1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.
“Dünya Kadınlar Günü”nü Nasıl Kutlayalım…
Değerli Ege Life Okuyucuları, bu sene “08 Mart Dünya Kadınlar Günü”nün 101. yılını kutlayacağız. Geçen yıl, o tarihte Londra’da “Cumhuriyet ve Kadın” belgeselimi Türklere sunmuştum. Türkiye’de bir ilk olan “Cumhuriyet ve Kadın” belgeselimin son halini de bu yıl birçok yerde ve TV’lerde tekrarlayacağım. Geçen yıl, Ege Life dergimizde, “Dünya Kadınlar Günü” konulu makalem yayınlandığı için aynı şeyleri bu yazımda tekrarlamayı düşünmüyorum.
Yüce Atatürk, 2 Şubat 1923 günü, İzmir’de gerçekleşen gayri resmi “Kadınlar Kongresi”nde şunları söylemiştir: “Kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi gereğince anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya azmetmiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini temin etmektir. Dolayısıyla kadınımız da bilgili ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplum hayatında erkeklerle beraber yürüyerek birbirlerine faydalı ve yardımcı olacaklardır.”
Sadece kadının kazandığı hakları anmak yerine, toplum olarak neler kaybettiğimizi anımsatmak istiyorum. Çünkü kadınlarımız, Atatürk’ün layık gördüğü seviyeye ulaşmadığı için yetiştirdikleri çocuklar da toplumun bireyleri olarak Atatürk’ün istediği bir nesil olarak karşımıza çıkmıyor.
Geçtiğimiz ay, sabah evimden çıktığımda yaşadıklarımı yerel televizyonların birinde anlattım, çok ilgi çekti, birçok telefon aldım. O gerçek ama çok acı öyküyü burada da tekrarlamak istiyorum.
Her sabah erken saatlerde, evimin yakınındaki kavşaktan geçip otobüse biniyorum. Karşılaştığım manzara; dolmuş minibüslerinin, ekmek arabaları ve gazete arabalarının kırmızı ışık ihlali… Onların arasından sıyrılıp, otobüse bindiğime çok mutlu oluyorum ve o keyifle otobüs şoförüne “günaydın” diyorum. Genelde bu hitaba alışkın olmayan şoförler, neredeyse direksiyon hakimiyetini kaybedecek gibi oluyor. Otobüsteki manzaraya baktığımızda ise; gençler, kulaklığı takmış müzik dinliyor ya da uyuyor taklidi yapıyor… Siz hiç gördünüz mü, yaşlılara ve çocuklulara yer veren bir genci? Ben. 61 yaşındayım, yaşlılara ve bayanlara yer veriyorum. Geçen gün bana yer veren 10 yaşında bir genci alnından öptüm, “Hep böyle kal” dedim. Anneler, çocuklarının büyüklere yer vermesini engelliyor, bu çocuk, saygıyı evde öğrenmezse, okulda bu konuda dersler kaldırılmışsa nerede öğrenecek sevgi ve saygıyı… Toplum bu kadar çabuk nasıl yozlaşır? Bu bir emperyalist oyun mu? Sanırım, bozulan toplumlar daha kolay yönetiliyor.
Cep telefonu ile konuşmak, araca zarar verdiğinden değil, Avrupa’daki bir kural yüzünden otobüslere konulduğunu Eshot yetkililerinden öğrendim. Eğer bu doğruysa, biz niye böyle kandırılıyoruz. Şahsen ben, her yolculuğumda bir kaç telefonla konuşan kişiyle kavga ediyorum. Çok üzgünüm, otobüste hiçbir yolcu da bana yardımcı olmuyor, her seferinde kural tanımaz yolcu galip çıkıyor. Suskun ve bastırılmış bir toplum olduk ne yazık ki…
Karşıyaka Vapur İskelesi’ne geldim, sanki uyduruk ve dar rampalar engellilerin vapura binmesini engellemek için yapılmıştı. Karga tulumba vapura bindirilen engelliler, bu sefer de içeriye giremiyorlardı. Kapıların genişliği ve tabanlarım yerden yüksekliği engelliler için uygun değildi, umarım vapurlar yenilendiğinde bu eksiklik de giderilir. Konak İskelesi’ne vardık, vapur daha durmadan ve köprü kurulmadan yolcunun neredeyse tamamı boşalıyor. Bunun standardı bu olmamalı. “Atlamak Yasaktır” yazısı kanuni bir işletmeyi sorumluluktan kurtarır ama vicdani sorumluluk ne olacak. Olması gereken can güvenliğinin sağlanması için bir yolcunun ölmesi mi gerekir?
