İzmir İçinde Saklı Bir Cennet “Kavacık”

31 January 2015
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

İzmir İçinde Saklı Bir Cennet “Kavacık”

  • 31 January 2015
  • 4189 Görüntülenme
  • YORUM

 

İzmir İçinde Saklı Bir Cennet “Kavacık”

 

İzmir ilinin Karabağlar ilçesine bağlı şirin bir köy Kavacık… Çatalca Dağı'nın eteklerinde kurulu, 850 Metre rakımlı Kavacık Köyü, üzümü ve doğal güzellikleriyle şehir yaşamından uzaklaşıp, doğayla iç içe bir gün geçirmek isteyenler için saklı bir cennet...

Canlıların yaşaması için şart olan su, eski devirlerden beri kutsal bir varlık sayılmıştır. Su, aynı zamanda Anadolu’da birçok medeniyetin var oluş nedeni veya yok oluş nedeni olmuştur. Su kenarına kurulan medeniyetlerin çok uzun ömürlü olmasının nedeni budur. Saflığın, temizliğin, bereketin ve enerjinin kaynağı olan su, 1999 yılında emekli olduğum Devlet Su İşleri’nde benim uğraş alanım olmuştur. Kimi zaman baraj, sulama veya taşkın projeleri yapmış, kimi zaman da bu tesislerin inşaatlarını kontrol etmişimdir. Suya olan tutkum, emekli olduktan sonra daha da artmıştı.

Petkim’e ait olan Aliağa Güzelhisar Barajı, kontrolünü yaptığım ilk barajdır. Çalıştığım bu tesislerin her yapım aşamasını fotoğraflamışımdır. Beş kez gittiğim Atatürk Barajı inşaatında gördüklerim ise sanki bir rüyaydı. En son gidişimde, barajda su tutmak için Fırat nehrine set vuruluşuna şahit olmak benim için unutulmaz bir anıdır. Çektiğim bu tesislere ait fotoğraflara bakarak, zaman zaman geçmişte yaşadıklarımı ve yaptıklarımı anarım. Çektiğim su fotoğrafları arasında şelale fotoğraflarının ayrı bir yeri vardır. 1991 yılında, Antalya Kurşunlu Şelalesi fotoğrafımla Çevre Bakanlığı’ndan ödül almıştım. Bu yazımda da bir şelale fotoğrafıyla başlayan bir öyküyü sizlerle paylaşacağım.

1999 yılı Şubat ayında, Balçova Barajı’nın yanındaki toprak yoldan Çatalkaya’ya doğru yola çıktım, ilerlediğim her kilometrede İzmir küçülüyor ama manzara mükemmelleşiyordu. Birden kendimi asfalt bir yolda buldum. Sağda ve soldaki tepelerde iki adet askeri radar tesisi vardı. Bu yöreyi İzmir’den görür ama çok merak ederdim. Şimdi buradaydım ve boynumda iki fotoğraf makinesiyle ne yapacağımı şaşırmıştım. Arabamı ileri sürdüğümde “Kavacık Köyü 5 Km.” levhasını karşımda gördüm. Askeri bölgeden uzaklaşarak Kavacık Köyü’ne vardığımda saat sabahın yedisiydi. Beni sabahın erken saatlerinde karşılarında görünce şaşıran Kavacıklı köylüler, kahveye buyur ettiler. İbrahim Mantar adındaki bir genç benimle ilgilendi ve ne amaçla buralara geldiğimi sordu. Su ve şelale fotoğrafları çektiğimi söyleyip, yanımda bulunan şelale fotoğraflarımı gösterince; “Bunlar ne ki, burada bir şelale var, şaşıracaksın” dedi.

İbrahim, 10-15 metreden dökülen bir şelalenin bulunduğu dereye beni indirdi. Bir doğa harikası olan şelaleyi fotoğraflayarak dere içinde yürümeye başladık. İbrahim, derenin adının “Maden” olduğunu ve içinde altın bulunduğunu anlattı. Bergama köylülerinin mücadelesini çok duymuştu ama köyünün başlıca sıkıntısının geçim derdi olduğunu belirtti. Konak ilçesinin tek köyü olmasına rağmen Kavacık’ın birçok sorunu vardı. Köyün sorunlarını bir bir anlatan İbrahim, yakında askere gidecek bir gençti ama aklı hep köyündeydi. Öğrencilerin Limontepe’ye kaymakamlık tarafından eğitim için taşındığını anlatan İbrahim, Kavacık’ın Razaki üzümünün yeteri kadar tanınmadığını anlatarak, benden “Üzüm Festivali” düzenlememi istedi. 

