dünyasının yanında olduğunu gösterecektir."

“O ne dedi, biz ne yaptık?” diye soracağımıza, “Biz O’nun dediklerini harfiyen uyguladık” diyeceğimiz günler dileğimle…   

 

Ahmet Gürel

11.11.2016


Yorumlar

Yorum Yap

500