Bir pazartesi günü Konak meydanındayım, her taraf İzmirli vatandaşlarımızın bir gün önce yaptığı piknik artığıyla dolu. Getirdiklerinden ve yediklerinden artanları ilerideki çöp tenekesine atmayan hemşerilerim… Belediye işçileri küfrede küfrede temizlik yapıyor, vergi vermeyenlerin artıklarını bizim paramızla temizliyorlar… Vatandaş olmak için önce yaşanan kente duyarlı olmak gerekir.
Yola koyulup, geniş kaldırımlarda yürüyorum, arkamdan motor, bisikletler geliyor. Onlardan kendimi korumaya çalışırken, yayalarla çarpışıyorum. Neden, sağdan yürümek kuralı yerine, vatandaşlar her yerden geliyorlar. Bir kavşakta, yeşil yandığında, kalabalık tamamen yaya geçidinin tamamını kaplayarak geliyor, karşıdan gelen ne yapacağını şaşırıyor. Karşıyaka Metro’su yeni açıldı, talep çok, Halkapınar’dayız, merdiven hep çıkanlarla dolu, bir yolcu ters yönden inemedi, sıkıştı, fotoğrafını çekemedim. Kurallar bozulsun diye mi kondu ülkemizde… Saygısız bir toplum olduk, anneler yine görevini yapmadı…
Korna sesleriyle başımı çevirdim, taşıt trafiğindeki saygısızlığa şöyle bir göz attım. Sinyalsiz ve kırmızı da geçen İstanbul plakalı araçların yarattığı terör sonucunda, şehir içinde bile olsa gerçekleşen ölümcül kazalar. Trafikçiler artık, şehir içinde de kontrole başlamışlar, ne derece netice alırlar bilemiyorum. Yolları babalarının çiftliği gibi kullanan ticari taksiler, her 30 sn. de bir korna çalmak sanki onlara verilmiş bir hakkı kullanıyorlar. Sanırım, onların istedikleri yerde durup, beklemeleri ve trafiği daraltmaları da başka hakları.
Benim yaptığım bu şikâyetleri herkes yapıyor, ama bizler ne yapıyoruz? Cumhuriyetin kuruluş felsefesi olan; ulus devletten, tam bağımsızlıktan, laiklikten, demokrasiden yana olan yüzlerce arkadaşımla, 20 Ekim 2010 tarihinde “İzmir Platformu”nu kurduk. Platformumuz, İzmir’de; “Yurttaşlık”, “Kentli olma”, “Hukukun üstünlüğü ilkesinden yana olma” bilincinin daha da yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için çalışma yapmaktadır. Bu güne kadar, “İzmir depremi” ve “Nasıl İzmir istiyoruz” konulu Ege Tv’de iki program yaptık, her ay bir programa konuk olacağız. Şeref Üyemiz, Sancar Maruflu adına Karşıyaka Belediyesince bir sokağa adının verilmesini istedik. Başardık, gururluyuz.
İzmir Valisi Sn. Cahit Kıraç’ı ziyaret ettik ve projelerimizi anlattık. İzmir’de dört ilçenin belediye meclisleri “Naylon Poşet” kullanımının yasaklama kararı aldığını ve Konak Belediyesi’nin tatbikatta biraz daha öne çıktığını belirttik. Bu yasaklamanın tüm İzmir’e yayılması dileğimizi dile getirdik. Kendisinden destek istedik. İBŞB Başkanlığı ve İl Çevre müdürlüğünden de bu konuda destek isteyeceğimizi belirttik. İzmir Valisi’ne, yaya kaldırımlarının taşıtlarca işgal edilmeyen kısımlarında yaşanan yukarı da anlattığımız sıkıntıları anlattık. “Yollar Yayalara Kalsın” konulu çalışmamızın hayata geçirilmesi konusunda kendisinden destek ve izin istedik.
Trafikte yaşanan, yukarda anlattığım taşıt terörüne karşı eğitim amaçlı bir kampanyayı, Trafik Müdürlüğü ve Şoförler Cemiyeti ile yapacağımızı belirterek, valiliğin izin ve desteğini istedik.
Engellilere yönelik çalışmalarımızı anlattığımızda; Vali Bey, “Engellilik yaşamın bir parçasıdır” demiştir. Sayın Valimiz, tüm proje ve dileklerimizi destekleyeceğini söylemiştir. Evet, Ege Life okuyucuları, İzmir için sizlerden destek istiyoruz. Gelin anneler ve babalar, hep birlikte İzmir’i 21. yüzyıla bilinçle taşıyalım. “İzmir Platformu” (www.izmirplatformum.com) sitemizi inceleyiniz. Sevgiyle kalın…
Ahmet Gürel