1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.
24 Nisan ve Soykırım İddiaları
Her 24 Nisan geldiğinde, Ermenilerin, “Türkler, Ermeni Soykırımı” yaptılar, diye eylem yaptığını ve 24 Nisan 2015 tarihinin 100. yılında da büyük bir hazırlıklar içinde olduklarını biliyoruz. “Denizden Denize Ermenistan” hayali içinde olan Ermeniler; Rus bayrağını İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nda dalgalandırmak için var güçleriyle İtilaf Devletleri’ne yardım etmişlerdir. 1919 yılında, Anadolu’da emperyalist ülkelere karşı başlayan bağımsızlık mücadelesiyle önce Fransızlar, İngilizler, ABD ve Rusya teker teker Ermeni hamiliğini bırakmıştır. Hamiliği bırakan Fransa’nın Ermenilerle o günlerdeki ilişkisine kısaca göz atalım.
Fransızlar, senelerce Ermenileri, “Küçük Fransa” olarak kışkırtarak kullanmışlardır. Fransız geleneksel Ermeni politikasında, 1919 tarihinden sonra çok önemli değişiklikler olmuştur. Bu dönemi Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich’in ‘Sevr Entrikaları’ adlı kitabından izleyelim:
“Fransızların Mondros Antlaşması sonrası yaptığı tek uğraşı, Suriye ve kimi Arap topraklarını elde etmek olduğudur. Antlaşmanın ardından, Ermenilerden oluşan Fransız birliğinin, Mersin’e çıkartılması tümüyle bu amacın bir parçasıdır. Büyük güçler, Ermeni sorunuyla ilgili belirli bir sorumluluk alma konusunda son derece isteksizlerdi. Bir Ermeni Devleti’nin kurulması konusunda genel anlamda aynı görüşte olunmasına karşın, İngiliz, Fransız ya da İtalyanların hiçbiri Ermeni devletinin gerçekten kurulmasında ve desteklenmesinde doğrudan yer almak arzusunda değillerdi. Bu durumda sınırları ne olursa olsun, kurulacak bir Ermeni Devleti’nin siyasi gözetim ile askeri ve ekonomik yardıma gereksinim duyacağı açıktır.”
4 Temmuz 1920 tarihli, Sir F. De Robeck’in Lord Curzon’a yazdığı yazıdan, Fransızların o dönemde Ermenilere silah yardımını yaptığını görebiliriz: “Ermenilere silah temini için Mr. Khatisian İstanbul’dan Paris’e gitti. Majestelerinin Hükümetleri’ne Ermeniler adına şükran ve teşekkürlerini bildirdi. 25 bin tüfek aldıklarını ve ayrıca Ermeni ordusunda 30 bin Rus yapısı tüfeğin ve bir milyonu aşkın merminin bulunduğunu, Yunan ilerlemesi başlayınca Ermenilerin hemen hücum edeceklerini bildirdi.”
İngilizler, 1919 yılında Kafkasya’yı boşaltırken, Fransız Başbakanı Clemenceau; ‘Ermenistan bölgesine 10-12 bin asker göndermeyi’ öneriyordu. Fransızlar birliklerini öyle bir rotayla göndermeye başladılar ki, bununla Fransa’nın asıl hedefinin, Kilikya ve Güney Ermenistan’ı işgal etmek olduğu anlaşılıyordu. Fransa, bir ay sonra yaptığı ‘Suriye Antlaşması’nın parçası olarak, Suriye topraklarını işgal ederek asıl amacına ulaşmış, Ermenistan’a asker göndermekten vazgeçmiştir.
Fransız Başbakanı Clemenceau’un aşağıdaki demeci, yukarıda açıklanan Fransızların doğu politikasının ne olduğunu tam olarak anlatmaktadır: “Ben, Kilikya’yı, Suriye’yi, Şam’ı, Halep’i, Beyrut’u ve Musul’dan elde edilecek petrolün akacağı İskenderun Limanı’nı alabilmek için, Musul’u İngilizlere bir yem olarak verdim.”
Ermenilerin baş kışkırtıcısı olan Fransa’nın basını Ermeni konusundaki son gelişmeler için bakalım ne yazıyordu? 1 Aralık 1920 tarihli, ‘Lé Temps’ gazetesinde: “Sevr Antlaşması’nı hazırlayanlar neye benziyor biliyor musunuz? Tavşanını unutmuş olan ve şapkasından hiçbir şey çıkaramayan sihirbaza” diye yazıyordu.
