Işık Teoman, İzmir’de doğdu. Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun oldu. Mesleğe 1977 yılında Yürüyüş dergisine katkılar koyarak adım attı. Profesyonel anlamda gazeteciliğe 1981 yılında Türk Haberler Ajansı’nda başladı. Hürriyet gazetesinde, Anadolu Ajansı’nda görev yaptıktan sonra Milliyet gazetesinin İzmir bürosunda gazeteciliğin her branşında görev aldı. Kuruluşunda yer aldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi şirketlerinden İZULAŞ’ta basın danışmanlığı görevinde bulundu. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde, “Tanıtım Birimi”nin başına getirildi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin şirketlerinden olan TANSAŞ’ın Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörlüğü’ne atandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı oldu. Konak Belediyesi şirketlerinden KONBEL’de basın danışmanı olarak çalıştı. Konak Belediyesi basın danışmanı oldu. Konak Belediyesi’nde yayın koordinatörü ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Üç ayda bir yayınlanan Kent Konak KNK isimli kültür, sanat, spor, tarih konularını içeren derginin yayın koordinatörlüğünü ve sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. Ayda bir çıkan Konak Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü görevinde bulundu. Şu anda Ayvalık Belediyesi’nde basın danışmanı olarak görevini sürdürüyor.
‘Sakız Tarlası’
Salda Gölü
Gölü çevreleyen çakıl taşları âdeta sakız tarlasını andırıyor. Sanki insanlar sakızları çiğnemişler ve gelip gölün kumsalına atmışlar gibi. Beyaz taşlar güneşin dik vurduğu anlarda öyle bir parlıyor ki, gözlerinizi açmak mümkün değil.
Salda Gölü’nü ilk gördüğüm anda Uzakdoğu ülkelerinden Singapur aklıma düştü. Singapurlu vatandaşlar genellikle sakızı çiğnedikten sonra sağa-sola yapıştırdıkları için her yerde kirli bir görüntü oluşuyormuş. Bu nedenle sakız satılmasını yasaklamışlar. Sakız ülkede sadece eczanelerde satılıyormuş ve çiğneyip atmanın cezası bin dolarmış. Sonra güldüm, Singapur’da hükümet, sakız çiğnemeyi yasaklayınca vatandaşları gizlice çiğnedikten sonra Salda’ya mı gönderiyor diye içimden geçirdim. Şaka bir yana, muhteşem bir görüntü var Salda Gölü’nde. İki gün ve bir gece geçirdiğim bu göle bakmaya, gezmeye ve fotoğraf çekmeye doyamadım.
Zaten, yıllardır; Burdur, Yeşilova Eşeler Dağı'na çıkmayı hayal edip duruyordum, bir fırsat yaratarak arkadaşlarımla birlikte Salda Gölü’nün yolunu tuttuk. Cumartesi sabahı gün doğumunda Engin Yavuz’u evinin önünden aldığımda saat sabahın 06'sını gösteriyordu. Hava gri, puslu ve biraz da serindi, yani tam bizim sevdiğimiz havalar. Ama bu gezide bir günde dört mevsimi birden yaşadık; önce güneşli bir hava, ardından dolu ve çadırımızın üzerine yağan yağmuru.
Bulutlar Kirlendi
Aydın otobanından yola koyulduk ve zaman kazanmak için eski yolu tercih etmedik. Gideceğimiz yol yaklaşık 360 kilometre. Daha yolda iken yağmur yağmaya ve bulutlar iyice kirlenmeye başladı. Bu yıl yaz yağmurlarının ardı arkası kesilmiyor. Yeşil bir örtünün ortasına serilmiş gri bir yolluk halı gibi görünen otoyoldan Aydın'a uzandık ve eski yoldan devam ettik. Artık yerel yöneticiler, yurt dışı gezilerine gide gele bu işi öğrendiler. Belediye başkanları şehircilikte estetik bilincini geliştirmeye başladı. Özellikle de Aydın'ın ilçelerine girişlerde muhteşem bir görsel şölen yaşanıyor. İyice boy atmış ağaçların arasında ve binbir renkli çiçekler ile donatılmış refüjlerin eşlik ettiği bir yolculuk gerçekleştiriyoruz. Köşk ve Nazilli derken Karacasu yoluna sapıyoruz. Hiç bozulmamış doğal güzellikler arasında yol alıyoruz. Karacasu ilçesinin içinden geçip, tekrar Burdur istikametine dönüyoruz. Engin Yavuz, geçen gezide Karacasu Belediye Başkanı'nı çöp döküm alanı konusunda uyarmıştı.
Afrodisias Antik Kenti'nin hemen üzerinde yer alanının çöp döküm alanının kısa sürede kaldırılması bizim için sevindirici bir gelişme oldu.
