Buca Evleri ve Bağları

30 November 2014
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

Buca Evleri ve Bağları

  • 30 November 2014
  • 1600 Görüntülenme
  • YORUM

 

Buca Evleri ve Bağları

Ünlü Yönetmen Ali Özgentürk’e, “Niye Buca’yı tercih ettiniz?” diye sorduğumda, şöyle cevap verdi; “İstanbul’da binlerce eski ev var, fakat Buca’daki gibi onarılıp fonksiyon verilmiş evler yok.”

1962 yılından beri Bucalı olarak, Buca’nın sadece İzmir’i 1. Lig’de temsil eden futbol takımıyla anılır olmasından rahatsızlık duyuyorum. Buca’ya yerleşimimizin birinci yılında, rahmetli babam “Şirinyer Çocuk Parkı”nın karşısında tek katlı evimizi yaptırmıştı. Ancak, bize bağın ortasını ev yapmamız için satmışlardı. Kendimi sahip olduğum bu evin konumundan dolayı hep suçlu olarak hissetmişimdir. Senelerce, burada “Buca Razaki” üzümünü satan satıcıların sesini duymuşumdur. 10 yıl içinde, Şirinyer ve Buca’nın bağları beton binalarla dolunca, üzümcünün sesi artık kulağıma gelmez olmuştu. Pazarda Buca’nın Razaki üzümünü neredeyse göremez olmuştuk.

Buca’nın başka bir güzelliği olan, geçmişi XIX. yüzyılın başına kadar uzanan eski evlerinin yıkılmaya yüz tutan hallerine de hep üzülmüşümdür. 9 Eylül Üniversitesi’nin Buca’yı (Tıp Fakültesi hariç) yerleşke olarak seçmesinden sonra, eski evlerin restorasyonunun başlaması beni her Bucalı gibi sevindirmiştir. Buca’da okumayı ve eğitimleri boyunca burada yaşamayı seçen binlerce üniversite öğrencisine Bucalılar evlerini açmak istiyorlardı. Restore edilmeye başlayan evlerin bir kısmı öğrencilere yurt veya motel olarak tahsis edilirken, bir kısmı da lokanta veya bar olarak hizmet verir hale getirilmiştir.

Ortaya çıkan Buca evlerinin güzelliği, önce fotoğrafçıların sonra da filmcilerin dikkatini ve ilgisini çekmeye başlamıştır. Çoğumuzun içinde yaşadığımız için fark edemediğimiz bu değişim, 2010 yılında, Türk Sineması’nın iki önemli filmine Buca’nın ev sahipliği yapmasına neden olmuştur. 2010 yılı başında, Yönetmen Zülfü Livaneli, Atatürk ile ilgili Salih Bozok anılarından yola çıktığı “VEDA”  filmini Buca’da çekmiştir. Şeker Bayramı sırasında, Yönetmen Ali Özgentürk, 1936 Türkiye’sine misafir olan Macar müzikolog Bela Bartog’un Çukurova’da geçen anılarını anlatan “GÖRÜNMEYENLER” filminin bir kesimini Buca’da çekmiştir. “İstanbul 2010” projesi içinde yer alan bu filmi sanırım 2011 yılında izleyebileceğiz.

Ünlü Yönetmen Ali Özgentürk’e, “Niye Buca’yı tercih ettiniz?” diye sorduğumda, bana şöyle cevap verdi; “İstanbul’da binlerce eski ev var, fakat Buca gibi onarılıp fonksiyon verilmiş evler yok.”

Buca’da sivil mimari örneklerinin bulunduğu Heykel Mevkii, bugünkü Belediye Binası çevresi ve Eğitim Fakültesi civarını kapsamaktadır. Bu evlerin bazılarını bu makalemde kısa olarak anımsatmaya çalışacağım. Buca ilçesinde bulunan sivil mimari örneklerinden günümüze gelebilenler XIX. yüzyılda yapılmış olan eserlerdir. Bunların büyük bir kısmı XIX. yüzyılda İzmir’de ticari yaşamlarını sürdüren Levantenlere ait yapılardır.

Buca’da XIX. yüzyılda yapılmış olan Rees Malikanesi, İzmir Valisi Rahmi Bey tarafından el konulmuş ve yatılı kız öğretmen okulu olarak kullanılmıştır. Günümüzde Buca Eğitim Fakültesi’dir.

