1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.
İzmir’e Doğru
“Latife Mustafa Kemal” adlı kitabımızın, “İzmir’e Doğru” bölümünde; 9 Eylül 1922 saat 10.00’da muzaffer Türk ordusu İzmir’e girmiştir. Aynı gün, Gazi Mustafa Kemal Paşa Belkahve’den İzmir’i seyrederken, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya dönerek;
“Paşam, Anadolu seferi yüz aklığı ile sona erdi. Bundan sonra başka işlerimize bakarız.” demiştir.
Kadifekale’ye bayrağı yurtsever bir genç, ardından da Asteğmen Besim çekmişlerdi. Aslında bozgun halindeki düşman, İzmir’in en yüksek yerinde Türk bayrağını dalgalandığını görünce büsbütün paniğe kapılmıştı.
Gazi, İzmir’de herhangi bir yangın belirtisi görmeyince, arkadaşlarına:
“Eğer, bu güzel şehre bir şey olsaydı çok üzülürdüm” demiştir.
Geceyi Nif’te (Kemalpaşa) geçiren Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Bütün hayatımda sevinçle geçirdiğim bir gece vardır. O gece; ordumuzun İzmir’e girdiği günün burada geçirdiğim gecesidir.” diyerek, o gün yaşananları şöyle anlatıyordu:
“O zaman buradan geçerken, bu muhterem halkın gördüğü zulüm ve düşmanlığa rağmen, resmimi koynundan çıkararak beni tanıdıklarını ve otomobilime atılarak kucakladıklarını unutamam. Bugün o hatırayı yaşıyorum.”
10 Eylül 1922 günü, Gazi ve kurmayları İzmir’e doğru ilerlerken, İzmir Limanı’nda İngiliz Amirali Nicolson’un komuta ettiği müttefik devletler savaş gemileri bulunuyordu. Kafile, sanki bu gemiler hiç mevcut değilmiş gibi Konak’a doğru ilerliyordu. Yüce Başkomutan, parıldayan sulara dalarak Akdeniz’in güzelliğini seyrederken:
“Bir rüya görmüş gibiyim” diye mırıldanır.
...Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmir Hükümet Konağı balkonuna çıkarak, kendisini çılgınca sevgi gösterisinde bulunan halkı selamlar. Onlara:
“Başarı benim değil, sizin, milletindir. Artık savaş bitmiştir, yeni işlerimize bakacağız” demiştir.
10 Eylül 1922 gecesi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Karşıyaka’daki Fahrettin (Altay) Paşa’nın akrabası İplikçizade İsmail Bey’in köşkünde kalması planlanmış ve ona göre hazırlıklar yapılmıştır. Bu seçimde Yunan Kralı Konstantin’in 12 Haziran 1921 tarihinde kalmış olmasından kaynaklanan duygusal bir eğilim de rol oynamıştı.
Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey, İzmir Valiliği önünde yaşananları şöyle anlatmıştır:
“Güneş ışığı altındaki pırıl pırıl Akdeniz gibi karşında sevinçten kamaşmış halkın uğuldattığı o meydanın bir kenarından konağın kapısına doğru bir büyük çiçek ve kurdaliye demetinin ilerlediği görüldü. Ben söylersem, sana gerçekten bir büyük buket sunulacak sanılır. Hayır! Bir gelin evine gönderilen muazzam çiçek sepeti taşır görünüşte bir at arabası demeliyim. Yok, yok! Ne oydu, ne buydu! Bir açık otomobildi o… Bir yürüyen gül bahçesiydi o…”
Gazi, atının kuyruğuna Yunan bayrağı bağlayarak, konak Meydanı’nda şamata yapan, Üsteğmen Çolak İbrahim’e bağırarak; “Yunan bayrağını çöz, adaletimize yakışmaz”, demiştir.
İzmirlilerin hediyesi olan bir otomobile binerek, İzmir Hükümet Konağı’ndan ayrılmış ve Karşıyaka İplikçizade Köşkü’ne varmıştır. Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey, İplikçizade Köşkü önünde yaşananları da şöyle anlatmıştır:
“Hep bitmeyen, tükenmeyen alkışlar ve kutlayışlar arasında evin önüne vardın. Atlar durdu. Araba durdu. İki yanını sarmış bir coşkun halk arasından geçtin. Evin merdiven taraçasına çıktın. Seni yerlere eğilerek; seni el çırparak; seni dualar ederek karşılayan kadın, erkek kalabalığın önünde durdun.
Seni içeri davet ediyorlardı. Sen duruyordun… Yerde yatan örtüyü sordun. O, ipekten kocaman bir düşman bayrağıydı ki üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi böyle serilmişti…
Kadın-erkek oradaki İzmirliler:
“Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak geçmişti. Siz, lütfedin. Bu karşılıklı o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir.” diye yalvarıyorlardı.
Sen, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğun noktada kaldın. Sana ağlaşarak yalvaran kadınlara, erkeklere tatlılıkla baktın:
“O, geçmişse hata etmiş. Bir milletin istiklalinin timsali olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem.” dedin. Onu yerden kaldırttın ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girdin.
İşte, sen İzmir’e ilk gün zaferinle böyle girdin.”
13 Eylül 1922 tarihinde, Gazi Mustafa Kemal Paşa “The Chicago Tribüne” gazetesi muhabir John Clayton’la karargâhta görüşmüş ve yapılan görüşme gazeteye şöyle yansımıştır:
“...Ordunun İzmir’e girişinden beri Türk askerinin ve sivillerin hareketinden bahsettik.
Gördüğünüz gibi, İzmir’de hiç katliam olmadı. Birkaç yağma ve öldürme olaylarını önlemek imkânsızdır. Bir ordu 450 kilometre yürüdükten sonra bir şehre girer, sonra geçtiği yerlerde kendi evlerinin yıkıldığını, yağmaya uğradığını, akrabasının öldürüldüğünü gözleriyle görürse, böyle bir askeri tutmak zordur. Bununla birlikte, düzenin bozulmadığını görüyorsunuz. Biz, öç alma ve karşılıkta bulunma düşüncesinde değiliz. Buraya eski hesapları araştırmaya gelmedik. Bizim için geçmişte yapılanlar bitmiştir.”
30 Ağustos günü saat 14.00’de, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Türk Ordusu’na hücum emrini vermiştir. Gazi, Zafertepe’den bizzat yönettiği meydan savaşından sonra savaş sahasını gezerken, binlerce düşman cesedini birbiri üzerine yığılmış olarak görmüş ve bu korkunç manzara karşısında şunları söylemiştir:
“Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat haklı vatan savunmamız için buna mecbur olduk. Türkler başka milletlerin vatanında böyle bir harekete kalkışmazlar.”
Savaş artıkları arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağını gören Başkomutan, eliyle bayrağın yerden kaldırılmasını işaret ederek, şöyle konuşmuştur:
“Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşman da olsa hürmet etmek gerekir. Kaldırıp topun üzerine koyunuz.”
Gazi; 10 Eylül 1922 günü, Konak Meydanı’nda atın kuyruğuna bağlı Yunan bayrağını çözdürürken ve aynı gün, Karşıyaka İplikçizade Köşkü’nde yere serilen Yunan bayrağını çiğnemeyip, kaldırırken, hep; “Yurtta barış, Dünya’da Barış” özlemini dile getirmiştir.
Bugün savaş varsa; bizlerin onun izinden gitmeyişimizdendir. İzmir’in kurtuluşunu, Atatürk’ün barış özlemiyle analım. Sevgilerimle…
Ahmet Gürel
01.09.2018