09 Eylül 1922, Muzaffer Türk Ordusu İzmir’de

30 June 2016
Ahmet GÜREL

1950 yılında Ankara'da doğan inşaat mühendisi Ahmet Gürel, Türkiye'nin en zengin Atatürk arşivlerinden birine sahiptir. Gürel 1997'den günümüze 15 ayrı konu başlıklı 300'e yakın Atatürk fotoğrafları sergisi açmıştır.Gürel'in üçü Atatürk albümü olmak üzere; 14 kitabı, 6'sı Kıbrıs temalı 15 belgeseli vardır. Gürel 2012 - 2017 arasında İTK Uşakizade Köşkü Müdürlüğü'nü yapmıştır.

09 Eylül 1922, Muzaffer Türk Ordusu İzmir’de

  • 30 June 2016
  • 1068 Görüntülenme
  • YORUM

 

09 Eylül 1922, Muzaffer Türk Ordusu İzmir’de

 

Yunan Genel Kurmay Başkanı Hacı Anesti, 1922 baharında, arkasından hiç eksik etmediği yabancı gazeteciler ve fotoğrafçılar, papazlarla cepheyi geziyor, mağrur, küstah konuşmalar yapıyordu. Reuter Ajansı muhabiri, Yunan Başkomutanına şu soruyu sorar. 

“Cepheyi gezdiniz, Mustafa Kemal’i gördünüz mü?” Gururlu ve mağrur Yunan Başkomutanı hayret eder bir davranışla, soruya başka bir soruyla cevap vermiştir:

“Ne? Mustafa Kemal mi? Kim bu adam? Ben böyle bir komutan tanımıyorum.” Mustafa Kemal Paşa ancak palikarya ruhunun düzeyinde olan bu terbiyesizliği duyuyor, fakat vereceği cevabı gününe ve zamana bırakıyordu.        

9 Eylül 1922 sabahı İzmir’de emperyalizmin yenilgisiyle sonlanan ‘Kurtuluş Destanı’nı anımsayalım. Türk Ordusu’nun öncüleri, artçıları, piyadeleri ve süvarileri İzmir’in kapısı Belkahve’ye dayanmış ve saat 05.00’de muzaffer ordumuz İzmir’e girmiştir. Saat 9.00’da 2. Süvari Tümeni’nin 13. Alayı Binbaşı Atıf komutasında Bornova’ya ulaşmıştır. Türklerin coşkusuna Bornovalı Levantenlerin korkusu karışmıştır. Levantenler ülkelerinin bayraklarını asarak, kendilerini güvenceye almaya çalışmışlardır.

2. Süvari Tümeni’ne Mersinli yoluyla İzmir’e, 1. Süvari Tümeni’ne ise Kadifekale’ye doğru ilerle emri verilmiştir. Binbaşı Reşat, İzmir’e girme görevini Yüzbaşı Şerafettin komutasındaki 2. Süvari Bölüğü’ne vermiştir. Yüzbaşı Şerafettin iki bölük halinde öncülerini İzmir’e doğru yürütürken, Halkapınar civarındaki Tuzakoğlu un fabrikasından süvarilerimiz üzerine ateş edilmiştir. Süvarilerimiz Alsancak garını dolaşarak, Gündoğdu’dan denize ulaşmıştır.

Süvariler Kordon boyunca İzmirlilerin tezahüratıyla Pasaport dairesine doğru yol alırken, orada meydana gelen olayı Yüzbaşı Şerafettin’in ağzından aktaralım:

“Belinde kayışı ve kasaturası, elinde silahı olan bir sivile silahını bırakmasını söyledim. ‘Bırakmam’ diyerek elindeki bombayı üzerime attı, atımın karnı parçalandı ve öldü. Ben de iki yerimden yaralandım. Süratle yürüyüşe devam ettik. Hükümet konağına geldik. Kapılar kapalı idi. Yan kapıdan girerek, cephedeki kapıyı açtık. Balkona şanlı bayrağımızı çektim.” Saat 10.00’da Yüzbaşı Şerafettin komutasında Teğmen Hamdi ve Teğmen Ali Rıza ile beraber İzmir Hükümet Konağı’na Türk bayrağı çekilirken, aynı anda Sarı Kışlaya Yüzbaşı Zeki ve Kadifekale’ye de Teğmen Besim tarafından Türk bayrağı çekiliyordu.           