Buca’nın en eski yapılarından olan De Jongh Malikanesi’nin 1800’lü yıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Malikaneyi yaptıran De Jongh ailesi XX. yüzyılın başlarında Buca’dan ayrılmış ve malikâneyi de bir İtalyan işadamına satmıştır. Bundan sonra bahçesi bir süre İzmir’de Levantenler’in kurduğu Tenis Kulübü’nün kortlarına dönüşmüştür. Daha sonraları yapılan eklerle sanatoryum olarak kullanılmıştır.

Buca’da Levantenler’e ait malikaneler arasında en dikkat çekici örneklerden biri olan Forbes Malikanesidir. 1908 yılında yapılan köşk, bir yıl sonra yanmış ve 1910 yılında yeniden yapılmıştır. Forbes ailesinin buradan ayrılmasından sonra Whittall ailesi bu köşkte yaşamıştır. Günümüzde bir kez daha yanan köşkün onarımı yarım kalmış durumdadır. Köşk günümüzde Buca Hastanesi içerisindedir, acilen bitirilip fonksiyon kazanması gerekmektedir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında yapılan Gavrili Konağı’nda yakın zamanlara kadar Pengelli ailesinin yaşamıştır. Halen “Sini Köşk” adıyla lokanta olarak hizmet vermektedir.

Buca’nın en eski yapılarından biri olan Dimostanis Baltacı Malikanesi de XIX. yüzyılda yapılmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında Yunan Milli Bankası tarafından satın alınmış ve kimsesiz çocuklar için kullanılmak üzere bağışlanmıştır. Günümüzde ise bu bina Buca Lisesi’nin bir bölümünü oluşturmaktadır. XIX. yüzyılda yapılmış olan, Buca eşrafından Davut Farkoh’un Konağı halen Buca Belediyesi Kültür Sanat Merkezi ve Kütüphane olarak kullanılmaktadır.

Yukarıda kısa olarak anlattığım konaklar, Levanten ailelerinin oturduğu ve günümüze kadar ulaşan önemli abide yapılardır. Bu konakların çoğu devlet kuruluşları tarafından onarılarak bir işlev kazandırılmış ve bazıları da halen onarılmaktadır. Buca’nın asıl eski kent dokusunu, Türk ve Rum ailelerin oturduğu tek ve iki katlı evler temsil etmektedir.

1962 yılında babamın tayiniyle İzmir’e gelip yerleştiğim Şirinyer, Buca’nın yeni yerleşimlerine ev sahipliği yapan bir semtidir. Yapılan bu akıllıca tercihle kent ve kültür katillerinin Kordonboyu’ndan sonra Buca’ya girmeleri önlenmiştir. Günümüzdeki bu güzelliği bizlere yaşatan gelmiş geçmiş tüm yerel yöneticilere ve SİT kurulları üyelerine şükran duymamız gerekir. Tabii ki, bu günleri sabırla bekleyen Bucalılara da…

Yönetmen Ali Özgentürk Eylül Köşkü’nde ve Edebiyat Fakültesi Dekanlık Binası’nda film çekimleri yaparken, ben de Buca fotoğraf arşivimi yenileme olanağı buldum. Bir evin restorasyonunun güzelliği beni çok etkiledi. Evin tüm detaylarını fotoğrafladım. İş yeri olacağını tahmin ettiğim bu evin henüz levhası asılmamıştı. İçeride bulunanlara bu yapının ne amaçla kullanılacağını sordum. Beni içeri davet eden ev sahipleri, burasını bir şarap evi olarak hazırladıklarını anlattı. Geçmişte Buca’nın yamaçlarında yoğun şekilde Razakisi yetiştiriliyordu. Buca Razakisi, hem sofralık olarak hem de içki üretimi için yüzyıllarca Rum, Türk ve Levantenler tarafından üretilmişti. Ancak şehirleşmenin artması ile Buca bağları yavaş yavaş ortadan kalkmış ve Buca Razakisi de yok olma noktasına kadar gelmiş ve Kaynaklar Köyü’ne kadar geri çekilmişti. Deneme olarak tattığım, Kaynaklar Köyü’nde yetişen üzümlerden yapılan bu şarap, beni Buca’nın geçmişine kadar götürdü… Buca’nın sembolü olan Razaki üzümünün canlanması şerefine kadehimi kaldırıyorum.  

 

 

Ahmet Gürel


Yorumlar

Yorum Yap

500