Atatürk ve Çocuk Sevgisi

31 March 2014
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

Atatürk ve Çocuk Sevgisi

  • 31 March 2014
  • 3004 Görüntülenme
  • YORUM


ATATÜRK VE ÇOCUK SEVGİSİ


Atatürk’e göre çocuk eğitiminin ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde önemle durulmalıdır. Atatürk’ün çocuklara yaklaşımı Avrupalı pedagogların görüşleri doğrultusunda olmuş, çocukları bir büyük insan olarak kabul etmiştir. Çocuklarla konuşmalarında onlara yaşlarının diliyle hitap ederken aynı zamanda onların his, istek ve düşüncelerini de göz önünde tutmuştur. Çocukların yanında içlerinden geldiği gibi konuşmalarına ve davranmalarına izin veren Atatürk bu davranışını arkadaşlarına şu şekilde ifade etmiştir: 





“Bugün bir hiç gibi gördüğün bu çocuk belki de yarının en büyük kahramanıdır. Onun için her kim olursa olsun, istediği şekilde konuşmakta serbesttir. Çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye teşvik etmelidir, böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve ikiyüzlü olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı duymaya alıştırmalıyız.” Gerçekten de çocukların Atatürk’ün karşısında hiç çekinmeden, sıkılmadan içlerinden geldiği gibi konuştuklarını görmekteyiz.


23 Nisan 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulmuş ve egemenlik kayıtsız şartsız milletin olmuştur. 23 Nisan 1921'de çıkartılan kanun ile Türkiye'nin ilk ulusal bayramı olmuştur. Ama bu tarihte TBMM'nin açılışının ve egemenliğin halka geçişinin kutlanması 1935'te yapılan düzenleme ile sağlanmıştır. 





23 Nisan 1927'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin (günümüz Çocuk Esirgeme Kurumu'nun) o günü Çocuk Bayramı olarak duyurmasıyla başlamış kabul edilir. Cemiyet tarihten sonra 23 Nisan hem çocukların bayramı hem de ulusal egemenlik bayramı olmuştur.


1927'de ilk kez kutlanan çocuk bayramı, başta kaynak oluşturma olmak üzere, çocuklara neşeli bir gün geçirtmeyi hedeflerinde bulunduruyordu. 23 Nisan 1927'deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himayesinde gerçekleştirilmiş, etkinlikler için Atatürk arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu'nun konser vermesini sağlamıştır. O yıl cemiyetin Ankara'daki binalarından birine Çocuk Sarayı adı verilmiş ve burada düzenlenen çocuk balosuna İsmet (İnönü) Bey'in çocukları da katılmıştır.





Atatürk’ün çocuklarla ilgili anılarına bir göz atalım. 15 Mayıs 1922 günü Ankara’da İzmir’in işgalini kınamak için bir İzmir gecesi düzenlenmişti. Millet bahçesinin ortasında ahşap tiyatro binasında muallim mektebi öğrencileri ve gençlerin katılımı ile bir piyes oynanır. Tiyatro salonu ağzına kadar dolmuştur. Gazi Mustafa Kemal Paşa da gelip, ön sırada teklif edilen yere değil, halkın ortasında bir yere oturur. Öğretmen Enver Behnan  (Şapolyo)  Bey’de suflörlük yapıyordu. Piyes Vasıf  (Çınar)  Bey’in Mustafa Kemal Paşa’nın katılmasına teşekkürleriyle ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu tarafından İstiklal Marşı’nın çalınmasıyla başladı. 


İzmir’den bir çocuk anısı ile makalemi bitiriyorum.


Atatürk, 12 Nisan 1934 akşamı, İzmir’de İzmir Palas Salonlarında Hâkimiyeti Milliye Okulu fakir çocukları yararına verilen baloyu şereflendirirler. Öğrencilerden Ali isminde bir çocuk ortaya gelir, fakat heyecandan bocalar, konuşamaz derken küçük Ali coşar kendinden geçer. Kollarını ona doğru uzatarak içten gelen bir sesle:





         “Senin ismini andıkça, senin resmine baktıkça, seni karşımda görünce damarlarında bir şeylerin kaynadığını duyuyorum. Ah! Seni doya doya öpmek istiyorum!” diye haykırır ve o zaman, O da kollarını açar, 


         “Öyle ise gel öp.” der. Ali koşar, boynuna atılır. Diğer çocuklar dururlar mı?


         “Biz de biz de” diye bağrışarak koşarlar ve kucağına atılırlar. Öperler, öperler. Heyecandan, sevinçten herkes ağlar. Yaverler, paşalar, vali hatta kendisi de…


         Evet. Yaptığı harplerin heyecanı, kazandığı zaferlerin sevinci belki onu ağlatmamıştır. Fakat bir avuç Türk yavrusunun içten gelen coşkunluğu onu sarsmış, heyecanlandırmıştı. Gözlerine dolan yaşları zapt etmek için dudaklarını ısırdı.  Sonra heyecandan, titreyen bir sesle yanındakilere dönerek: “İşte benim neslim, bunlar” dedi.






         Mustafa Kemal Atatürk’ün evlat edindiği manevi çocuklarının sayısı yedidir. Himayesine alarak okumasına olanak sağladığı çocuklarla beraber bunun sayısı artmaktadır. Başta Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan ve Sabiha Gökçen’in anıları olmak üzere yakın arkadaşlarının ifadelerine göre Atatürk’ün manevi çocukları; Afet (İnan), Rukiye (Erkin), Ülkü (Adatepe), Zehra (Aylin), Sabiha (Gökçen), Nebile, Abdürrahim (Tuncağ)’dır. Himayesindeki çocukların isimleri ise; Sabriye, İbrahim, Zehra, İhsan, Ömer, Afife, Ayşe, Mahmude’dir.


         ATATÜRK’ün vasiyetnamesinde ise manevi çocuklarından üç tanesinin ismine rastlıyoruz: Ülkü, Sabiha Gökçen ve Afet İnan.


         ATATÜRK’ün manevi çocukları, Cumhurbaşkanlığı arazisi üstündeki daha küçük bir evde yaşamışlar ve köşkün bahçesi içinde açılmış olan iki sınıflı güzel bir okulda ilk eğitimlerini almışlardır.   





         Onlara verdiği eğitimle,  kafasındaki modern Türk çocuğunda görmek istediği özellikleri,  Türk çocuğuna ve gencine göstermiştir.  Tüm manevi çocukları ve korumasındaki çocuklar Atatürk’e yakışır davranış ve örneklik içinde yaşantılarını sürdürmüşlerdir.   

  

         Bugünün gençlerinin Atatürk’ün onlara emaneti olan cumhuriyeti ve devrimleri sonsuza dek koruyacakları inancımla...



 

Ahmet Gürel


Yorumlar

Yorum Yap

500