Yaza doğru, iki otobüs dolusu Atatürkçü Düşünce Derneği üyesini yöreye getirdim, Efem Çukuru ve Kavacık yöresinde altın olayını inceledik. Maden Deresi aslında İZSU’nun içme suyu barajı yapacağı Çamlı Deresi’ydi. 25 Eylül 1999 tarihinde, Konak Kaymakamlığı, Konak Belediyesi, Kavacık Muhtarlığı ve Atatürkçü Düşünce Derneği olarak ilk “Kavacık Üzüm Festivali”ni düzenledik. Tarım Müdürlüğü jürisi en güzel üzümü seçerken, elimde mikrofonla tüm organizasyon bende idi. O gün doğru dürüst ürünlerini satamayan köylüler, ertesi yılki festivalde daha iyi organize olmuşlardı. Ama yaşanan aksaklıklar yüzünden festival yarım kalmıştı. Ama ben yılmadım ve köyün ilköğretimdeki öğrencileriyle ilgilendim, onlara çeşitli katkılar sağlamaya çalıştım.

Konak Belediyesinin katkısıyla köy meydanı genişlemiş ve Muhtar Ayhan, getirdiğim Atatürk büstünü meydana dikmişti. 3-4 yıl aradan sonra Konak Belediyesi Kavacık’ta iki yıl üst üste üzüm festivali yaptı. Geçen yıl ise Karabağlar Belediyesi’ne geçen bu köye belediyece tekrar festival düzenlenmiş, 2110 yılında ise Karabağlar Kaymakamlığı üzüm festivalini tekrar düzenlenmişti. Ben, yine oradaydım ve yaşananlardan çok keyif aldım. 10 yıl önce üzümünü konuklara satamayan Kavacıklılar, bu yıl üzümünü, pekmezini ve ev şaraplarını gelen konuklara satıyorlardı. Köy adeta bir panayır yeriydi ve köyün çehresi çok değişmişti. Artık Kavacık üzümü, başta İstanbul olmak üzere biliniyor ve tüketiliyordu.  

Bu kazanımlar yeterli miydi? Kavacıklı erkekler yine kahvede oturuyor, kadınlar ise evlerinden dışarı çıkamıyorlardı. Senede bir gün eli para gören kadınlar, festivalin geleceği günü dört gözle bekliyordu. Başkanlığını yaptığım İzmir Platformu üyeleriyle Kurban bayramının son günü gittiğimiz Kavacık’ta eski ve yeni muhtarları dinledik. Köyün “Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”nin çalışmadığını öğrendik. Muhtar Şinasi Öktem, ünlü üzümlerinin kooperatif tarafından pazarlanması özlemini dile getirdi.  

5 Aralık 2001 tarihinde, İzmir Platformu Başkan Yardımcısı Ziraat Yüksek Mühendisi Cüneyt Yurtsever ile Kavacık’a gittik. Tarım konusunda uzman bir kişiyi karşılarında gören Kavacıklı üreticiler, ona birçok soru sordu. Üzümün veriminin artırılmasından hastalıklarına kadar pek çok soru ile orman konusunda yaşadıkları ve beklentileri konu edildi. İzmir Platformu olarak, bağcılık ve orman konusunda proje katkılarımızın olabileceğini belirttik. 

İzmir platformu olarak amacımız; İzmir’e Limontepe ve Güzelbahçe’den 25’şer km uzakta olan Kavacık’ı önce İzmir’e, sonra da diğer yörelere tanıtmaktır. İzmirlilerin, buranın organik ürünleri ile yapılmış yemekleriyle tanışmak istediğini biliyorduk. Yol boyunca, yöreye gelip mangal başında tatilin keyfini çıkarmaya çalışan İzmirlilerin, Kavacık’ta oturacak ve yemeklerini yiyecek doğru dürüst tesislere ihtiyaçları olduğunu da biliyorduk. Hiçbir yemek ve yiyecek tesisi olmayan Kavacık’ın 3-4 tane kahvesi vardı. Bu sebeple İzmirli iş adamlarımızın, bir an önce Kavacık Köyü ile tanışmasını arzu ediyorum.

11 yılda elimden gelenleri sizlerle paylaştım, şimdi de İzmir Platformu olarak Kavacık’tayız. Haydi, İzmirliler, Kavacık’ı keşfedin ve katkı koyun. Saklı bir cennet olan Kavacık Köyü’ne sizleri davet ediyorum. 

 

Ahmet Gürel


Yorumlar

Yorum Yap

500