Binek Araca Kamyonet Cezası
Serinhisar'a varmadan önce bir sürpriz yaşadık. Kiraladığımız Renault Fiorina marka aracımızın, aslında bir kamyonet olduğunu öğrendik, 80 kilometre limitini geçip radardan cezayı yedikten sonra çok şaşırdık, trafik polisine direnmek istedik olmadı. Limiti 4 kilometre geçtiğimiz için cezayı paşa paşa ödedik. Hatırlatalım, Serinhisar leblebisiyle ünlü. Çorum kadar sanayileşmiş olmasa da, hatırı sayılır oranda hediyelik satıcıları var. Onlardan birine girip leblebinin her çeşidinden bol bol satın aldık. Serinhisar'dan sonra gereksiz bir ceza yediğimiz için biraz da canımız sıkıldı. Yeşilova'ya ulaştığımızda yağmur damlaları, hızını iyice arttırdı. Sanki bir anda kara kışın ortasında kalmış gibiydik. Yeşilova'da salaş bir lokantada patlıcan ve biber dolmasını yoğurdun eşliğinde yiyerek karnımızı doyurduk. Kamp malzemelerimizi de Yeşilova'daki küçük bir marketten satın aldık.
Önce Dolu Ardından Kar
İki bin metre yükseklikte kamp alanımıza, Eşeler Dağı'na tırmanmaya başladık. Yön levhaları bulunmadığı için gördüğümüz her kişiden tarif aldık. Birkaç yüz metre gittikten sonra Yeşilova arkamızda kaldı ve yeşil yolun içine giriverdik. Yağmur damlaları sertleşmeye başladı. İki bin metredeki yangın kulesine ulaşmak için toprak yollardan hangisinin doğru yol olduğuna karar vermek için mantığımızı kullandık. Karaçamlar ile çevreli yeşil çayırların ortasında yönümüzü bulmaya çalışırken başlayan dolu yağışı bizi şaşkına çevirdi ve bir anda yeşil çayırlar beyaza büründü. Aracın içinde klimayı çalıştırmak zorunda kaldık. Yangın kulesine vardığımızda ise rüzgâr hızını öyle arttırdı ki, dışarıda durmak mümkün değildi. Ama Salda Gölü aşağıda muhteşem görünüyordu. Kuleden birkaç fotoğraf çekmeden dönmek olmazdı. Yeşil çayırlar ile çevrili Salda Gölü'nün çivit mavisi suyu ve sahilindeki sakız gibi beyaz taşları gerçekten görülmesi gereken büyüleyici bir manzaraydı. Kamp kurmak istediğimiz alanda, ancak birkaç dakika dayanabildik ve aracımıza atlayıp kampımızı kurmak üzere Salda Gölü'ne hareket ettik.
Salda Gölü Kamp Alanı
Orman Genel Müdürlüğü'ne ait Salda kamp alanı da özelleştirilmiş. Kamp alanına giriş yaptık ve kısa sürede çadırlarımızı kurmaya başladık.
Aksilik işte, yakacak malzemenin bulunmadığı kamp alanında, çam ağaçlarından düşen küçük parçalardan, akşam yakacağımız kamp ateşi için depoladık. Çadırlarımızı kurduktan sonra çevremizi tanımak için göl kenarında yürüyüş yaptık. Çiğnenip atılmış milyonlarca sakızın üzerinde yürüdüğünüzü sandığınız sahilde bolca fotoğraf çektik. Korunaklı ocakta kamp ateşimizi yaktık. Aşırı rüzgâr nedeniyle ızgara yapamadığımız için sos ve zeytinyağı ile terbiye ettiğimiz tavuk inciklerini pişirdik ve bir yandan da rakılarımızı yudumladık, sohbet ettik.
16 Saat Sonra Yorulduk
Saat 22'yi gösterdiğinde, tam 16 saat ayakta olduğumuzu düşündük ve yatmaya karar verdik. Yol yorgunluğu ve rakının da verdiği rahatlık ile derin bir uyku çektik. Sabah çadırımızın üstüne tıklayan yağmur damlaları ile uyandık. Damlalar hızını arttırdıkça bize ninni gibi gelmeye başladı ve kısa süreliğine de olsa keyif uykusu çektik. Sabah kahvaltısını hazırlamak ve çay demlemek için kamp ateşini tekrar zor da olsa canlandırdık. Odun kokulu çayımızı yudumlarken kızarmış ekmek eşliğinde köy zeytini ve peynirini afiyetle yedik. Arada bir atıştıran yağmura aldırmadan kahvaltımızı tamamladık.
Dönüş Zamanı
Salda Gölü'nün üzerinde kararan bulutlar yine yağmurun habercisiydi. Çadırlarımız daha yeni kurumuştu, tekrar ıslanmasına fırsat vermeden kısa sürede toplayıp Burdur yönüne doğru yola koyulduk. Sevimli, sıcacık gülüşlü köylülerin esirgemediği selamlarını alarak, köy kahvelerinde demli çayları yudumlayarak, Salda Gölü kadar olmasa bile, onun kadar görkemli Yarışlı Gölü'nün çevresini dolaştık. Tek tük kalmış kuşların çıkardığı sesleri dinledik. Tabiat ananın bize sunduğu görsel güzellikleri objektiflerimize hapsettik. İzmir'e dönerken, bir anda özledik Salda Gölü'nü, Eşeler Dağı'nı, Yarışlı Gölü'nü, köylerini, kırmızı kiremitli çatılarını. Olsun daha nice güzellikleri barından ülkemizde gideceğimiz, göreceğimiz ve keşfedeceğimiz o kadar çok güzellik var ki...
Işık Teoman
03.07.2017