Geceyi Nif kasabasında geçiren Gazi Mustafa Kemal Paşa ve komutanlar, 10 Eylül saat 14.00’de İzmirlilerin tezahüratları arasında İzmir Hükümet Konağı’na gelmişlerdir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, burada İzmirlilere bir konuşma yapmıştır. Akdeniz’e doğru bakan Gazi Mustafa Kemal Paşa:         

“Bir rüya görmüş gibiyim” diye mırıldanmış ve İzmirlilere şöyle yanıt vermiştir:

“Başarı benim değil, sizin milletindir.”        

9 Eylül 1922 günü gelmişti. Hacı Anesti’ye verilecek cevabın da zamanı gelmişti; son Yunan kırıntıları da İzmir sularına gömülmüştü. Yirminci yüzyılın en büyük zaferinin Türk Başkomutan’ı, artık kendisinin çevresinde olan aynı Reuter Ajansı’nın aynı muhabirine kendisine yakışan zarif gülümsemesiyle soruyor:       

“İki haftadır cephedeyim. Her tarafta Hacı Anesti’yi arıyorum, gördünüz mü?" 

86 yıl önce bu günlerde ülkemiz, emperyalizmin temsilcileri olan ABD, İngiltere, Fransız ve İtalya’nın güdümündeki Yunanistan ile Batı’da ve Ermenilerle de Doğu ve Güney Doğu illerinde ölüm kalım savaşı vermiştir. Ve de kazanmıştır. Bu gün ise, o Muzaffer Türk Ordusu’nun torunları olan bizler, kanla canla kazanılmış olan bütün değerlerimizi birer birer kaybını önemsemiyor ve sadece seyrediyoruz.       

Geceyi Nif’te (Kemalpaşa) geçiren Mustafa Kemal o gün için: “Bütün hayatımda sevinçle geçirdiğim bir gece vardır. O gece ordumuzun İzmir’e girdiği günün burada geçirdiğim gecesidir. O zaman buradan geçerken, bu muhterem halkın gördüğü zulüm ve düşmanlığa rağmen, resmimi koynundan çıkararak beni tanıdıklarını ve otomobilime atılarak kucakladıklarını unutmam. Bugün o hatırayı yaşıyorum.”   

İzmir utkusunu Muzaffer Komutan şöyle müjdeliyordu: “Büyük ve asil Türk milleti!”

Ordularımız 9 Eylül sabahı İzmir’i, akşamı Bursa’mızı kurtardılar. Akdeniz askerlerimizin zafer çığlıklarıyla dalgalanıyor. Büyük zafer senin eserindir. Çünkü İzmir’i memnuniyetle düşmana teslim edenlerle milletin hiçbir ilgisi yok idi. Bursa’mıza giren Yunan kuvvetleri ise imparatorluğun askeri teşkilatı ile birlikte hareket ederek başarısız olmuşlardı. Milletin kurtuluşu, milletin rey ve iradesi, kendi alın yazısı üzerine kayıtsız şartsız hâkim olduğu zaman başlamış ve milletin vicdanından doğan ordularla olumlu ve kesin neticelere ulaşmıştır.      

Büyük asil Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluş haberini İzmir’den tebrik ederken, sana İzmir, Bursa, Akdeniz ufkundan ordularının selamını gönderiyorum.” 

 

Ahmet Gürel

11.11.2016


Yorumlar

Yorum Yap

500