1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.
Kalkınma Köyden Başlamalı:
Karabağlar Kavacık Köyü’nde Üzüm Festivali
1999 yılı Şubat ayında, İzmir’in Çatalkaya mevkiine fotoğraf çekmeye gelmiştim. Bu yöreye ilk defa geliyordum, İzmir’in manzarası mükemmeldi, birden, karşıma, “Kavacık Köyü, 5 Kilometre” levhası çıkıverdi, hemen rotamı oraya çevirdim. O da ne, bir köy düşünün, çamların yeşilliğine kaybolmuş, Türk radyosu yerine Yunan radyosunu çeken, cennet bir köy.
İbrahim Mantar adında bir genç yanıma yanaştı. Burada ne aradığımı sordu? Yanımda bulunan şelale fotoğraflarını gösterdim. Çektiğim fotoğrafları beğenmedi ve; “seni bizim dereye götüreyim de gör, üç tane şelale var.” dedi. Beni bir derenin içine indirdi. Allah’ım, o ne güzellik, suyun az olduğu bu mevsimde bile harika bir görüntü vardı, yaklaşık 15-20 metreden su aşağıya dökülüyordu, yerde suyun oyması ile derin çukurlar oluşmuş, o devrik ve çürümüş ağaçlar, oluşan yosunlar, tarif edilemez bir güzellik yaratmış… Dere içinde akış aşağı yürümeye başladık, bir doğal sekiden su iki metreden şelale yapıyordu, zemin kalker ve yürümek çok zordu, üçüncü şelale de kaskatlar şeklinde akan konumdaydı.
İbrahim ile oturduk, sohbete başladık, İbrahim, hormonsuz Kavacık üzümünün, İzmir’de tanınmadığını belirterek, benden, bir “Üzüm Festivali” düzenlememi istedi. Ertesi hafta, Konak Kaymakamı başkanlığında bir toplantı yaptık. Toplantıya; Konak Belediye Başkanı, İzmir İl Tarım Müdürü, Kavacık Köyü Muhtarı ve İzmir Ziraat Odası Başkanı katıldılar. İzmir İl Tarım Müdürlüğü, en iyi üzümü seçme görevini üzerine alarak, işe başladı.
25 Eylül 1999 günü, ilk üzüm festivalini Kavacık’ta düzenleyecektik. İzmir’den otobüslerle gelen konuklar, kahvelerin önlerine sıralandılar, kadınlar tören alanına uzak bir noktada oturarak, etkinliğe katılmayarak, çekimser davrandılar. Saat 14.00’e kadar, misafirlere traktör tahsis edilerek, Maden Deresi gezildi.
Etkinliğin tüm akışını elimde mikrofonla ben yürüttüm. Bu etkinliği, başkan yardımcısı olduğum Atatürkçü Düşünce Derneği İzmir Şubesi’ne mal ederek yapıyordum. Açılış konuşmamda, festivalin kısa öyküsünü anlattım. Etkinlikte, önce arıcılık kursunu bitirenlerin sertifikaları verildi. Ardından, bir okulun zeybek oyunları ve bir kolejin de bandosunun konserini izledik. Protokol, sıra ile konuştu ve “Üzüm Yarışması”nın sonuçlarını jüri açıkladı ve ödüller verildi.
Ertesi yıl, aynı festivali tekrarladık, köylünün tüm ürünlerini satacak stantlar hazırlandı, köylü kadınlar, bu kez biraz daha etkinliğe sıcak baktı, bu kez, bol üzüm satışlı bir festival olmuştu. Bu arada, köy meydanı genişlemiş, Atatürk büstü konmuş, köyün tek tuvaleti düzenlenmiş, köye devlet eli girmeye başlamıştı. Köy içinde kütüphane çalışmasına başlanmıştı. Ben, yaptığım iki festivalden sonra, görevi yetkili belediyelere bıraktım. Konak Belediyesi, bir kez, köyün yeni bağlandığı Karabağlar Belediyesi de 3 kez üzüm festivali yapmıştı. Festivallere hiç çağrılmıyorum, ama geçen yıl, İzmir fuarında, güzel bir olaya rastladım. 2000 yılında, annemden, saçta börek yapmayı öğrenen Kavacıklı kadınlar, elleriyle yaptıklarını yemekleri, börekleri ve köyün ürünlerini satmaya başlarken, geçte olsa, bir isteğim daha gerçekleşmiş oldu. Bu yıl ise, 4. Kez Karabağlar Belediyesi’nin yaptığı festivalde, köyün adeta ihya edildiğine şahit oldum. Karabağlar Belediyesince yapılan bir öncülükle; “Kavacık Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi” kurulmuştu. 1999 yılında, sadece bizi seyreden kadınlar, üretiyor ve satıyordu. 18 yılda, ikisi benim öncülüğümle düzenlenen, toplam yedi festival ile köy kalkınmış, neredeyse 10 bin katılımcı köye sığamamıştı. Ben de mutluluktan uçuyorum. İyi ki 18 yıl önce bu köye gelmişim ve fotoğraf çekmişim. Çektiğim bir fotoğrafla bakın neler oldu?
20 Ekim 2010 tarihinde, kurulan ve başkanlığını yaptığım “İzmir Platformu”nu (www.izmirplatformu.com) geçen yazımda tanıtmıştım. İzmir Kentlerin sürekli göçle beslenmesi kentlerdeki işsiz sayısını arttırmaktadır. Başka bir deyişle ülkemizde kentleşme süreci sanayileşmenin bir işlevidir. Kente göç yoluyla gelen bireyler, kentte varlıklarında sürdürebilecek yeterli sağlık, eğitim, barınma, çalışma, dengeli beslenme ve güvenli bir çevrede yaşama olanaklarından yeterince yararlanamamaktadırlar. İzmir’i yakından etkileyen göç olgusu, temelinde birçok sorun olmakla birlikte ekonomik faktörlerin belirleyiciliği altındadır. Sonuç olarak bu durum, bireylerin kent ile çatışmalarını ve ikamete yönelik mekânsal tercihlerini doğrudan etkilemektedir. Kentle kültürel, sosyal ve ekonomik olarak bütünleşmiş kentsel değerleri benimsemiş, mesleki ve eğitsel niteliği yükselmiş bireylerin yetişmesine ortam, olanak ve katkı sağlamak gerekmektedir.
Kavacık Köyü örneğinde, köylü kadınların, kurulan üretim kooperatifi ile evinden daha rahat çıkmaya ve bağımsız bir kimlik kazanmaya başladığını gördük. Son festivalde, İzmir’e göçen köylülerin köylerine geri döndüğüne şahit oldum, neredeyse göç durmuş, köylü toprağına daha fazla sarılmıştı. Darısı, köyünde oturup, toprağını ekmeyen köylümüzün başına... Onlar, birlikteliğin gereği olan kooperatifleri kurarak, ürünlerini kendileri değerlendirmeleri özlemimle...
Ahmet Gürel
01.11.2017