9 Eylül 1922 Ülkenin Kurtuluşu

31 May 2015
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

9 Eylül 1922 Ülkenin Kurtuluşu

  • 31 May 2015
  • 951 Görüntülenme
  • YORUM

 

9 Eylül 1922 Ülkenin Kurtuluşu

 

İzmir’in 15 Mayıs 1919 günü başlayan kötü günleri, 09 Eylül 1922 günü tüm ülkenin de kurtuluşu olmuştur.

09 Eylül 1922 günü, sadece İzmir’in kurtuluşu olmayıp ülkenin de emperyalist işgalinden kurtuluş günüdür. Muzaffer Komutan’ın İzmir’e girerken tuttuğu not bu tespitin bir kanıtıdır:

“15 Mayıs 1919, İzmir’in işgali… Ben aynı günde İstanbul’u terk ettim. O kara günde Karadeniz’deydim. 3 sene ve 4 ay sonra da bugün Akdeniz’deyim.”

İşte, 9 Eylül 1922 günü gelmişti. Son Yunan kırıntıları da İzmir’den tahliye olmuştu. Yirminci yüzyılın en büyük zaferinin Türk Başkomutanı, Hacı Anesti’yi bırakıp artık kendisinin çevresinde dolaşan Reuter Ajansı’nın muhabirine kendisine yakışan zarif gülümsemesiyle şu soruyu sormuştur (Hacı Anesti, daha önce cepheyi dolaştığında, aynı muhabire; “Cepheyi dolaştım Mustafa Kemal diye birine rastlamadım” demişti.):

 "İki haftadır cephedeyim. Her tarafta Hacı Anesti’yi arıyorum, gördünüz mü?"

9 Eylül 1922 sabahı, Süvarilerimiz Alsancak Garı’nı dolaşarak, Gündoğdu’dan denize ulaşmıştır. Saat 10.00’da Yüzbaşı Şerafettin komutasında Teğmen Hamdi ve Teğmen Ali Rıza ile beraber İzmir Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilirken, aynı anda Sarı Kışlaya Yüzbaşı Zeki ve Kadifekale’ye de Teğmen Besim tarafından Türk bayrağı çekilmiştir. O günü diğer gazeteci Ruşen Eşref Bey’den dinleyelim:

“Nif’e akşamüzeri vardık. Gazi, buradan İzmir’in kaç kilometre mesafede olduğunu sordu. Nifliler İzmir'den 25-30 kilometre uzakta olduğumuzu söylediler. Başkumandan civarda bir tepeden İzmir’i seyretmenin imkânı olup olmadığını sordu. Belkahve denilen yerden İzmir'in göründüğünü anlattılar.

Bunun üzerine Gazi otomobiline binerek, Belkahve’ye hareket emrini verdi. Oraya geldik, İzmir’in, üzerinde yabancı devletlerin gemilerinin durduğu körfezini görür görmez, birden:

‘Deniz!’ diye bağırmışız. Hakikaten, oradan İzmir’in körfezi, Kadifekale ve diğer bazı yerler gayet iyi görülüyordu. Güneş bir kez daha batıyordu ve gurup oluşmuştu ki, Türkiye’miz üzerinde sonsuza kadar kalacak olan bir manzarayı seyretmek mutluluğunu tattık. Kadifekale’ye Türk bayrağı çekiliyordu. Güneş yavaş yavaş alçalmış, İzmir Körfezi’nin yeşil sularında erimişti. Hiç birimiz Belkahve’den ayrılamıyorduk.

Bu arada ağaçlıklar arasından bir araba sesi geldi. Tek atlı bir yol arabası İzmir yönünden gelmekte ve arabacı şarkı söylemekteydi. Nereden geldiğini sorduk. Gür bir sesle:

‘İzmir’den’ dedi.

 ‘İzmir’de ne var ne yok?’ Dedik.

 ‘Askerlerimiz Kordon’da geziyor’ cevabını verdi.

 ‘Doğru mu söylüyorsun?’ Diye sorduk.

 ‘Nah, işte İzmir, gidin de bakın!’ diye körfezi işaret etti ve yoluna koyuldu.

Daha bir süre daha orada kaldıktan sonra Nif’e dönmek üzere hareket ettik. Yolda bir birliğin İzmir’e doğru yürüyüş düzeninde ilerlediğini gördük. Erler günlerce süren yürüyüşlerine rağmen yorgunluk belirtisi göstermiyorlar, bir an evvel İzmir'e ulaşabilmek için can atıyorlardı.

Gazi bana dönüp:

“Askerlere, arkadaşlarının İzmir’e girdiklerini söyle!” dedi. Emri bildirmek üzere ayağa kalktım. Kolbaşına elle işaret ederek birliği durdurdum.

“Arkadaşlar nereye gidiyorsunuz?” diye sordum.

“İzmir’e” diye haykırdılar.

“Süvarilerin İzmir’e girdiklerini biliyor musunuz?” dedim ve arkadaşlarının İzmir’e geldiklerini haber verdim. İçlerinden biri:

 “Aferin be” diye bağırdı. Hepsi birden şevkle yollarına devam ettiler, biz de Nif’e döndük. Geceyi Nif’te geçirdik.”

10 Eylül saat 14.00’de İzmirlilerin tezahüratları arasında İzmir Hükümet Konağı’na gelen Gazi Mustafa Kemal Paşa, İzmirlilere şöyle seslenmiştir; “Başarı benim değil sizin, milletimindir.”    

18 Eylül 1922 günü, Uşakizade Köşkü’nün önünde geçen, o günleri güzel bir şekilde özetleyen anıya kulak verelim. Fransız Yüksek Komiseri General Pelle ile Gazi Mustafa Kemal Paşa köşkte konuşuyorlardı. Merdivenin önünde Fransız Amirali Dumensil Gazeteci Ruşen Eşref’e hayret içinde şunları söylemiştir. “On dört gün içinde hem yüz kırk, yüz elli bin kişiden fazla bir orduyu yok etmesi, beş yüz elli kilometrelik bir yolu süvarinin on günde aşması, askerlikte nadir görülmüş bir şeydir, şaşılacak bir şeydir. Fakat en şaşılacak şudur ki, develer ve kağnılar da beraberdi.”

İşte İzmir’in 15 Mayıs 1919 günü başlayan kötü günleri, 09 Eylül 1922 günü tüm ülkenin de kurtuluşu olmuştur. Hiçbir ülke, dört yıl savaşıp yenildiği Dünya Savaşı’nda sonra, yaklaşık dört yıl verdiği ‘Kurtuluş Mücadelesi’ni kazanmamıştır. Ne mutlu o millete, ne mutlu o muzaffer komutanlara…  

 

Ahmet Gürel

11.11.2016


Yorumlar

Yorum Yap

500