10 Kasım 1920 tarihli aynı gazetede şunlara yer verilmektedir: “Şimdi, Batılı büyük devletlerin yaptıkları hataları kabul etmemeleri nedeniyle, özgürlükleri tanınan Kafkasya’nın küçük halkları bu hataları ödüyorlar.”
12-13 Kasım 1920 tarihli aynı gazetede ise: “İtilaf Devletleri’nin elinde şimdi hayali bir antlaşma vardır. İtilaf Devletleri bu işin çözümü için Doğu’da kendilerine ortak ettikleri küçük milletler, Ermenilerin şahsında bunun cezasını ödüyorlar” denilmektedir. Fransız Av. Georges de Maleville’nin yazdığı ‘1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedi’ adlı kitap, Türkiye’yi asılsız iddialarla suçlayanlar için hazırlanmış bir iddianamedir. Av. Georges de Maleville, ‘Ermeni soykırımı’ tezini belgelerle sadece çürütmekle kalmıyor, Fransa’nın diktiği kin anıtlarının boş bir düşüncenin ürünü olduğunu vurgulayarak tarihe bir not düşüyordu.
“Ermenilerin isyan bölgesinden gönderilmesi için iki çözüm vardı, biri Ermenileri savaş cephesine göndermekti”, diyen Av. Maleville, Türklerin onursuz bulduğu ve tercih etmediği bu yolu şöyle anlatmaktadır: “Osmanlı Hükümeti daha insancıl olan cephe gerisine Ermenilerin gönderilmesi yolundaki ikinci öneri yerine, birinci çözümü seçmiş olmasıdır. Rusların Müslümanlara yaptığı ve de Ermenilerin Van’ın Türkler tarafından geri alınışı sırasında, Müslümanlar için yapmayı seçtiği gibi, Türklerin Ermenileri cephe hattının önüne iterek Anadolu’nun Ermeni kesiminin boşaltılması halinde, nelerin olabileceğini düşünmek gerekir. Yüz binlerce kişi kurşunlara hedef olarak, cephe hatları arasında dolaşacak ve büyük bir kısmı da öldürülmüş olacaktı. Fakat Osmanlı’nın onuru kurtulmuş oldu. Rusların uyguladığı yöntemi kopya etmiş olmaları halinde, kınanacak bir şey bulunamazdı. Türkler bunun yerine, en acemice ama en insanca çözümü, yani cephe gerisine gönderme yöntemini seçtiler. Bu çözüm daha da beceriksizce gerçekleştirildi ve bir dram oldu.
Fakat burada şu kanıyı kabul etmemiz gerekir: Osmanlı’nın düzenli hazırlanmış bir planı yoktu ve soykırım yapılmamıştır.” 18 Mart 1915 günü, Çanakkale Boğazı’nı geçemeyeceğini anlayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915 tarihinde Çanakkale’yi karadan geçmek için asker çıkarmıştır. Ermenilerin, yaptıkları ihanet karşısında, Osmanlı Hükümeti’nin bir dizi önlem almak zorunda kalmış ve 24 Nisan 1915 tarihinde hükümetin çıkardığı bir genelgeyle, sınırları içinde bulunan tüm Ermeni parti ve komite merkezleri ile şubeleri kapatmış ve elebaşları olan 2345 kişi yakalanarak, devlet aleyhine çalışmada bulunmak suçundan, askeri mahkemeye gönderilmiştir. Ermeniler, tutuklananları bahane ederek, katliam yaptığını iddia ettikleri Türklerin mahkeme gününü “Ermeni Soykırımı” anma günü olarak her yıl anmaktadırlar. Bu sene, sözde soykırımın 100. yılını Ermeniler anarken, Türkiye’de de “Ermeni Soykırımı yoktur” başlığıyla binlerce konferans verildi. Ben de nisan ayından itibaren 15 Ermeni konulu konferans verdim.
Osmanlı, yaşanan bu sıkıntılar nedeniyle, “Tehcir” – Geçici Göç- yasası çıkarılarak, yöredeki Ermeni vatandaşları, yine Osmanlı toprağı olan Şam’a ve Beyrut’a göç ettirmişlerdir. 2005 yılından itibaren, “Yabancı Belgelerle Türk – Ermeni İlişkilileri” temalı 4. kitabım çıkacaktır. 525 yabancı belgeden seçerek hazırladığım yukarıdaki makaleyi okurlara sunuyorum. Bir daha komşularımızla düşmanlık yaşamamak için, Atatürk’ün, “Yurt’ta Barış, Dünya’da Barış” prensibini unutmamamız gerektiği kanısındayım. Saygılarımla…
01 Haziran 2015
Ahmet Gürel
11.11.2016